100 yıl önce bugün, 23 Nisan 1920 Cuma günü; güneşli bir öğle sonrası Millet Meclisi'nin önünde dualar okunup, tekbirler getirildikten, kurbanlar kesildikten sonra, Mustafa Kemal Paşa Meclis binasının iki-üç basamaklı merdivenini çıkarak, kırmızı-beyaz kurdeleler bağlanmış olan kapıda eline verilen makasla kurdeleleri keser.
İşte bundan 100 yıl önce yüksek bir şeref ve cesaret dolu o gün 115 milletvekili Ankara’ya ulaşabilir. 115 vekil arasından en yaşlı üye sıfatıyla Sinop Milletvekili Şerif Bey başkanlık kürsüsüne çıkar ve yaptığı kısa konuşmada İstanbul’un işgal edildiğini, hilafet ve saltanat makamının esir olduğunu belirterek Meclis'i açar. Meclis kürsüsünün arkasında Osmanlıca, "İşlerinizde meşveret ediniz" yazmaktadır.
Zaman gelecek bu levhanın yerini Türkçe bir levha alacaktır. O Türkçe yazı, şu an arkamda gördüğünüz yazıdır: "Hakimiyet, kayıtsız, şartsız milletindir." O gün esir yaşamaktansa vatanın selameti için ölmeyi göze alan 115 vatan sevdalısı, Heyet-i Temsiliye yani milletin vekilleri aynı gün Meclis’in ilk oturumunu gerçekleştirirler.
Bu aynı zamanda bir milletin kendi kaderine hâkim olmak için başlattığı büyük yürüyüşün ilk adımıdır. Bu büyük adımın bir başka tarihsel dönüm noktası daha vardır:
Özellikle bağımsızlık mücadelesini yönetme ve kurucu meclis rollerini üstlenen, tam egemenlik, özgürlük ve yeni bir devlet kurma işlevlerini başarıyla bir araya getiren Meclis, bu süreçte siyasal temsilin en güzel örneğini hayata geçirmiştir.
İstiklal Savaşı'nın bütün aşamalarını, Türkiye Büyük Millet Meclisi'nden aldığı güçle hayata geçiren Mustafa Kemal Atatürk, imkânsızı imkânlı kılarken, en büyük desteği, milletvekillerinin iradelerinden almıştır.
Öyle günler gelmiştir ki, Meclis kavgalarından usananlar; “Canım efendim bu Meclis de nedir? İzin veriniz, dağıtalım.” gibi tekliflerde bulunan, milli egemenliğin önemini kavrayamayan kişilerden, Gazi Mustafa Kemal Atatürk, özellikle uzak durur.
Atatürk, Meclis’siz yaşamayı aklı almayan bir 20’nci asır lideridir. Gazi Mustafa Kemal Atatürk’e göre; “Meclis bir nazariye değildir, bir hakikattir ve hakikatlerin en büyüğüdür.”
Atatürk, yapmak istediklerini, elindeki yetkileri artırarak Türk milletine dayatmak yerine, Türk milletinin temsilcilerinin yer aldığı TBMM aracılığıyla hayata geçirmeyi tercih etmiştir.
Hiçbir zaman Meclis’i ortadan kaldırmayı, yetkilerinden arındırmayı ya da bir “tek adam rejimi” kurmayı düşünmemiş, “Hakimiyet kayıtsız şartsız milletindir” ilkesinden asla vazgeçmemiş ve bu millet hakimiyetinin ancak ve ancak TBMM vasıtasıyla gerçekleşebileceğini hiçbir zaman unutmamıştır.
Gazi Mustafa Kemal Atatürk önderliğinde milletimiz, o zor şartlar altında milli iradeyi baş tacı yapmış ve kudreti adında saklı Türkiye Büyük Millet Meclisi çatısı altında tek yürek olmuştur.
Yüce Meclis’imiz, düşmanın yurdun dört bir yanını işgal ettiği bir dönemde, imkansızlıklar içerisinde kurulmuş bir parlamentodur.
İşte bu kahraman Meclis bugün 100’üncü şeref yaşını kutluyor. Bir asırlık tarihi boyunca, TBMM, Türk siyasal hayatının en önemli kurumu olmuş ve farklı dönemlerde demokrasinin kalesi olarak görevlerini ifa etmiştir.
Bu bir asırlık dönemde, 4 farklı anayasa, çeşitli siyasal rejimler ve pek çok darbeyle karşılaşan Meclis, tüm zorluklara rağmen Türk siyasal hayatının vazgeçilmez bir kurumu olarak varlığını sürdürmüştür.
Yüce Meclis’imiz 100 yıl önce olduğu gibi bugün de demokrasimizin kalbi, milletimizin ümit kaynağıdır. Cumhuriyetimizin, demokrasimizin, devletimizin ve millet olarak geleceğimizin en büyük güvencesidir.
Yüce Meclis’imiz, kurucu iradeden aldığı güçle, bugün de aynı sorumluluk içerisinde, aynı coşku ve kararlılıkla yoluna devam etmektedir. Halk iradesinin kullanıldığı bu çatı, toplumsal beklentilere cevap veren, sorunlara çözüm üreten ve ülkemizin önünü açan en yüce makamdır.
İhtiyacımız olan temel düzenlemelerin uzlaşma ortamı içerisinde hep beraber hayata geçirilebilmesi için gerekli zeminlerin oluşturulması, iktidarıyla, muhalefetiyle hepimizin ortak sorumluluğudur. Bu sorumluluğu bizlere, makamın asıl sahibi milletin kendisi yüklemiştir.
Uzlaşı, iş birliği ve ortak bir akıl zemininde gerçekleştirilecek çalışmalar hem Meclis’imize hem de siyaset kurumuna duyulan güveni artıracak ve ülkemizi daha ileri noktalara taşıyacaktır.
Bir ülkenin, hem kendi coğrafyasında hem de dünya genelinde saygın ve güçlü bir yer edinmesinin en etkin ve kalıcı yolu, demokrasiden ayrılmadan, her vatandaşının düşüncesinden azamî ölçüde yararlanmaktır.
Devlet yönetiminde millet egemenliğinin tam olarak tesisi de, ancak, demokrasinin ürettiği ortak karar mekanizmasıyla mümkündür.
Ve nihayet, demokrasiden beklediğimiz bütün çareler, ancak bütün sorunların bu çatı altında çözüme ulaştırılmasıyla mümkün olabilir.
Artık yeni bir dünyanın kapısı aralanmışken, insanı ve yaşamı merkezine alan Meclis’ler, gerçek ve hakim anlamda millet iradesinin tezahür ettiği demokrasi ahlakını, hukukun üstünlüğünü, insan haklarını ve siyaset mesleğini temsil edebilirler.
Gerçek anlamda çoğulcu demokrasiyi, düşünce hürriyetini, din ve vicdan hürriyetini ve teşebbüs hürriyetini içine sindirememiş, hak ve özgürlükleri evrensel ölçülere ulaştıramamış bir millî iradeyle, hâkim anlamdaki ulusal egemenliği iddia ve tesis etmek mümkün olamaz.
İşte bu yüzden, bugünkü demokrasimizin kalitesini ne pahasına olursa olsun yükseltmek zorundayız. Bunun yolu ise ancak ve ancak güçlendirilmiş parlamenter sisteme dönmekten geçer.
Bir parlamentonun gücü de vatandaşlarının hak ve hukukunu savunmaktan vazgeçmeyen; demokrasi mücadelesinden asla taviz vermeyen, milletin temsil yetkisi verdiği vekillerin varlığına ve etkinliğine bağlıdır.
Kurulduğu günden beri tam 100 yıldır ülkemizin kaderine yön veren Meclis’imizin yasama yetkisi mutlaktır. Milletimiz adına kullanılan bu yetkiyi daraltacak, kullanımını engelleyebilecek veya sınırlandıracak başka bir güç yoktur, olması da asla ve kata kabul edilemez.
Cumhuriyetimizin mimarı, kurucu önderimiz Gazi Mustafa Kemal Atatürk, milletin güvencesi, Büyük Millet Meclisi’nin önemini 1 Kasım 1930 tarihinde 4. Yasama Yılı açılışında yaptığı konuşmasında şu veciz sözlerle ifade etmiştir:
"Arkadaşlarım, ülkenin yazgısında tek yetki ve güç sahibi olan Büyük Millet Meclisi, bu ülkenin düzeni için, iç ve dış güvenliğini sağlamak ve korumak için, en büyük güvencedir.
Büyük millî sorunlar, şimdiye kadar ancak Büyük Millet Meclisi’nde çözümlendi. Gelecekte de yalnız oradan kesin önlemler sağlanabilecektir. Türk milletinin sevgi ve bağlılığı, her zaman Büyük Millet Meclisi’ne yönelmiştir ve hep oraya yönelecektir."
Parlamentonun yetkileri kısıtlandıkça, demokrasi zemininden uzaklaşılmakta ve bu, ülkemizde millet iradesinden adalet kavramına, adaletten ekonomiye birtakım sorunlar getirmektedir.
Bugün Meclis, yetkileri elinden alınmış, etkisizleştirilmiş ve devre dışı bırakılmış bir Meclis haline getirilmek istenmektedir.
Parlamenter sistemin devre dışı bırakılmasıyla bırakın millet iradesinin tecelli etmesini, bırakın halkın katılımını, Anayasal Kurumlara bile hesap verebilir olmak imkansız hale getirilmiş; muhalefeti dışlama çabaları gün geçtikçe artmaktadır.
Ülkemizin geleceği için hayati bir öneme sahip, milletin kaderini belirleyen ve 100. yaşını kutlayan Meclis’imizin yetkilerini budamak yerine, 143 yıllık parlamento geleneğimizden gelen birikim ve tecrübe ile Meclis’imizi eskisinden de güçlü ve yetkin hale getirmek zorundayız.
Oysa, sayısını bilmediğimiz ve hemen uygulamaya konulan Cumhurbaşkanlığı kararnameleri ve genelgeleri bugün milletin ve devletin ortak aklı Meclis’imizi itibarsızlaştırmaktadır.
Aynı zamanda demokrasimize de zarar vermektedir. Çünkü ne denetim vardır, ne de hesap verme. Kısacası yeni sistemde parlamenter sistemde olduğu gibi kontrol ve denge sistemi bulunmamaktadır.
Geçmişte yaşanan en zor koşullarda bile Türkiye Büyük Millet Meclisi, Hükümet’i denetleme görevini yerine getirmiş ve hiç kimse kürsüye çıkıp "Siz bu soruları niçin soruyorsunuz?" ya da "Bu gensoruyu neden verdiniz?" diye sormamıştır.
Çünkü milletvekilleri Hükûmet üzerinde denetim görevlerini yaparak Parlamento’ya saygınlık kazandırmışlardır. Milletvekillerinin soru önergeleri ve gensorular yoluyla denetim yetkilerini kullanmaları asla sorun edilmemiştir.
Bulunduğumuz coğrafya her zamankinden daha tehlikeli hale gelmişken, hiçbir “Tek Kişi”nin herhangi bir ülkeyi, hele hele Türkiye gibi sorunlarla çevrili olan bir ülkeyi yönetmesi mümkün değildir.
Unutulmamalıdır ki; büyük Türkiye’yi inşa edecek birikim ve yeteneğimiz, 1.000 yıllık devlet geleneğimizde ve 143 yıllık Parlamento birikimimizde mevcuttur.
Ulusal egemenliğimiz, geçmişimizden emanetimiz, geleceğimize mirasımızdır. 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı kutlu olsun.
100. yaşını büyük bir gurur ve onurla kutladığımız Yüce Parlamento’yu ve milletimizi saygıyla selamlıyorum.