YENİ YILDA ‘OHAL’SİZ BİR TÜRKİYE
Kanunun yerini kararnameler, Meclisin yerini saray, 80 milyonun iradesini maalesef bir kişi üstlenmiştir. Binlerce insan bir kararname ile ihraç edilir, işinden, aşından olur duruma geldi. Devasa kuruluşlar bir kararname ile kapatıldı. Anayasa ile teminat altına alınmış temel hak ve özgürlükler bir kararname ile rafa kaldırılıyor ve hatta bir ilçeyi bile taşımak bir kararnamenin konusu oluyor.
Bu yüzden bizim 2018 yılına ilişkin ilk temennimiz, OHAL’siz bir Türkiye’ye kavuşmaktır. Çünkü esas olan bir kişinin, külliyenin iradesi değil, Türkiye’nin iradesi olmalıdır. Ne yazık ki bu hükümetin ne anayasaya, ne de yasalara hiç mi hiç saygısı yok. Aslında bütün KHK’lerin bir ay içinde Meclise sevk edilmesi gerekir. Bu, usul eksikliklerinin giderilmesi için de elzemdir. Bir konu Mecliste müzakere edildiği zaman olgunlaşır. Hükümet Mecliste çoğunluğu elde bulundurduğu için de her zaman bu kararnameleri çıkarma imkânına sahiptir. Fakat ne yazık ki buna itibar edilmiyor. Bazıları tarafından kanun hükmünde kararnameler yerine ‘Karun hükmünde kararnameler’ gibi ifadeler kullanılıyor. Tabi bu üzücü bir hadise. Bunu biz böylece söyleyip geçiyoruz ama maalesef bu zihinlerde bir iz bırakıyor. Hiçbir ülke, bir kişinin Mecliste müzakere edilmeden alacağı kararlar ile idare edilir hale gelmemeli. Gelirse sonu felaket olur. Kendileri için de, millet için de zararlı olur. Çünkü müzakere edilmeyen her kararname, her kanun eksikliğe açıktır.
BU ÜLKE GEÇMİŞTE KENDİSİNİ DEVLET YERİNE KOYANLARDAN ÇOK ÇEKMİŞTİR
Son KHK’da şu ifade yer alıyor, “15 Temmuz darbe girişim ve girişimin devamı niteliğindeki eylemlere müdahale eden sivillerin cezai sorumluluğu doğmayacaktır.” Bu çok yanlış ve nereye çekilebileceği belli olmayan ucu açık bir ifadedir. Bütün siyasi partiler ve sivil toplum kuruluşları bunu tenkit ettiler. Herkes biliyor ki; bu tür kararnameler, yarın beklenmeyen ve istenmeyen sonuçlar doğurabilir. Bu ülke, geçmişte kendisini devlet yerine koyan ve devlet adına iş yapmaya çalışanlardan çok çekmiştir. Bir zamanların “beyaz Toroslarının” yerine şimdi “siyah minibüsler mi” geliyor acaba?diye, bir endişe doğuyor şimdi. Acaba faili meçhuller dönemine yeniden mi giriyoruzdiye bir hava oluşuyor.
TAŞERON İŞÇİLERİNİN PROBLEMLERİ DOĞRU ÇÖZÜLMEDİ
Hangi sebeplerle taşeron işçi görevlendirilecek belirleyin. Onun arkasından da kendinize göre onların ücretleriyle, haklarıyla ilgili bir takım düzenlemeler getirin. Bu takdirde bu iş böyle giderse, Türkiye'deki problemleri bu yönetim çözemez. Çalışılan kurum, kamu olsun, belediye olsun, kit olsun fark etmez aynı işi yapan personeller aynı maaşı ve sosyal hakları olmalıdır. Arada farklar olacaksa diploma ve meslek belgesine bağlı eğitimi özendirici ücret farkları olmalıdır.
ASGARİ ÜCRETTE KISTAS AÇLIK SINIRI OLAMAZ
Son günlerde gündemdekikonu ne yine açlık sınırı ve asgari ücrettir. 15 yıldır iktidarda bulunan bir parti, hala asgari ücret denildiği zaman açlık sınırını gündeminde tutuyor. Bu acziyetin, beceriksizliğin ve problemi çözememenin bir ifadesidir. Çalışan bir insan niye açlık sınırına mahkûm olsun? Asgari ücretliden gelir vergisinin kaldırılması ve asgari ücretli üzerinden ödenen iş veren ücretlerinin düzenlenmesi bile kolaylıkla alınan maaşı çok yukarlara çekecek, vatandaşı rahatlatacakken bu vatandaşlar üzerinden vergi geliri hedefleyen hükümet hiçbir şekilde sorunları çözemez.
BU SORUNLAR AK PARTİYLE DÜZELMEZ
Kocaeli’mizde bulunan Gebze bölgesinde hem sanayisiyle hem de kültürüyle farklı bir yapı mevcut. İstanbul’un Fethi’nden önce Fatih Sultan Mehmet’in karargâhını kurduğu Hünkâr Çayırı olarak ifade edilen tarihi bir alanımız var. Bu alanda bir namazgâh, köprü ve büyük bir çayır alanı bulunuyor. Gebze Belediyesi geçtiğimiz yıllarda farklı etkinliklerle bu alanı kullanıyordu. 195 dönümlük bu alanın eğitim amaçlı kullanılmak üzere Erzincan Kültür ve Eğitim Vakfı’na tam 30 yıllığına kiralandığı ifade ediliyor. Tespit rakamlarına baktığımızda ciddi eksikliklerin olduğunu görüyoruz. O yerin değer tespit bedeli olarak metre karesi 700 TL belirlenmiştir. Gebze’de yaşayan vatandaşlarımızın bildiği gibi o olan babanın oğluna metrekaresini 7000 TL’den satacağı bir alandır. Metre karesi 700 TL olarak kiralama bedeli üzerinden yıllık 465 Bin TL’lik bir bedelle kiralanmış bulunmaktadır. Kiralarken bile yüzde 1000’lik bir kayırma söz konusu.
Bu vakfın onursal üyelerine baktığımızda Başbakan Binali Yıldırım ve Nevzat Demir beyi görmekteyiz. Kamusal bir alanı kendi yakınınıza yok pahasına vermek hiçbir insanımızın gözünden kaçmaz ve hiçbir vatandaşımızın, hiçbir Adalet ve Kalkınma partili bir kardeşimizin bu sorumsuzluğu kabul etmesi mümkün değildir. Dolayısıyla evlatlarımıza güzel bir gelecek bırakmaktan mahrum kalıyoruz.
Bu alan eğitim alanı olarak gözüküyor ama ortaklık kurabilir devredebilir de diyor. Bu kiralama olayını çözebilmek imkânsız. 30 yıl sonra ne olacağı bile belli değil. Allah’ın izniyle biz bu sorunları düzelteceğiz. Bu sorunları Ak partiyle düzeltme imkânımız yok. Bu sorunları Ak partili yöneticileri görevden uzaklaştırarak bu sorunları düzeltmek zorundayız. Önümüzdeki süreçte bu ve bunun gibi sorunları tek tek ele alarak düzeltme çalışmalarını yürüteceğiz. Saadet partisi olarak bu meselesinin takipçisi olacağız ve peşini bırakmayacağız.