Lütfü Türkkan şöyle konuştu: Bugün sizlerle İktidar’ın yapacağı muhteşem bir icraatı daha konuşmak üzere bir aradayız. Hükümet’imizin 2017’de imzaladığı bir anlaşmayı konuşacağız. Sudan’dan at eti getiriyoruz arkadaşlar. Gerçekten trajikomik bir anlaşma bu. Aslında bu anlaşmanın öncesine bakmak lazım. Nereden nereye gelindiğine yani.
Hükümet neden olduğu bilinmez ama, özel bir ilgisi olduğu Sudan ile tarım alanında çalışma yapmak için uzun zamandır iş birliği içinde. Tarım ve Orman Bakanı Sayın Bekir Pakdemirli, daha önce Sudan’ı ziyaret ettiğinde, ülkemiz adına ikili anlaşmalara imza atmıştı. Bu çerçevede Sudan, 780 bin 500 hektarlık tarım arazisini Türkiye’nin kullanımına bıraktı.
Arazi 99 yıllığına kiralandı, bunun için şirket bile kuruldu. Sermayesinin yüzde 80’i Tarım Bakanlığı Tarım İşletmeleri Genel Müdürlüğü’ne, yüzde 20’si Sudan’a ait bu şirketin adı da Türk- Sudan Uluslararası Tarım ve Hayvancılık Anonim Şirketi oldu.
Bu araziler tarımsal üretim yapmak üzere kiralanmıştı. Ama bu arazilerde tarıma hiç başlanmadı.
Ve yapılan o üretim anlaşmaları kaldı, iş; döndü dolaştı, binlerce kilometre uzaktaki bu ülkeden ithalat yapmaya kadar geldi.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın 24 Aralık 2017 tarihinde Sudan’a gerçekleştirdiği ziyaret sırasında Sudan ile Ticaret ve Ekonomik Ortaklık Anlaşması imzalanmıştı. Bizi yönetenler sık sık nutuk atmıyor mu, “Biz darbeye ve bütün darbecilere karşıyız!” diye.
İşin garip, belki de komik tarafı, hangisini söylerseniz söyleyin bu anlaşmaların tamamı, Sudan'la darbeci Beşir döneminde imzalanmış. Sonra başka darbeciler ortaya çıktı, Beşir'i devirdi.
Sudan’da darbe ile yönetim devrilince, Türkiye’nin bu ülkedeki tarımla ilgili faaliyetleri de belirsizlik sürecine girdi ancak anlaşma şimdi, yeniden Meclis gündemine geldi ve Dışişleri Komisyonu’na getirildi. Sudan'dan satın alınacak tarım ve hayvancılık ürünleri de komisyonda onaylandı. Yapılan anlaşma uyarınca bu ürünlerin hiçbiri için gümrük vergisi de ödenmeyecek.
Sudan'dan neler mi ithal edeceğiz? Neler var neler. Büyükbaş hayvanlar, at, eşek, katır. 50 bin büyükbaş, 2 bin küçükbaş canlı hayvan, ayrıca 2 bin ton büyük ve küçükbaş hayvan eti…Anlaşmayla 500 ton at, eşek ve katır eti ile bu hayvanların sakatatları da gümrük vergisi uygulanmadan ithal edilecek.
Bitmedi; tereyağı, bal, yumurta, patates, domates, sarımsak. 2 milyon yumurta, 500 ton bal, 3 bin ton turunçgil, 3 bin ton limon. Buğday, arpa, çavdar, yulaf, üzüm, mısır da var. Buradan İktidar’a sormak istiyorum: Başka ne kaldı? Bu bile ülkemizi tarım ve hayvancılık alanında ne hallere düşürdüğünüzün en somut örneğidir.
Ülkemizde üretilen, üretilebilen bir ürünü yurtdışından sıfır gümrük bedeli ile ithal ediyorsunuz. Buna ne denir biliyor musunuz? En hafifiyle, iyi niyetle iş bilmezlik denir. Kötü niyetle birleştiğinde kullanacağım sıfatı söylemeye takatim yok. Tarımda yatırımın geri dönüşü çok kısa. Aptal değilsen, Eylül-Ekim’de eker, Haziran’da hasat edersin, Türk çiftçisi kazanır.
Geçmişte tarım ülkesiydik. Dünya üzerinde tarım ve hayvancılık ürünleri ithal etmeyen, üretimi kendisine fazlasıyla yeterli olan yedi ülkeden biriydik, şimdi ne hale geldik. Üreticilerimizi bitirdiğiniz yetmedi şimdi sıra kendi paramızla Sudan'ı kalkındırmaya mı geldi? Üstüne üstlük kimlere yedireceğiniz belli olmayan at etini ithal ederek. At eti ithal edecek parayı buluyoruz, EYT, 3600, atanamayan öğretmenlere bulamıyoruz.
Eskiden İstanbul’a sirklere gelen arslanlara yedirirlerdi at etini. Şimdi soruyorum siz kime yedireceksiniz? Bunları insanlarımıza başka bir şey olarak sunup yedirmek mi derdiniz? At ciğerinden iç pilav, katırdan kelle paça ve işkembe çorbası, eşek etinden çiğ köfte mi yapacaksınız mesela? At etinden, eşek etinden yapılmış ucuz sucukları mı yedireceksiniz insanlarımıza?
Ya da bu etlerden Türk Mutfağı’na yeni yemekler mi kazandıracaksınız? Bu anlaşmayla hem insanlarımızın sağlığını hem de hayvanların sağlığını tehlikeye atıyorsunuz. Türkiye’ye sokacağınız bu etlerin denetimini nasıl yapacaksınız veya yapacak mısınız merak ediyoruz. Tarımı ve hayvancılığı bitirdiniz, şimdi milletimizin sağlığını bitirme peşinde misiniz? Umarım bu yanlıştan bir an önce dönersiniz.
İYİ Partili Türkkan basın toplantısının sonunda gazetecilerin sorularını da cevapladı. Türkkan’a bir gazetenin açtığı tartışma ile başlayan, Kanal İstanbul’a karşı çıkanlara Montrö lobisi suçlaması yapılması soruldu:
“Memleketi hamuduyla yemeye her karar verdiklerinde bir beka meselesi karşımıza çıkıyor. Şimdi Montrö’yü karşımıza getirmişler. Bir kere Kanal İstanbul’la alakalı bütün çevre bilimcilerin, bütün jeologların hepsinin ortak kanaati var. Bu, İstanbul’un ciddi anlamda jeolojik haritasını sıkıntıya koyabilecek, Karadeniz’le Marmara arasındaki bu geçişkenlik ekolojik dengeyi bozacak.
Bunun dışında eski Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ’un söylediği bir söz var. O da çok önemli.: Trakya’nın savunmasıyla alakalı ciddi sorun olacak diyor. Bütün bunları arka arkaya koyduğunuzda bir tek şey kalıyor geriye:
Burada oluşacak rantın peşine düşenler önümüze tekrar bekayı, Montrö’yü, Lozan’ı vs. koyuyorlar. Hatırlayın kaç sene Lozan’ın 100.yılı diye bir yalan uydurdular sonunda o yalana farkına vardıklarında geç oldu.
Yine böyle yalan bir haberin peşinde insanları oyalamaya gerek yok. Burada bir tek maksat var. Artık inşaattan, betondan, binadan sıkıldığı için insanlar yeni bir götürme alanı tespit etmişler bu götürme alanının ismini de Kanal İstanbul koymuşlar.”
Türkkan, eski Başbakan Ahmet Davutoğlu'nun kurduğu Gelecek Partisi'ne ilişkin bir soruya da cevap verdi: “Ben Türkiye’de kurulacak her partinin demokrasiye bir katkı sunacağını düşünenlerdenim. Türkiye’nin bölünmez bütünlüğü konusunda, üniter devlet yapısı konusunda herhangi bir aksi söylemi olmayan her partinin demokrasiye bir zenginlik katacağını düşünüyorum. Bu partiler de demokrasiye zenginlik katar. Milletimize tercih noktasında daha fazla seçenek sunmaya yarar; dolayısıyla faydalı görüyorum.”