17 Ağustos 1999 depreminin sonrasında 21 Mart 2000'de kurulan Ulusal Deprem Konseyi'nin 2002 yılında Strateji Raporu ile kamuoyunun karşısına çıktığını ve bu raporun o zamana kadar çekilen en net Türkiye fotoğrafı ve yol haritasını içerdiğini hatırlatan Suna, “O yıllarda zamane hükümetin yetkilileri pek çok söz vermiş, ne yazık ki zamanla verilen sözler unutulmuş, şura kararları sumen altı edilmiş, 2007 yılında ise ulusal Deprem Konseyi'nin varlığına son verilmiştir. Açık ki ortada sadece iş bilmezlik, beceriksizlik ya da yönetsel zafiyet yoktur. Deprem Konseyi'nin lağvedilmesinden meslek odalarının yetkilerinin kısıtlanmasına; üniversitelerin, meslek odalarının, bilim çevrelerinin tasfiye edilmesinden kapalı kapılar ardında gerçekleştirilen mevzuat değişikliklerine uzanan bilinçli bir tercih söz konusudur“ dedi.
Deprem Konseyi'nin ve odaların yetkilerinin kısıtlanmasında kentsel dönüşüm projelerinin yattığını ileri süren Nusret Suna, “Bilindiği gibi, kamuoyunda kentsel dönüşüm olarak adlandırılan 6306 Sayılı Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanun 2012 yılında yürürlüğe girmiştir. O tarihten bu yana büyük kentlerimiz, kentsel dönüşüm projeleri tarafından adeta teslim alınmıştır. Bir taraftan kentsel dönüşüm projeleri sürerken diğer taraftan imar affı ilan edilerek güvenli olmayan yapılar koruma altına alınmıştır” ifadelerini kaydetti.
Nusret Suna, riskli yapıların yıkılma ya da güçlendirme çalışmalarının bir an önce tamamlanması gerektiğinin altını çizerek, “Yapı stokunun iyileştirilmesi doğrultusunda ise riskli yapıların mevcudiyetini devam ettirecek şekilde imar barışı ilan etmenin deprem tehlikesine açık davetiye olduğunu söyledi. “Tam da bu noktada, 6 Şubat 2019'da Kartal Sema Sokak'ta pek çok hemşerimizin ölümüne neden olan binanın İmar Barışı için başvuruda bulunduğunu hatırlatmakla yetinelim“ şeklinde konuştu.
İstanbul Proje Koordinasyon Birimi (İPKB) web sitesinde yer alan bilgiye göre İstanbul'da 1135 okul binası, 115 sağlık binası, 38 yurt binası depreme karşı güvenli olduğu öğrenildi. Suna, “İstanbul'da toplam 6 bin 127 okul binası bulunuyor. Bunun 3 bin 63'ü resmi, 3 bin 64'ü özel. İstanbul'da 52'si resmi 190 hastane mevcut. Ayrıca 39 da sağlık ocağı var. Resmi ya da özel yurt sayısı 300 civarındadır. İster istemez dikkati çeken nokta, (İPKB)'nin güçlendirdiği ya da yeniden yaptığı bina sayısı ile toplam bina sayısı arasındaki farkın hâlâ kapanmayacak kadar açık olduğudur. İPKB organizasyonu dışında bazı kamu kurumlarının veya özel sektörün benzer çalışmaları hesaba katılsa bile ne yazık ki durum değişmemektedir. Olası bir İstanbul depreminde çocuklarımızın can güvenliği tehlike altındadır” ifadelerini kullandı.
Suna, “10 milyona yakın İstanbullu deprem güvenliği olmayan konutlarda yaşamaktadır. Olası İstanbul depremine ilişkin üretilen senaryoların en iyimserinde bile, depremin on binlerce yapıyı etkileyeceği, yüz binlerce insanın hayati tehlike altında olacağı tahmin edilmektedir. Buna rağmen afet toplanma alanları ve ulaşım güzergahları ile düzenlemeler halen yetersiz durumdadır. Yapılan açıklamalarda ifade edilen boş alanların, okul bahçelerinin, parklar ve benzerlerinin toplanma alanı statüsünde değerlendirilmesi mümkün değildir. Toplanma alanı, altyapısı hazırlanmış, insanların beslenme, barınma, yıkanma gibi temel ihtiyaçlarını karşılayacak şekilde düzenlenmiş alan anlamına gelmektedir“ diye konuştu.
Son yıllarda İstanbul'da yaşanan istinat duvarlarının yıkılması sonucunda yaşanan üzücü olaylara değinen Suna, Kartal'daki facianın da bir bütünün parçası olduğunu belirterek şu ifadelere yer verdi.