Saadet Partisi Kocaeli İl Başkanı Zafer Mutlu şöyle konuştu: Kıymetli hemşerilerim; son 10 yıldaki Resmi verilere baktığımızda karşımıza çıkan suç artış oranları içimize kor düşmesine neden olacak boyuttadır, Adi suç olayları (Hırsızlık, gasp vb) %434 artmış Uyuşturucu vb kullanım oranı; % 678 artmış, Fuhuşta yaşanan artış oranı %734 Kadın Cinayetleri ve Çocuk İstismarındaki artış oranı ise tam 14 misli bir artış gerçekleşmiştir.
10 KİŞİDEN ÜÇÜ EKONOMİK SUÇTAN CEZAEVİNDE
2002 yılında Türkiye'de toplam 98 bin 955 kişi cezaevindeydi. Hırsızlık, zimmete para geçirme, rüşvet, irtikap, sahtecilik, para ve mal kaçakçılığından hapse girenlerin sayısı ise 13 bin 169'di. TÜİK’in konuyla ilgili yakın dönemde yayınladığı son veri 2017'ye ait. Buna göre tutuklu ve hükümlü sayısı tam 215 bin 761 kişi. Hırsızlık, zimmete para geçirme ve benzeri suçlardan hapse giren hükümlü sayısı ise 68 bin 528 oldu. 2002 yılında cezaevine giren her 10 kişiden biri ekonomik suçlardan dolayı hapse girerken 2017 yılında bu oran her 10 kişiden üçü bu nedenle ceza aldı.
CİNSEL SALDIRI HÜKÜMLÜSÜ SAYISI 14 KAT ARTTI
Cinsel suçtan dolayı 2002'de bin 858 kişi hüküm giyerken bu sayı 2017’de 26 bin 539 oldu. Tam 14 kat bir artış var. Uyuşturucu madde kullanma, satma veya satın alma suçunu işleyen 3 bin 450 kişi 2002 yılında cezaevine girdi. Takvim yaprakları 2017'i gösterdiğinde ise bu sayı 22 bin 490'a yükseldi. Uyuşturucu hükümlülerinin de 7 kat artığı görülüyor.
İCRA DOSYALARINDA PATLAMA
Adalet Bakanlığı'nın verilerine göre; 2002 yılında 8 milyon 613 bin 759 adet icra dosyası bulunuyordu. Bu sayı Kasım 2019 itibariyle 21 milyonu aşmış durumda. Bu sorunların dününü ve bugününü gözden geçirdiğimizde karşımıza kocaman bir neden bu artış? sorusu çıkıyor.
PEKİ EKSİK OLAN NEDİR?
Bizce en başta toplumu oluşturan ailelerin ve bu ailede yetişen bireylerin ahlaklı olması gerekir. Toplumun yönetildiği siyasal sistem ve aynı zamanda ekonomik sistemin de ahlaklı olması gerekir. Toplumda mevcut tüm organizasyonların (kamusal organizasyonlar, özel organizasyonlar ve gönüllü organizasyonlar) ahlaki ilke ve standartlar dahilinde faaliyette bulunmaları gerekir. Temiz toplum (Ahlaki Toplum) düzeni oluşturmak için tüm bireylerin, kurumların ve sistemin ahlaki ilke ve standartlara uygun davranmaları gerekir
Ekonomimiz belki hormonlu bir şekilde büyüdü; ama hepimizi bir kara delik misali içine çekerek. Bu hormonal büyüme kimimize erzak torbası, kimimize işe girme ayrıcalığı, kimimize torpilli maaş zammı, kimimize kömür yardımı, kimimize faiz rantı, kimimize arsa rantı, kimimize de sattığımız oylarımız karşılığı aldığımız para olarak döndü.
Bu nedenle ahlaksız büyümeye göz yumduk toplum olarak… Bankaların, geri dönüşü ve hatta daha önce ki dönemlerde aldıkları kredileri ödemeyenlere siyasi baskılarla yeniden kredi verdirilmesi, kısa süreli döviz kurlarında düşüşler oluşturularak belli kesimlere ucuz döviz verilmeleri gibi davranışlar özelllikle kamu bankalarının hem içini boşalttı hem de iş ahlakı gibi konuları da ayaklar altına aldı.
Türkiye’de maalesef bir ahlak (ahlak, iş ahlakı, siyasi ahlak vs.) sorunu var ve yine maalesef bu ‘ahlaksızlık’ olgusu kültürel, sosyal ve ekonomik yapının bir parçası haline gelmiş; bir nevi genetik kodumuza işlenmiş durumdadır. Kopya çekmek, rüşvet vermek, yalan söylemek ve vergi kaçırmak gibi ahlak kuralları ile bağdaştırılamayan eylemler hep affedildi; önemsizleştirildi.
Bu ülkede kumar hala devlet eliyle oynatılmaktadır. Kumar dememek için "şans oyunu" deniyor... Aslında portresi on milyarlarca dolar olan bir kumar değil mi söz konusu olan? Doğrusu milli piyango değil, milli kumar olması gerekir. Toto, loto, şans topu, bahis, iddaa, kazı-kazan, at yarışları, paralı yarışma programları, vb. devasa bir kumar sektörüdür. Ahlâkı en çok ve en hızlı erozyona uğratan pis bir sektördür. Çalışmadan, bir emek harcamadan da 'kazanılabildiği' bilincinin yerleşmesini sağlar.
Toplumun ekonomisi iyi olursa ahlaksızlık ve dolayısı ile suç oranları artar mı? Ahlaksızlık ve suç oranlarının temel nedenlerine baktığımızda liste başını ekonomik sebeplerin aldığını görmekteyiz. İŞ, AŞ, GEÇİM DERDİ gibi birçok sebep toplumu ahlaksızlığa ve suça itmektedir.
İşsizlik oranları azalmış, üreten ve ekonomik refaha ulaşmış toplumlarda suç oranlarının azaldığını görmekteyiz. Ülkemizde israf ve yolsuzluğun önlenmesi gibi bir çok olguda başarı sağlanması halinde sadece 2019 yılı için bütçe açığı olan 123 MİLYAR TL’nin vatandaşa dönmesi sağlanabilirdi.
EĞİTİM EĞİTİM EĞİTİM
Aynı zamanda bütün bu sorunların temelinde fıtrata uygun bir eğitim ve anlayışının olmaması yatar. Ne yazık ki, ülkemiz, modern yaşam tarzının ayrılmaz bir parçası olarak yaygınlaşan kişisel özgürlük ve bireycilik anlayışının ürünü olarak ortaya çıkan cinsel ahlaksızlıkla birlikte, başta yalancılık olmak üzere, güvensizlik, iftira, çifte standartlılık, iki yüzlülük, dalkavukluk, sözünde durmama, hilekarlık, zamanı kötüye kullanma, umursamazlık, neme lazımcılık, bireysel ve toplumsal sorumsuzluk, adaletsizlik ve fırsatçılık gibi kötü huy ve davranışlara karşı gerekli doğru bir eğitim anlayışından uzak olduğunu görmekteyiz.
Çocuklarımızı insani ve İslami değerlere göre değil, akademik kariyer, dünyevi bir menfaat elde etme, daha çok para kazanma hırsı ön plana çıkartılarak yetiştiriyoruz. Dolayısıyla, yanlış eğittiğimiz insanlardan doğru davranış bekliyoruz. Burada suçlu olan toplum değil, o topluma doğru bir eğitim vermeyen ve doğru, örnek bir davranış sergilemeyen yöneticilerdedir.
Halbuki iktidarın her fırsatta sorunlarını çözmekle övündüğü İmam-Hatip Okulları 17 Yıl önce toplam okul sayısı 536, öğrenci sayısı ise 64.534 iken 2019 Öğretim yılında okul sayısı 5140’e, öğrenci sayısı ise 1.350.611’e çıkmıştır. Bugün ayrıca 105 İlahiyat Fakültesi, iktidar tarafından bir şekilde finanse edilen yüzlerce Vakıf, binlerce Dernek ahlaklı bir toplum yetiştirme adına gayret etmektedir. Diyanete bu yıl ayrılan bütçe de 11.5 milyar Türk lirasıdır.
Peki neden bunlar çözüm olmuyor. Çünkü okulların ismini değiştirerek mütedeyyin insanlardan oy devşirmek ve iktidarını devam ettirebilmek niyetiyle değil okullarımızın muhtevasını ve uygulamasını değiştirebilmek ve bundan tek karşılık olarak da temiz toplum, ahlaklı bir nesil beklentisi olmalıdır. Yani işin bereketi niyetinizin ne olduğunda yatar. Tarihte devletlerin yıkılmasının ana nedenlerinden biri ahlaki eğitim sistemlerinin çökmüş olmasıdır. Bir ülkede iki şey olmazsa olmaz. Biri ahlak temelli eğitim sistemi, diğeri adaletin tesis edilmesidir.
RTÜK GÖREVİNİ YAPMIYOR
Son olarak şunu ifadelim ki toplumumuzu kirleten en önemli faktörlerden biri de bu ülkede RTÜK’ün görevini layıkıyla yapmamasıdır. Mevzuatında yayınlarda insan haysiyetine, inanç ve ahlâki değerlere saygılı olunması; şiddeti özendirici, pornografik içerikli, çocukların ve gençlerin bedensel ve ruhsal gelişimlerini engelleyici yayınlar yapılamayacağı şeklinde hükümler olmasına rağmen dizilerin daha fazla kar edebilmesi için bu denetim yeterince yapılmamaktadır. Gençlik adeta bir ÇUKUR’un içine sürüklenmektedir.
Televizyonları denetlemekle sorumlu olan devasa bütçeye sahip Radyo Televizyon Üst Kurulu, tüm şikayetlere rağmen sadece para cezası yaptırımı ile adeta yayınların devamına yol veriyor. Dizilerin trilyonları bulan reklam gelirlerinin yanında kesilen cezalar komik kalırken, yapımcılar para cezasına adeta göbek atıyor. Yatırıp cezayı toplumun ahlaki, kültürel değerlerini her gün yerle bir etmeye devam ediyorlar. Özetle şunu ifade edelim. Toplumda yaşanan ahlaki erozyonu 3 kalemde incelemeye çalıştık. Ekonomi, Eğitim ve
RTÜK.. Tabii ki başka faktörlerde var. Ancak bu saydıklarımız ülkemizi yönetenlerin direk müdahale edebileceği konular. Bu konularda 18 yıldır ülkeyi yöneten Ak Parti hiç iyi sınav verememiş ve bugünkü tablonun en büyük müsebbibi olmuştur.