18 Temmuz 2019 19:40
Eski Başbakan Ahmet Davutoğlu katıldığı bir radyo programında Yavuz Oğhan, Akif Beki ve İsmail Saymaz’ın sorularını yanıtladı.
Davutoğlu "2017 referandumu öncesi TV'lere çıkarılmadım. Kendi partisi iktidarda olan bir eski başbakanken televizyon kanallarına başvuruda bulundum hiçbiri yanıt vermedi" dedi.
“BU PELİKAN ÇETESİ… ARKASINDAKİ İSİMLERİ KİMLERDEN TALİMAT ALDIKLARINI BİLİYORUM”
MKYK'da muhtıravari bir tavır yaşadığını belirten Davutoğlu "Bu Pelikan çetesi… Bu bildirinin arkasındaki isimleri, kimlerden talimat aldıklarını biliyorum. Beraber ateş çemberinden geçtiğimiz insanlar beni istifaya zorladılar, Alman ajanı ilan ettiler" ifadelerini kullandı.
“BİR FETÖ VAR BİR DE FETÖCÜK VAR”
Davutoğlu'nun açıklamaları özetle şöyle:
"Katar’da bir kongreye katılmıştım. En temel problem ne diye sorulmuştu. Düşünce özgürlüğü demiştim. Düşünce özgürlüğü olmayan yerde o toplumu harekete geçirmek mümkün değildir. İnsanlar kendilerini kontrol etmekten topluma zaman ayıramazlar.
İnsanlar toplantılarda başka, kapılar ardında başka konuşmaya başladılar. Bir FETÖ var bir de FETÖCÜK var. Mesela referandum öncesinde 2017 Nisan öncesinde yeni anayasa ile ilgili kaygılarımı televizyonlarda ifade etmek istedim hiçbiri buna cevap veremedi. Ben de bir gazete ile mülakat yaptım. En azından kaygılarım kayda geçsin istedim. ‘Durumu biliyorsunuz bizi mazur görün’ dediler. Devlet adamı olarak değil, bu ülkede yaşayan biri olarak hicap duyduğum bir konu.
Olmayan şey geçmez. Size hiç öfkelenmedim. Ben kitaplar yazayım ama hiç eleştirilmesin demek hiçbir fikri hayata geçirmemiştir. Siyasete atılayım da kimse eleştirmesin demek olmaz. Esas olan eleştiriye karşı ilkesel tutumunuz. Ben akademisyenlik yaparken öğrencilerime önce beni eleştirin dedim. Siyasete giren de eleştiriye açık olacak. Hamama giren terler. Hakaret, tehdit ayrı şeyler. Bunlar düşünce özgürlüğüne girmez. Çok daha ağır yazılar yazan gazeteciler de oldu, mümkün olsa da bir araya gelsek diye düşündüm. Öfke duyarsam kendime öfke duymam lazım. Bir devlet adamına yakışmayan en kötü özellik nezaketsizliktir. Nezaket ve nezahat asıl olması gerekendir.
"MUHTIRAVARİ BİR TAVIR YAŞADIM"
Ben de düşünüyorum neden engelleniyorum diye. Bu Pelikan çetesi… Bu bildirinin arkasındaki isimleri, kimlerden talimat aldıklarını biliyorum. O gün ben ne yaptım dedim. Ne yaptım bu insanlara. Beraber ateş çemberinden geçtiğimiz bu insanlar beni istifaya zorladılar, Alman ajanı ilan ettiler. Ben ne yaptım dedim.
8-9 yaşından beri o günden bugüne hayatımın en temel özelliği insan yetiştirmekti. Türkiye aleyhine bir etkinliğe katıldığıma kimse şahit olmamıştır. MKYK'dan söz ediyorum… Bana hiç gelmeyen muhtıravari bir tavır. Bir organize var. Sordum kendime ne hata yapmış olabilirim. Şu olmuş olabilir, bu olmuş olabilir. Ama niye bu şekilde hedef alındım. 3 yıl sustum ilk defa konuşuyorum. Cumhurbaşkanımıza, partimizdeki arkadaşlarıma açıklamalar yaptım. Hep düzelir umudu ile bekledim…
“İNSANLARIN HEDEFİNDE OLMAYI DA ANLARIM AMA EŞİMİN TIP KONFERANSININ İPTAL EDİLMESİNİ ANLAYAMAM”
Ama bugün bana şiddetle saldıranlara bakın. Eski Türkiye savunucuları düşünce özgürlüğünün savunucularının bile hedefindeyim. Dış politikada aldığım pozisyonlar nedeniyle dış politikanın da hedefindeyim. İç politikada onları engellerim diye engelleniyorum bunu da anlarım…
MHP ile ittifak oy kaybettirir dedim. Bahçeli’nin öfkelenmesini de anlarım ama omuz omuza yürüdüğüm insanlar, her türlü fedakarlığı gösterdiğim insanların hedefinde olmayı da anlarım ama eşimin tıp konferansının iptal edilmesini anlayamam.
“’SİZİN HÜKÜMETİNİZ TARAFINDAN SİZİN KATILMANIZ UYGUN GÖRÜLMEDİ’ DİYEREK AĞLADI”
Ben yapılanları 5 dakika sonra unuturum. Hiç. Benimle birlikte çalışan 16 tanesi, aralarında profesör bir hanımefendi var başdanışmanların yerine bir gün bile danışmanlık yapmamış inanların getirtilmesini anlayamam. Bu memurlar neden hedef alındı. Sadece Davutoğlu döneminde görev aldı diye görevden alındılar. Beni görevden alın ama onları neden aldınız?
Bosna'da Alaca Camii'nin inşaatı tamamlandı. Sizin adınıza yapıldı dediler. Aynı kişi bu kez aradı, "Sizin hükümetiniz tarafından sizin katılmanız uygun görülmedi" diyerek ağladı. Bana ödül verilirken benim uğruna çalıştıklarım salonu terk ettiler. Bana saldırıları anlarım ama masum insanların özlük haklarını almayın. 15 Temmuz’da canını ortaya koyanları almayın. Pelikan Çetesi çıktığında ben önce bu grubun bir şahsiyet katliamı olduğunu düşünmüştüm.
Yol ayrımında olduğumuzu hissettiğimiz için de Başbakanlık makamını terk ettim. Ama o zamandan farklı kanaatteyim. Benim muhteris bir grubun çıkarları için yayınladığını düşündüğüm o paçavra…”
“EĞER ONU YAPMIŞ OLSAYDIK SONRAKİ BİRÇOK TIKANMA YAŞANMAYABİLİRDİ”
Türkiye’nin istikrarına, ekonominin genişlemesine, zemin hazırladı. 2 Kasım sabahı millet seçimsiz 4 yıl düşüncesine inanmıştı. 3 ay içinde bütün sözlerimizi yerine getirmişiz. Asgari ücrete zam yapmışız. Bütçe açığını düzenlemişiz. ÜFE 3.2’ydi. Böyle bir ortamdaki Türkiye’nin yaşamasını istemeyenler, bir senaryo çıkardılar. Düzenin bozulması için benim devre dışı olmam gerekiyordu.
Baktım ki 7 Haziran'da zor bir süreç geçirmişiz. İnsanlar gidip benim Cumhurbaşkanına gidip onun altını oymaya çalıştığımı söyleyip fitne koyanlar var. Gidip Cumhurbaşkanı ile konuştum: ‘Gelin Kılıçdaroğlu ve Bahçeli ile konuşayım, onları parlamenter sistemine ikna edelim, bütün yetkileri başbakanda toplayalım' dedim. Siz başbakan olun ve bütün yetki sizde olsun. 'İsterseniz ben danışmanınız olayım istemiyorsanız ben akademisyenliğe döneyim' dedim. Perşembe gününe kadar siz tefekkür edin, istediğiniz arkadaşlarla konuşun dedim. 'Benim size meydan okuma gibi bir kaygım yok' dedim. Erdoğan, 'böyle devam edelim' dedi. Eğer onu yapmış olsaydık sonraki birçok tıkanma yaşanmayabilirdi.
Cumhurbaşkanının isteği 'Sen başbakan ol ama başbakan gibi olma'ydı. Benden her şey olur ama düşük profilli bir şey olmaz. Ben hiçbir zaman Erdoğan'sız bir AK Parti senaryosu içinde olmadım."