DEVA Partisi Genel Başkanı Ali Babacan, T24 internet sitesinde açıklamalarda bulundu. Meclis'ten geçen infaz düzenlemesinin adaletsiz olduğuna vurgu yapan Babacan "İktidarın küçük ortağının bu düzenlemeyle ilgili kendilerine özel talepleri olduğu bir gerçek. Bu düzenleme onların perspektifiyle yapılmış bir düzenleme. Geniş bir perspektiften baktığımızda, insanların özgürlük hakkından, adaletten söz ediyorsak bunun dar parti çıkarlarına, onların yakın çevresinin çıkarlarına yönelik bir düzenleme olması kabul edilemez" dedi.Meclis'in adeta yasa çıkartma makinesine dönüştüğünü ifade eden Babacan "Demokrasilerde meselelerin iyi istişare edilmesi gerekir. Meclis sadece dar bir kadronun arzusunu yerine getirme makinesi değildir. Böyle bir meclis kabul edilemez" ifadesini kullandı."
İLK MECLİS RUHUNUN BİLE GERİSİNDEYİZ
"Kurtuluş Savaşı dönemindeki ilk meclisi hatırlatan Babacan "O dönemde ben her şeyi bilirim diye yola çıkan yoktur. O dönemde Türkiye'nin her tarafından gelen temsilcileri dinleyen, atacağı her adımda siyasi bir meşruiyet arayan ve atacağı her adımda bir hukuk zemini arayan bir yönetim anlayışı vardı. Savaşın ortasında bile o meclis çalışmıştır. Türkiye, 100 yıl öncesinde ilk Meclis ruhunun bile gerisinde" dedi.
"BU KRİZİ KUTUPLAŞTIRMAYLA AŞAMAYIZ"
Hükümetin koronavirüs salgınıyla ilgili aldığı önlemleri de yorumlayan Babacan "Bu sürecin toplumsal mutabakat anlayışıyla yönetilmesi lazım. Sivil toplum siyasi partiler bu sürecin içinde olmalı. İktidar bu süreci dar bir kadro ile kapalı bir ortamda yönetiyor. Alınan kararların doğruluğu ve yanlışlığından bağımsız olarak alınan kararlar dar bir çevrede alınırsa, kararların toplumsal olarak benimsenmesi için sahiplenilmesi çok zor olur. Benim çağrım iktidarın bu süreci daha katılımcı bir anlayışla yönetmesi, bilime ve akla dayanması. Türkiye bu krizi kutuplaştırmayla, düşman aramayla aşamaz" diye konuştu."
TÜRKİYE ŞU AN FELÇ OLMUŞ DURUMDA
"Koronavirüsün küresel bir salgın olduğunu, sağlıkla ve ekonomi ile ilgili etkilerinin de küresel olacağına dikkati çeken Babacan "Bu kriz uluslararası bir dayanışma ile aşılır. Ne sağlık boyutunu ne sağlık boyutun tek başına aşamazsınız. Sadece büyütürsünüz. En büyük ekonomi bile içe kapanırsa küçülür. Dayanışma mekanizmaları çok önemli. Krizden önce dünyadaki pek çok merkez bankası kendi arasında bir Network kurmuşlardı. Salgın başlayınca bu Network genişletildi. G-20 ülkelerin pek çoğu bunun içerisinde. Türkiye ise bu dayanışmanın dışında kaldı. Türkiye şu anda felç olmuş durumda. Yabancı düşmanlığı ile iktidar öyle bir alana sıkıştırdı ki kendisine dışarıda ne olduğuna bakacak yüzü yok. Yazıktır bir inatlaşma uğruna bu ülke fakirleşir. 'Biz Bize Yeteriz' deniyor ama ne zaman yeteriz dayanışma ile yeteriz. Dar bir kadro her şeyi biz biliriz yönetimiyle yönetmezsek bunun maliyeti ağır olur" ifadelerini kullandı."
TÜRKİYE, DÖVİZ KAYNAĞI BULAMAZSA KRİZ DERİNLEŞİR"
Ekonomide kapsamlı bir bakış açısını olmadığını, güvenin olmadığı bir ortamda krizin çözülemeyeceğini kaydeden Babacan "Belirsizliğin bir olduğu bir ortamda ekonomide bir toparlanma mümkün olmaz. Türkiye, döviz kaynağı bulamazsa kriz derinleşir" dedi. Kurumları güçlü olan ülkelerin bu krizi daha iyi yönettiğini belirten Babacan "Devletin güçlü olması önemli ama bir o kadar da toplumun gücünün olması gerekiyor. Devlet toplumdan daha güçlü olur ve o denge sağlanmazsa devlet toplumu ezer. Güçlü hukuk güçlü kurum ve güçlü toplum olmalı. Toplumun gücü nereden gelir? Toplumun gücü sadece seçimden seçime sandıktan sandığa işleyen bir demokrasi değildir.
Toplumun gücü sivil toplumun yüksek sesle konuşabilmesi görüşünü açıkça söyleye bilmesidir. Toplumun gücü aynı zamanda medya özgürlüğüdür, ifade özgürlüğüdür. Topluma kulağı tıkamak, siyasi partileri yok saymak, meclisi hızlı kanun makinesi olarak kullanmak; bu şekilde yapıldığında ülkenin geleceğinden hepimiz korkmalıyız" diye konuştu."TÜRKİYE ŞU AN OYUNUN DIŞINDA"Uluslararası Para Fonu'nun adı stand-by olmayan yeni bir hat açtığının hatırlatılması üzerine Babacan şunları kaydetti:
"Biz 2008 krizinden sonra bu stand-by anlaşmalarının ülkeleri pek çok konuda zora soktuğunu, IMF'nin de asıl kuruluş amacı olan ülkelerin ödemeler krizlerini yönetme ilkesiyle de ters düştüğünü söylemiştik. Ama Türkiye şu anda oyunun dışında.""2008-2009 krizinden sonra devletler, hane halkı, şirketler daha çok borçlu" diyen Babacan, üretim olmadan, verimlilik olmadan, para alış verişiyle ekonominin dönmeyeceğini söyledi."
BU ÜLKEYE, BU ÜLKENİN İNSANINA YAZIK...
"Vakıf üniversitelerinin kapatılmasının önünü açan ve yasalaşan düzenlemeyi de eleştiren Babacan "Kendi içinde vicdan muhasebesi yapan, istemeye istemeye elini kaldıran çok sayıda milletvekili var. Ama ülkedeki genel iklim mecliste o vicdanının ortaya çıkmasını engelliyor. Akademisyenler en özgür bırakmamız gereken insanlar. Sınırsız düşünebilen akademisyenler en iyi bilgiyi üretebilir. En ufak eleştirel görüşü virüs olarak görmek... Bu ülkeye, bu ülkenin insanına yazık" yorumunu yaptı."
BU DURUM BÜYÜK TEHLİKE"
Servet vergisi ile ilgili soruyu da Babacan şöyle cevapladı: "Dünyada milyarderler kulübü gittikçe büyüyor. Paranın sermayeye hükmetmesi dünya için büyük bir tehlike. ABD'de seçim bağışlarında üst limitler vardı. Bunlar kaldırıldı. Yani büyük şirketseniz herkese adaylıklar konusunda yardımcı olabiliyorsunuz. Seçilenler kendilerine yardım edenlere borçlu hissediyor. Siyasetin finansmanının helal, şeffaf ve yaygın kaynaklardan karşılanması lazım. Bu dünya için de Türkiye için de geçerli. Toplum zenginleştiğinde daha büyüyen bir ekonomide sermaye sahipleri de daha çok iş yapacaktır. Münferit zengin üreten ülkeler otokratik rejimlerdir ya da sermayenin demokratik rejim üzerinde baskı kurduğu sistemlerdir.
"Babacan'ın açıklamaları, Demokrasi ve Atılım Partisi'nin (DEVA) resmi sosyal medya hesabından da paylaşıldı. Babacan'ın açıklamalarından öne çıkanlar şöyle:"Pandemi sürecinin yönetilmesinde mutlaka yerel yönetimler işin içinde olmak zorunda. Merkezi yönetim, yerel yönetime ilkeleri çizmeli ve sonra onları denetlemeli. Hükümetin bu ülkenin insanlarına güvenmesi lazım.İnfaz yasası maalesef tek bir perspektiften hazırlanmış bir yasadır. Hırsızlar kaçakçılar serbest bırakıldı ancak düşüncesini ifade edenler hâlâ hapiste. Meclis tamamen devre dışı bırakılmıştır. Kararlar muhalefetin ve STK’ların değerlendirmesine müsaade edilmeden çok hızlı çıkarılıyor. Hiç kimse TBMM’yi kendi partisinin dar çıkarları için kullanamaz.
Maalesef şu andaki yönetim sistemi meclisi neredeyse tamamen devre dışı bırakmıştır. Türkiye’nin yönetiliş tarzı krizin nedenidir. Bu ülkenin attığı her adımda istişare mekanizmasının işlemesi gerekir.TBMM’nin 100. yılını kutlayacağız. Savaş yıllarında bile her şeyi ben bilirim diye bir şey yoktu. Atacağı her adımda siyasi meşruiyet arayan ve bir hukuk zemini arayan bir yönetim anlayışı vardı. Savaşın ortasında bile o Meclis çalışmıştır. Savaş zamanı bile mecliste hukuk vardı.Hiç kimse çıkıp da ‘Türkiye’nin sigortası benim’ demesin.
Biz bize kuşkusuz yeteriz ama ne zaman yeteriz, ortak aklı çalıştırdığımız zaman yeteriz. Türkiye şu anda felç olmuş durumda, paralize olmuş durumda. Çünkü söylemler ve Batı düşmanlığı köşeye sıkıştırdı. Dışarı çıkıp kimseyle diyalog kuramaz hale geldiler.Kamu-özel ortaklığı proje, sürekli bir nakit akarı varsa yapılmalı. İhaleleri yaparken maalesef fırsat eşitliğiyle yapılmadı. Projeler pahalıya mal oldu, faiz maliyeti çok yüksek oldu ve bu milletin sırtına yük olarak bindi. Bu yıl 129 milyar faiz ödemesi olmasa şu anda bu kaynak ile neler yapılabileceğini bir düşünün.Toplumun gücü ile devletin gücü eşit olmazsa devlet bir süre sonra toplumu ezer.
Toplumun gücü sivil toplumun yüksek sesle konuşabilmesidir, medya özgürlüğüdür, ifade özgürlüğüdür. Halkımız kendi hak ve özgürlüklerine sahip çıkarsa, bu ülkede özgürlük ve adalet istiyorum derse hiçbir şeyden korkmamak gerek. Baskı altına alınmış, susturulmuş akademisyenlerden bilim bekleyemezsiniz. Fikir zenginliğinden korkmamak lazım. Özgür basın ve ifade özgürlüğü için mücadele vermemiz gerekiyor.
Çok kısıtlı sayıda özgür, bağımsız basın var. Biraz toplumu özgür bırakmak gerek.Parti programımızda olan Asgari Gelir Güvencesi ile her bir aileyi, o ailenin kendi gelir seviyesine göre asgari gelir seviyesine ulaştırmayı hedefliyoruz. Sistemin münferit zenginler üretmemesi lazım. Sistemin toplumu topyekün kalkındırması lazım. Siyasetin, helal, şeffaf ve yaygın kaynaklardan finanse edilmesi lazım."