07 Nisan 2020 01:51
İstanbul Büyükşehir Belediye (İBB) Başkanı Ekrem İmamoğlu, gazeteci Yavuz Oğhan'ın, meslektaşları Akif Beki ve Murat Aksoy ile birlikte sunduğu Youtube üzerinden yayın yapan “Bidebunudinle” kanalına konuk oldu.
Oğhan İmamoğlu'na, “Cumhurbaşkanı'nın Fatih Portakal hakkındaki suç duyurusu var, cezaevlerindeki gazeteciler var. Eleştiriye tahammülün daha da azaldığı bir dönem mi yaşanıyor” sorusunu yöneltti.
İmamoğlu üzüntü duyduğunu belirterek şöyle konuştu:
* Basında görev yapan, eleştiri hakkını en doğru şekilde kullanan gazetecilere yapılanlarla; tam aksine kalemini ve dilini gerçekten çok kötü kullanan, gazetecilikle bağdaşmayan -tabii ki buna karar verici makam değilim ama en azından bunu kıyaslayabilir durumdayım- insanların sanki bunlar kahramanca sözler gibi muamele görmeleri, hatta seyahatlere eşlik edilip en ön safta oturmaları, açıkçası beni çok üzüyor. Toplum adına ve basın özgürlüğü adına üzüyor.
“O DÖNEMDE KURTULUŞ SAVAŞI'NDAYIZ”
“Bütün bu söyleyeceğim şeyler, basına dair sadece Fatih Portakal'ın şahsına dönük şeyler değil” diyen İmamoğlu, sözlerine şöyle devam etti:
* Zira bazı kıyaslamaların yapılması lazım. Örneğin benim, sokağa çıkma yasağı konusunda 15 gündür ısrarcı bir tutumum var ve bu tutumum, benim şahsi tutumum değil.
* Bu tutumumun kaynağı; bana, bilim kurullarının ya da, bu işin uzmanı insanların aktardıkları. Ayrıca da dünyada örnekleri üzerinden bu günleri bizden daha önce yaşamaya başlayan şehirlerde ve ülkelerde, örnekleri üzerinden aldığımız gerekçelerle verdiğimiz kararın halkımıza duyurulması.
* Bunu, İstanbul sokaklarını terörist odaklarına teslim etme çabası, beni terörle iş birliği yapmaya kadar getirecek insanların ‘gazetecilik' yaptığını düşünüp, bunlara övgüyle bakmak, onları korumak şeklinde bir tavır alan anlayışın tam tersi bir durumla, bugün Fatih Portakal'ın eleştirilerine baktığımızda, -beni de çok eleştiriyor Sayın Portakal bu arada- içinde ne var diye düşünüyorum.
* İnanın dünden beri bakıyorum ne var içinde diye. Sorguluyor. Neyi sorguluyor? Şu anda yapılan bir takım uygulamaları, yardımları sorguluyor. Daha iyisi olması gerektiği konusunda beklentilerini dile getiriyor.
* Bunda özellikle, bir kıyas süreci var ya; dünden beri Tekalif-i Milliye diye, 1921'de verilen halka dönük mesajın, bugünle kıyaslanması sonucu ile ilgili.
* Mesela o dönemde, Kurtuluş Savaşı'ndayız. Yokluk içindeyiz. Hiçbir şeyimiz yok. Herkes cephede. Birçok insanın evinde, o günün tabiriyle, erkeği kalmamış. İnsanlar hayatlarını kaybetmiş, şehit olmuş. Böyle bir ortamda tekrar diriliş, tekrar bir varoluş mücadelesinde herkesten fedakarlık talebi.
“DÜNYANIN EN GÜÇLÜ EKONOMİSİ” SÖYLEMİ
Hükümetin “dünyanın en güçlü ekonomisi, dünyanın en kudretli yönetimi, her şeyiyle hazır, her sıkıntının üstesinden kalkabilecek” şeklindeki ekonomik söylemlerini hatırlatan İmamoğlu, sözlerini şöyle sonlandırdı:
* Bu söylemler varken, bunların sahipleri, bunları defalarca her gün tekrarlamışken, bir gazetecinin bunu eleştirmesi, daha iyi beklentilerini dile getirmesi kadar özgürce bir tutum olamaz.
* Dünkü kıyaslamaya gelince; bence yanlış bir kıyaslama önüne konmuş. Bunu bence sorgulamalılar. Sayın Cumhurbaşkanı bu söylemi sanki yapmamalıydı gibi geliyor bana. Çünkü, ikisi birbirinden çok farklı.
* Yoksa milletimiz, fedakarlığını her daim faklı konularda ortaya koymuştur ve koyacaktır da. Şu anda da yapıyor. Ama bir gazetecinin, bu süreci bu şekilde ele alması, eleştirmesi bence çok doğal.