BİST
4.854,16
ALTIN
1.043,73
DOLAR
18,62
STERLİN
22,41
EURO
19,31

Bu yasa en az 6-7 bin doktoru işsiz bırakır

Halkların Demokratik Partisi (HDP) Kocaeli Milletvekili ve İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu Üyesi Dr. Ömer Faruk Gergerlioğlu, Sağlık, Aile, Çalışma Ve Sosyal İşler Komisyonu toplantısında komisyondaki yasa teklifinin geri çekilmesi için konuşma yaptı. 

03 Kasım 2018 01:12
Bu yasa en az 6-7 bin doktoru işsiz bırakır

İşte Dr. Gergerlioğlu’nun o konuşmasının içeriği:
 
Mevzu bahis olan en az 6-7 bin doktorun işsiz bırakılmasıdır!

Basit bir konu değil arkadaşlar; yani, siyasetle de çok alakalı değil, biraz daha vicdan ve insaf duygularıyla alakalı diye düşünüyorum çünkü en başta, doktorların aldığı eğitim, yaşam felsefesi teröristliğe falan uygun değildir; insanları böyle boş gerekçelerle itham edip işinden edenlerin en başta bunu bilmesi gerekir. 
 
Ben yirmi sekiz yıllık bir hekimim. Bomboş gerekçelerle işimden edildim. Göğüs hastalıkları uzmanı olarak İzmit Seka Devlet Hastanesinde yıllarca hizmet ettim. Beni ihraç edenler sadece bana kötülük yapmakla kalmadı, binlerce hastama da kötülük yaptı çünkü -aramızda birçok doktor vardır- takipli hastalarımız vardır, onları yıllardır, yirmi-yirmi beş yıldır biliriz ve o hastayı çok iyi bilen doktor onun tedavisini de çok iyi yapar. Binlerce hastaya böyle bir kötülük de yapıldı. Şimdi, mevzubahis olan, en az 6-7 bin doktorun işsiz bırakılmasıdır; bunların belki milyonlarca hastası vardır. 2 bini akademisyen doktordur ve geri kalanı uzman ve pratisyendir ve dediğim gibi, kendileriyle beraber milyonlarca hastalarına büyük zarar verilecektir.

Yangından mal kaçırır gibi sağlıkla ilgili bir düzenleme yapılmaz!

Şimdi, yangından mal kaçırır gibi sağlıkla ilgili bir düzenleme yapılmaz, çok önemli bir konudur, hepimizin sağlığıdır. Hekimlik mesleği -ben doktor olduğum için söylemiyorum- kutsal bir meslektir, insanın hayatıyla ilgili kararlar alırsınız. Meslektaşım olan tüm arkadaşlarım da bilir, biz bu mesleği büyük bir özveriyle yaptık, bugünlere geldik. Hastalarımızı muayene ederken belki öylesine merakla ve büyük bir tutkuyla bunu yapmışızdır ki rüyalarımıza bile girer yaptığımız iş, hastaların durumu. Şimdi, böyle bir meslek grubunu basit siyasi gerekçelerle, ispatlanmamış yasal birtakım nedenlerle, ithamlarla bir anda sokağa bırakmak hiçbir vicdanın kaldıracağı bir şey değil. Ben aynı zamanda bir insan hakları savunucusuyum; yıllardır insan hakları, barış, demokrasi ve en başta doktorluğumla birleştiren yaşam hakkı dedim. Yaşam hakkı diyen biri tüm insanları yaşatmaya çalışır ancak şu anda getirilen yasa bu doktorlara ölüm yasasıdır, başka bir şey değil. Neden? Biraz sonra somut gerekçelerle bunu size ispat edeceğim.
 
Bu yasa teklifi doktora en büyük şiddeti getiren bir yasa teklifidir!

En başta, içinde şiddetle ilgili maddeler bulunmasına rağmen bu yasa teklifi doktora en büyük şiddeti getiren bir yasa teklifidir; en büyük şiddeti getiriyorsunuz içindeki tüm maddeleriyle. Tabipler Birliğini devreden çıkarıyorsunuz. Ya, bir tıp kuruluşu Tabipler Birliği, Eczacılar Birliği, bunlar nasıl devreden çıkarılır? Hepimizin bir çatısıdır ama hasmane bir duyguyla bunlar da devreden çıkarılmaya çalışılıyor. Anayasa'nın 10'uncu maddesine göre bu teklif olmaması gereken bir tekliftir çünkü eşitlik ilkesine aykırıdır buradaki birçok teklif. Yine, Anayasa'nın 48 ve 49'uncu maddelerine de aykırıdır çünkü çalışma hürriyetiyle ilgili maddeler vardır. Bu konuyu mutlak surette vicdanla değerlendirmek lazım, siyasi gerekçelerle değerlendirmeyelim. 

Değerli arkadaşlar, şunu çok net söyleyeyim: Bakın, iki buçuk yıla yaklaşıyor ve 150 binden fazla KHK'li insan var; bunların işte, 6-7 bini doktor ve diğer sağlık mensuplarından da var. Bu dönem içinde 60 intihar oldu. Bugün bu Komisyonda vereceğimiz kararlarla önümüzdeki dönemde doktor arkadaşlarımızın intiharına neden olabiliriz. Bakın, çok önemli bu. 60 intihar var ve bu intiharlar son derece dramatik ve aralarından bazılarını da size göstereyim. 
 
Yardımcı Doçent Doktor Mustafa Sadık Akdağ: bu suçu bana atanları Allah'a havale ediyorum!

Bakın, Yardımcı Doçent Doktor Mustafa Sadık Akdağ; kendisi gözaltına alınıp bırakılmış, somut bir şey bulunamamış ama KHK'yle atılmış. Kafasına sıktığı kurşunla beraber bulunan ölüm notunda diyor ki: "Ölümümden kimse sorumlu değildir. Bana bir suç atıldı, bu suçu bana atanları Allah'a havale ediyorum." Bunun gibi çok insan olabilir. Bitmedi, vicdanlarınıza sunuyorum. Burada bir tartışma yapmak istemiyorum, sadece vicdanlarımız ayağa kalksın, yarın öbür gün gece yastığa başınızı koyduğunuzda gelecek intihar vakalarının sizi rahatsız etmemesi için elinizi vicdanınıza koyup karar vermenizi istiyorum. Siyasi parti liderlerimiz olabilir ama bir de bizi bu dünyada ve öte dünyada sorgulayacak olan bir vicdanımız var. İşte, bir başka doktor arkadaşımız. Kim? Asistan Doktor Hasan Orhan Çetin -herkes bu kişiyi iyi görsün- İzmir Katip Çelebi Hastanesinde çalışıyordu; SES üyesiydi, FETÖ'yle falan bir alakası yoktu, seküler bir hayat tarzı vardı. Bir gün onu idareye çağırdılar "KHK'yle atıldın; sen FETÖ'cüsün." denildi. Bu iftira karşısında şok olan doktor hastanenin 10'uncu katına çıkarak bir anda çatıdan aşağıya atladı, intihar etti. Bir müddet sonra -İşte vicdan sızlatan yerine geliyoruz- doktorun kayıtları incelendi, telefonları incelendi, Bylock şüphesiyle KHK'yle atılmıştı -ben de bir KHK'li olduğum için bu konulara duyarlıyım, sonuna kadar takip ettim meslektaşımı- ama bu intihar eden arkadaşımızın telefonunda daha sonra Bylock falan çıkmadı, ispatlandı; SES üyeleri bunun için suç duyurusunda bulundu. Bu da ikinci vaka. 

KHK'yle ihraç edilen insanların tüm hakları gasbedilmiş.

Değerli arkadaşlar, vicdan sızlatan çok durum var. Şimdi, bizi hastalarımızdan ayırarak... Mecliste 10 tane KHK'li arkadaşımız var. Zorba bir kararla bizi mesleklerimizden ihraç ettiler; bir kısmımız doktor ve biz siyasi partilerden aday olarak seçimlere girdik. Zulmen ihraç edildiğimiz görevimizden sonra aziz milletimiz bizi milletin vekili yaptı. Allaha şükürler olsun ve milletimize hizmet ediyoruz. Milletvekili olduk "KHK'yle ihraç edilen insanların tüm hakları gasbedilmiş." deniliyordu. Bakın, burada bir çelişki içinde çelişki var; aha benim işte. Burada bana bakın ve bu çelişki konusunda bir karar verin arkadaşlar. 

Bakın, KHK'li insanların tüm hakları gasbediliyor, burada özel hastanede çalışmasını bile yasaklama kararı konuşuluyor. Ancak ben bir KHK'li vekil olarak, milletim beni yöneticilerin uygulamalarına karşın milletin vekili olarak Türkiye Büyük Millet Meclisine gönderdi ve burada görevimi yapıyorum; 10 tane KHK'li vekilimiz var. Ancak bunun devamı da var ki bakın, bu işler keyfilikle ve dayatmayla olmaz. Biz Cihangir Hocam da burada, 10 tane KHK'li vekil biz onurla ve gururla özgeçmişimize KHK'li vekil olduğumuzu yazdık ancak Meclis özgeçmiş albümünde Meclis Başkanlığının nasıl bir utancı ki KHK'li olduğumuzu yazmadılar. İtiraz ettik "Biz KHK'liyiz." dedik, yazın. Yazdılar, bir müddet sonra bir daha sildiler. Ya, neden utanıyorsunuz? Yani millet sizi mahcup etti ondan dolayı mı utanıyorsunuz? Aldığınız yanlış kararlardan dolayı mı utanıyorsunuz? Meclis Başkanlığına bunu sormamız lazım. Biz ısrarla bunu bir soru önergesiyle de getireceğiz. Biz çünkü milletin vekili olarak yöneticilerin bu haksız uygulamalarına rağmen Türkiye Büyük Millet Meclisinde milletin vekiliyiz. 
 
Kimse Yok mu Derneğinin 5 liralık bağış yapmış ve kendisine bu KHK olarak dönmüş. Petrol Ofisinde bile çalıştırılmıyor Profesörler!

Şimdi, bakın size bir başka vaka daha anlatacağım; bunlar basit siyasi vakalar değil. Bakın, ismini vermeyeceğim, ben bunu T24 web sitesinde de yazdım. Milletvekili olmadan önce birçok web sitesinde yazılarım var, anlattığım vakaya binaen yazıyı da bulabilirsiniz. Önemli bir eğitim araştırma hastanesinde bir doktor. Arkadaşlar, çok ilginç bir vaka yani şurada birçok arkadaşımız doktor. Bırakalım siyaseti ve şu doktorun başına geleni bir benden dinleyin. Profesör doktor olmuş, meslektaşım yani göğüs hastalıkları uzmanı. Tek suçu şu: Hakikaten herhangi bir şeyle bağlantısı yok. Bir gün televizyon seyrederken Kimse Yok mu Derneğinin böyle işte fakirleri gösteren bir ilanını görünce acımış, demiş ki ben şuraya 5 liralık bir bağış yapayım. 5 liralık bağış yapmış ve kendisine bu KHK olarak dönmüş. Mahkemede kendisine işte "Sen Kimse Yok mu Derneğine 5 liralık bağış yapmışsın." denilmiş ve KHK'yle ihraç edilmiş bu doktor arkadaşımız, profesör doktor. 1 Eylül 2016'da ihraç ediliyor ve sonrasında bir-bir buçuk yıl iş bulamıyor. Özel hastanelerde iş bulamıyor, kesinlikle almıyorlar KHK'li insan olduğu için.

Bir profesör olarak malını mülkünü satıyor onunla geçinmeye çalışıyor çünkü geçinemiyor. Daha sonra onlar da bitiyor ve özel hastaneleri, belki 100 tane özel hastane dolaşıyor, çalışamıyor ve ardından umudu kesiyor ve başka iş aramaya başlıyor. Başka iş de bulamıyor çünkü doktorluktan başka bildiği bir şey yok. İşin trajikomik yerine geliyoruz. Bir gün artık böyle sokaklarda dolaşıyor ve iş arıyor çünkü eve ekmek götürmesi gerekiyor. Yani "En azından para kazanacak bir iş yapayım." diyor ve bir petrol ofisine gidiyor "Pompacı aranıyor" ilanını gördüğü için. Pompacı arınıyor ve diyor ki "Ben pompacı olabilir arkadaş, bana iş verin; bakın yaparım bu işi." Petrol ofisinin sahibi şöyle bir bakıyor hocaya ve diyor ki: "Ya, senin gözlüğün var ama." "Evet, var; benim bir sürü kitabım var, yüzlerce makalem var, 3 tane kitabım var, Amerika'da bir sürü yayınım var, uluslararası yayınlarım var." Ve petrol ofisinin sahibi adam diyor ki "Ya, kardeşim, bize gözlüklü adam lazım değil, biz seni çalıştıramayacağız." Yani gülsem mi ağlasam mı? Adamcağız profesör doktor olmuş iş arıyor ama gözlüğü olduğu için benzin pompacısı bile olamıyor. Böyle trajik binlerce hadise var. Bakın, bunlar bitmez. Ben tarihe binlerce doktorun ölüm fermanını imzalayan vekiller olarak geçmenizi istemiyorum. 

Daha sonrasında, ben ihraç edildikten sonra özel hastanelerde çalıştım. Yani özel hastanede çalışarak darbe falan da kurgulamadık. Sadece işimiz vardı, elimizde bir stetoskobumuz vardı, onunla hasta muayene ettik binlerce arkadaşım gibi. Arkadaşlar, doktorlara karşı bu kin, nefret niye anlamıyorum. Doktorun işi yaşam kurtarmaktır ve tüm doktor arkadaşlarım yaşam için gecesini gündüzünü feda eder ve kendisini buna hasreder. 
 
Bana: ‘Evet, sınavı kazandın ama KHK'li doktor olduğun için sana iş yeri hekimliği belgesi vermeyeceğiz.’ dediler.

Şimdi, başka bir vaka... Bakın, ne kadar ağır, yasa dışı işler yapılıyor. Ben özel hastanede çalışmaya başladıktan sonra -Kocaeli'nde çalışıyordum, daha sonra Kocaeli'nde iş bulamadım çünkü KHK'li bir hekimim- devlet yetkililerinden korktukları için bize iş vermedi özel hastaneler. Batman'da bir özel hastanede görevime başladım ve daha sonra İşyeri Hekimliği Sınavı'na girerek Kocaeli'ne geri dönmeyi planladım çünkü bütün aile düzenim altüst olmuştu, gece gündüzüm birbirine karışmıştı, aylarca ailemden ayrılmıştım ve iş yeri hekimliğine girdim, sınava girdim ve sınavı kazandım. Sınavı kazandığıma sevinmişken sonuçlar açıklandı ve -çok da zor bir sınavdır, tabii, çünkü bir sürü hukuki mevzuat ve ilgili konuyu çalışıp o sınavı kazanıyorsunuz- ve bize dendi ki: "Evet, sınavı kazandın ama KHK'li doktor olduğun için sana iş yeri hekimliği belgesi vermeyeceğiz." Ben ve binlerce doktora iş yeri hekimliği belgesi verilmedi. Şuradaki keyfîliğe bakın ki bize on ay kadar belge verilmedi, on ay sonra Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı -burada, bakın genel müdürünü de aradım- en sonunda dedi ki: "Evet, on aydır vermiyorduk, bundan sonra vereceğiz." Peki, on aydır niye vermediniz de şimdi veriyorsunuz? "İşte, bizim yönetim anlayışımız bunu gerektirdi." ve arkadaşlarımızın yüzde 90'ı aldı.

Şimdi, arkadaşlar, bakın, yapılacak işler bunun gibi işlerdir. Bunun hiçbir tutar tarafı yoktur. Düşünün, bir üniversite sınavını kazanıyorsunuz, elinize belgenizi vermiyorlar hiçbir neden olmaksızın. Ya, böyle bir şey olabilir mi? İş yeri hekimliği için fabrikalar bir sürü hekim arıyor ancak devletin siyasi bir kararıyla hak ettiğiniz anayasal hakkınız gasbediliyor. Bakın, ben kendimden örnek veriyorum. Burada KHK'li doktor arkadaşlarımız yok, onlar adına konuşuyorum. Sabahtan beri beni mesaj yağmuruna tuttular. O insanlar yarın öbür gün çok büyük sıkıntılara, depresyonlara girebilirler. Vereceğiniz karar son derece insani bir karar olmalıdır değerli arkadaşlar.

Doktor arkadaşlarımıza yargısız infazlar yapıldı! İnsanlar Kanser oldu!

Şimdi, bakın, bir örnek daha vereyim, bunlar hep canlı örnekler, binlerce böyle insan tanıyorum çünkü ben bu konuda binlerce insan üzerinde Hak ve Adalet Platformunda çalışma yaptık, rapor hazırladık. 2.173 kişiyle büyük bir araştırma yaptık ve binlerce kişinin şikâyetini aldık, 480 sayfalık bir büyük rapor hazırladık. Şu anda OHAL'in ikinci yılında 3.776 kişilik bir büyük KHK, OHAL araştırması yapıyorum, aynı zamanda insan hakları savunucusu olduğum için bunlarla uğraşıyorum ve sizler o raporları okusanız ağlarsanız, yapacak bir şey yok. Ben ilk hazırladığımız raporu baştan sona okudum, 5-6 kez ağladım yani başka yapacak bir şey yok. O kadar dramlar var ki o kadar üzücü şeyler var ki. Bunların telifi kabil değil ve bakıyorsunuz, bu insanlar suçsuz çıkıyor bir süre sonra. Bakın, şu doktor arkadaşlarımıza yargısız infazlar yapıldı. 

Yine, bir başka doktor arkadaşımız yaşıyor şu anda, belki de buradan canlı yayında beni izliyordur Zehra Doğramacıoğlu. Karı-koca doktorlar, 1 Eylül 2016, 672'de ihraç edildiler. Hiçbir anlamı olmayan kurum kanaati ve benzeri saçma sapan nedenlerle ihraç edildiler, FETÖ'cü metöcü de değiller, çok daha iyi biliyorum. Zehra Doğramacıoğlu, bakın, işin dramatik tarafı şudur: Meme kanseri ve uterus kanseri bir hanımdır. Kocası ve kendisi iki yıldır bu nedenlerden -pratisyen hekim olduğu için- iş bulamadılar, sıkıntıları vardı ve bir de Down sendromlu çocukları vardı. Bu insanlar iki iki buçuk yıldır işsiz, anne babası bakıyor. Gayretlerimiz sonucu, şu iş yeri hekimliğinin imtihanını kazandığı hâlde belgesini alamayanlardan birisiydi. Dün o belgeyi alarak bir fabrikada iş yeri hekimliğine başlamıştı. Hocam dedi "Hem kanserim, meme kanseri ve uterus kanseriyim, Down sendromlu 1 çocuğum var, iki buçuk yıl sonra bir işe başladım ve iş yeri hekimliğine başladığım gün bana bundan sonra doktorluk yapamayacağıma dair bir sağlık yasa teklifinin Meclise geldiği söylendi. İnanılmaz derecede hayata küstüm, perişanım." Yani o ifadeleri ben şu anda inanın ki tam anlamıyla ifade edemiyorum ama bir insana bu kötülük yapılmaz değerli arkadaşlar.
 
İnanın ki ben size vallahi de billahi de söylüyorum, bu kanun teklifi geçerse ardından intiharlar gelir.

Bakın, ikinci husus, rapor konusu. Ya, tamam, her şeyi anladık, doktoru işten atıyorsunuz, doktor ölüme mahkûm olsun, ağaç kökü, taş yesin deniliyor, özel hastanede bile çalışamazsın, yurt dışına bile gidemezsin çünkü pasaportuna da el konuluyor, burada yavaş yavaş ölsün, yavaş yavaş eriye eriye ölsün deniliyor. Bunları anladık, siyasi birtakım gerekçeler belki ama şunu anlamak mümkün değil: Rapor ya, biz doktoruz, altı yıllık hekimiz yani bir okulu bitirmişiz, hekim olmuşuz veyahut da daha sonra uzman doktor olmuşuz, benim raporuma hangi siyasi saik "Hayır, senin raporunu geçersiz sayıyorum." diyebilir? Ya, bakın her şeyi yaparsınız da bunu yapamazsınız. Doktorluğunu, diplomasını, o büyük emeklerini, o büyük özverisini, fedakârlığını, sabaha kadar uykusuz kalmalarını yani bunları yok edemezsiniz arkadaşlar; bu olmaz. Bu Komisyonda biz bu kararı almayalım, bu olamaz arkadaşlar. İnanın ki ben size vallahi de billahi de söylüyorum, ardından intiharlar gelir. Alacağınız karar çok ağır bir karardır, tüm kalbimle, tüm vicdanımla söylüyorum. Ben bu konuları Türkiye'de en çok araştıran insanım. Bakın, size diyorum, binlerce insanla konuşmuşum iki buçuk yıl boyunca, yılların insan hakları savunucusuyum, KHK'le atıldığım için bu işi yapmıyorum, MAZLUMDER'in uzun süre Genel Başkanlığını yaptım, uzun süre bu işlerle uğraştım ben. Böyle bir şey olamaz, bir doktorun raporunu nasıl geçersiz kabul edebiliriz? 
 
Altı yıllık okulu bitirmiş arkadaşımız, abuk subuk gerekçelerle güvenlik soruşturmasından olumsuz not alıyor ve mesleğini yapamıyor!

Değerli arkadaşlar, en son olarak da şunu söyleyeceğim: Güvenlik soruşturması meselesi... Ya, bakın, bu da olacak bir şey değil. Şimdi, altı yıllık okulu bitirmiş arkadaşımız, abuk subuk gerekçelerle güvenlik soruşturmasından olumsuz not alıyor ve mesleğini yapamıyor, veyahut da ihtisas yapmış, Türkiye'de dereceye girmiş, uzmanlığını bitirmiş -geçen birisi öyle bana mail gönderdi- çok üstün başarılarla göz ihtisasını yapmış ve güvenlik soruşturması olumsuz gelmiş, Türkiye'nin en önemli değerlerinden bir arkadaşımız şu anda işsiz, başı boş, hiçbir yerde çalışamıyor. Bakın, size bir mahkeme kararı da göstereceğim, işte burada, çok önemli. Güvenlik soruşturmalarında çok keyfî kararlar alıyor. Birilerin ispiyonuyla güvenlik soruşturmasında bir insanın üstünü çiziyorsunuz, çok rahat, çok basit bir şekilde, çok vicdansız bir şekilde yapılıyor bu. 
 
Mahkeme Kararı: Güvenlik soruşturmasının iptaline, 29 Ocak 2018 tarihinden itibaren hesaplanarak yasal faiziyle birlikte davalı idarece davacıya ödenmesine...

Geçen gün odama geldi, bakın, bir astsubay, FETÖ'cü diye atılmış, adam diyor ki: "Benim FETÖ'yle değil, dinle, diyanetle bir alakam yok. Hakikaten nasıl birisi bana iftira etmiş, ben böyle atıldım, anlamıyorum." Doktor kızı yanında gelmiş, tıp fakültesini bitirmiş, ilk girdiği TUS'ta 71 puanla psikiyatriyi kazanmış, çok iyi puanla, çok zeki ve "Türkiye 4'üncü oldum." dedi. Türkiye 4'üncüsü olmuş, babasının KHK'yle ihracından sonra güvenlik soruşturmasından olumsuz almış ve psikiyatri ihtisasına başlamıyor arkadaşlar. Bakın, birisine bir iftira atılmış, o iftiradan çocuğu da etkilenmiş, bir kıymetli doktorumuz psikiyatri ihtisasına başlayamıyor. Bunu hangi vicdan kabul eder arkadaşlar? Şu maddelere bir bakın ya! Bakın, ben size binlerce örnek anlatırım, sabaha kadar anlatırım arkadaşlar ya. Olacak şey mi? 
Bakın, işte bir mahkeme kararı, vicdanlı bir hâkimin mahkeme kararı. Bakın, çok önemli bu. Ne diyor? Bir doktor arkadaşımız, Şırnak ili Cizre Toplum Sağlığı Merkezine atanmış, güvenli soruşturması olumsuz gelmiş. Çoğumuz da yüzde 99 vatandaşımız mahkemeye gitmez, bu arkadaşımız Ankara İdare Mahkemesine gitmiş. Bakın, bu çok taze emsal bir karar, bir ay önce çıktı. Mahkemeye gitmiş, hakikaten, iyi bir hukukçu hâkimin karşısına düşmüş ve araştırmış hâkim "Getirin bakalım kurumun güvenlik soruşturmasını, istihbarat raporlarını." Burada, bakın, hepinize verebilirim. Çocuk güya PKK'cı, KCK'ci ilan edilmiş, hâkim incelemiş dosyayı yok öyle bir şey, hiçbir somut delil yok. "Yok efendim, öğretmen ablası KCK'cidir." Hâkim dosyayı incelemiş, yahu işinde gücünde bir öğretmen Hanım, onun da bir alakası yok. İftira şu: "Öğretmen ablası KCK'cidir, bu adamı da doktor yapmayın." Hâkim kararını vermiş, bakın, örnek bir karar bu: "Güvenlik soruşturmasının iptaline, 29 Ocak 2018 tarihinden itibaren hesaplanarak yasal faiziyle birlikte davalı idarece davacıya ödenmesine..." Ve ataması gerçekleşmiş. Ama bizim ülkemizin insanının yüzde 99'u güvenlik soruşturmasından sonra idare mahkemesine falan gitmez. Bir tanesi gitmiş, bakın, iyi bir hâkimin karşısına çıkmış, araştırmış ve sonuç ortada. 
    
AİHM'den bize, Türkiye'ye korkunç, milyarlarca liralık cezalar gelecek çünkü şu kararların ipe sapa gelir hiçbir tarafı yok arkadaşlar.

Değerli arkadaşlar, bakın, bu makaleyi, bu kararı hatırlatan kişi "FETÖ" denen yapıya 180 derece zıt Oda TV'nin bir yazarı Müyesser Yıldız hanımefendidir. Ya, hangi siyasi görüşten olursanız olun, dürüst, namuslu, vicdanlı bir insansanız bunları söylersiniz. Zaten Anayasa'nın 38/4 -bakın, bir AİHM kararı okuyorum- ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 6/2 maddelerinde düzenlenmiş bulunan suçsuzluk karinesi, suçluluğu hükmen sabit oluncaya kadar kişinin suçsuz sayılması gerektiğini ifade etmektedir. Masumiyet karinesi, AİHM kararları... Bakın, inanın ki şu kararları verirsek yarın öbür gün, belki bir on yılı bulur ancak AİHM'den bize, Türkiye'ye korkunç, milyarlarca liralık cezalar gelecek çünkü şu kararların ipe sapa gelir hiçbir tarafı yok arkadaşlar. İnanın ki çok karar inceledim, elimde yüzlerce OHAL Komisyonu kararı var ve gerçekten hukuka uymayan bir anlayışla alınmış kararlar bunlar. İnsanlar beraat etmiş, komisyon ret vermiş. Bunlar kabul edilecek şeyler değil.
    
Hepinizi vicdana çağırıyorum

Ben sizi, hepinizi vicdana çağırıyorum, bunun gerçekleşebileceğine de yürekten inanıyorum. Hepiniz bilirsiniz, çok klasik bir film vardır, 12 Kızgın Adam. Filmin başında bir cinayet olayı tartışılmaktadır. 11 kişi "Şu adam cinayeti işlemiştir." demektedir. 1 kişi "Hayır, bir şüpheli durum var -klasik bir filmdir, bilirsiniz- bu kişiye 'katil' demek o kadar kolay değil." der ve karar alınana kadar o salondan çıkılmaz -şu bizim Komisyon gibi- ve sonunda o kişi tüm delilleriyle zanlının katil olmadığını ispatlar ve "katil" kararı verilecek bir jüri salonundan "masum" kararıyla çıkılır. Burada da bu olabilir, ön yargılarımız olabilir ama kararımızı elimizi vicdanımıza koyarak verelim, veyahut da kararımızı şimdi vermeyelim arkadaşlar, bir başka zamana erteleyelim çünkü bu, gerçekten insafa, merhamete, vicdana dayanan bir karar olmalıdır; siyasi kin, nefret, gareze dayalı bir karar olmamalıdır.

Yorumlar
Adınız
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.