İşte o açıklamanın içeriği: Seçime giderken “körü körüne kafanızı kiralamayın, düşünün, akledin” diyen bilgeliğintezahürüdür sormak. Çünkü sorular sormalı, uyanmak için, sorularla yüzleşmeli, silkinmek için.
Cevap bulmalı sorulara… 16 yılı değerlendirmek, aksayan yönleri görmek, çelişkileri farketmek, tutarsızlıklardan geleceğin aydınlığını çıkarmak için. Soruları, doğru kararın cevap anahtarı yapmak gerekiyor.
Sormak gerek, kutuplaştırıcı ve ötekileştirici dilin, temsil iddiasında oldukları davayla vegelenekle ne alakası vardır? 2002 de dış güçlerden kaynaklı teorileri ciddiye almadığını beyan eden, bugün ise büyük oyun, üst akıl terminolojisiyle dış güçler söylemini tekrar vizyona sokan bir liderin, kim hangi vizyonundan söz edebilir?
Zalim kapitalist sistemi, “fakiri daha fakir, zengini daha zengin” ettiği argümanıyla eleştirerek iktidara gelenlerin, bugün yeni bir zengin güruh oluşturduklarını, sonradan görme magandalığa pirim verdiklerini ve muhafazakarları “güç bende” çürümüşlüğü ve şımarıklığı ile seküler dünyaya ışınladıklarını görmek için vahiy mi beklenmektedir?
Her seçimde “beka sorunu” tılsımıyla ve % 10 barajının psikolojik etkisiyle alın terinden nasipsiz hak edilmemiş oyları cukka etmeyi maharet sayan bir partinin adında “adalet” yazmasının bir anlamı var mıdır?
Ayrıca “aldatıldık” melodilerini sık sık dillendirmek zorunda kalan bir Cumhurbaşkanı, öngörüsüzlüğünü, gelecek ufkundan nasibini alamamış, dostunu düşmanını tanımayacak kadar gaflet içinde bocaladığını ikrar etmiş olmuyor mu? Bu fotoğraf, sizlere Erbakan hocamızın “bunlar çoluk çocuk, devleti yönetemezler” sözlerini anımsatmıyor mu acaba?
Memlekette yaşanan obezite iklimini işlerin iyiye gittiğine işaret sayanların, mal, mülk ve lüks arttığı halde keyiflerin neden azaldığına, büyüyen kocaman evlerimizde küçülen ailelerle neden yaşadığımıza, artan konforumuza rağmen zamanımızın neden daraldığına, çoğalan uzmanlarımıza rağmen sorunların neden arttığına, her ilçeye kurulan lise mesabesindeki üniversitelerimizin istihdam düzeyini neden azaltmadığına, çoğalan ilaçlarımıza rağmen hastalıkların neden azalmadığına bir diyecekleri olması gerekmiyor mu?
Yolsuzlukların, yoksulluğun, adam kayırmacılığın ve rant sarmalının, başörtüsü özgürlüğünün ardına saklandığını dini bütün insanımız ne zaman görecektir? Hukuku OHAL’e, adaleti sarayın iki dudağına, ahlakı caminin içine havale edenlerin seçimden sonra hukukun bağımsız olacağını söylemeleri, milletle alay etmek değil de nedir?
Bu seçimin, adalet, kucaklaşma, birliktelik, işi ehline verme, toplumsal huzur diyenlerle, hain, şer odakları, yalan dolan, sızlayan kemikler gibi zırvaları dillerine pelesenk edenler arasında olacağını görmemek ne mümkündür?
Farkında olmalı…
Hiçbir seçimde şahit olunmayan vaatleri bu seçimde peş peşe sıralayan, bundan önceki seçimlerde seçim ekonomisi uygulamamakla böbürlenen iktidarın, yeni iktidara geliyormuş gibi bu seçimde vaat bombardımanına girişmesinin sizce bir anlamı yok mudur? Şu an bir mani varmış gibi seçimden sonra OHAL’i kaldırmayı, şu an önünde bir engel varmış gibi memurlara seçim sonrası 3600 gösterge getirmeyi vaat etmenin sizce bir manası yok mudur?
Sözün özü…
Bu seçimde, kibri arşı delecek bir ruh haliyle ekranlarda Saadet için kilo hesabı yapan bir Cumhurbaşkanı mı, ana dili gibi konuştuğu İngilizceyi ifade etmekten hicap duyan bir Cumhurbaşkanı mı sorularına cevap aranacaktır.
Bu seçimde, her konu ve olaya hükmeden, hiç kimseyi dinlemeyen, istişare kavramını vitrin süsüne dönüştüren bir Cumhurbaşkanı mı, her kesimi kucaklayan, diyaloğa açık bir Cumhurbaşkanı mı sorularına cevap verilecektir.
Bu seçimde, diyalog ve uzlaşma aktörü bir bilgelik ile kaba ve hamaset dili oylanacaktır. Bu seçimde, şehirleri tarumar eden rantçılarla kadim medeniyet ülküsünü hayatının anlamı kabul edenlerin tercihi yapılacaktır. Bu seçim, ufku daraltılmış, umudu sarsılmış, korkuları içselleştirilmiş toplum kesimlerinin silkinişi için bir fırsattır. Mülkün temeli adaleti, devlet mekanizmasının omurgası kılma fırsatıdır.
Kutuplaşmaya ve ötekileştirmeye dur deme fırsatıdır. 24 Haziran, aydınlık yarınlar için Milli Görüş bayrağını göndere çekme zamanıdır.
“Saadete verilen oylar CHP’ye gider” yalanını peynir ekmek gibi tüketen, bu ahlaksız algının mihmandarlığını yapan ve bununla da yetinmeyerek agresif ve holigan taraftarlarıyla Saadet Partisinin stantlarıyla ve pankartlarıyla uğraşan, seçime değil de 4 savaşa gidercesine kutuplaşmanın korkunç yüzüyle beslenen ve seçim kampanyasına kan bulaştıran bu çukur siyaseti neyin işareti olsa gerektir? İlk defa kaybetme endişesini iliklerine kadar hisseden bu anlayışı, “DEĞİŞTİR” kararlılığıyla siyasetin çöplüğüne atma zamanı gelmemiş midir? Kısaca bu güzelim memleketi, Bilge Başkanın kucaklayıcı iklimine teslim etme zamanıdır.