İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener, Bide Bunu İzle YouTube kanalı ve Radyo Karakutu ortak yayında gündemi değerlendirdi, seyircilerden gelen sorulara cevap verdi.
AKP ile İYİ Parti arasında yaşanan çekişme, HDP’li Eski Milletvekili Sırrı Süreyya Önder ile İYİ Parti üzerinden gerçekleşti. Önder’in ''Bize aracı gönderen, 'şurada kiminle çalışalım, nasıl çalışalım, şunu nasıl yapalım' diye fikrimizi merak eden İyi Parti bugün bize koordinat biçemez!'' demesi üzerine AKP ve İYİ Parti arasında tartışma yaşandı. Meral Akşener bugün katıldığı programda Yavuz Oğhan’ın sorularını yanıtlarken, HDP’den fikir alındığı iddiası üzerine, “Ne benim ne arkadaşlarımın HDP'ye, 'Biz nerede? Ne yapalım’ diye bir soru sormuşluğumuz kesinlikle yoktur” dedi.
Akşener, Fatih Altaylı'nın programına katılmasının ardından Habertürk'e RTÜK'ten ceza verilmesi üzerine ise “Ne zamandır atasözleri bir programa en yüksek cezayı verecek bir sonuçla karşılaştırıyor” ifadelerini kullandı.
Akşener’in önemli açıklamalarından satır başları şu şekilde:
YÜZYÜZE YAPILAN SİYASET; SİYASETÇİYİ DE BESLER
Elbette bazı yeni alışkanlıklar edineceğiz ama bunların politika yapma şeklini değiştirmeyeceğini ummak istiyorum. Çünkü dokunarak, yüz yüze bakarak yapılan siyaset biçimi, insanı besleyen ve siyasetçiyi besleyen insanlarla karşılaşıyorsunuz. Feraset sahibi insanlarla karşılaşıyorsunuz onlardan aldığınız bir kelime, bir özlü söz hayata başka türlü bakmanıza sebep oluyor. Dolayısıyla umuyorum dua ediyorum ki o biçim değişmez.
UMARIM BİLİM İNSANLARININ ENDİŞESİ GERÇEKLEŞMEZ
Bilim Kurulu’nun kendi içindeki bilim insanlarının yaptığı açıklamalarla özellikle AVM'ler konusu biraz endişeye sevk etmiş durumda. Çünkü kapalı bir alan havalandırması iç bünyeden geliyor. Dolayısıyla orada yani kapalı alanda insanların birbirine ulaştırılması konusunda bilim insanların endişesi var. O endişe bize de yansıyor. Elbette ekonominin çok durgun olduğu bir dönemde harcama konusunda da insanlara herhangi bir nakit yardımı yapılmadığı için, barınması için, giyinmesi için, yemesi için bir nakit yardım gerçek anlamda yok. Çünkü anladığım kadarıyla para da yok. Nereye nasıl harcandı? Bizim tarafımızdan çok bilinmiyor. O açıdan ekonomik şartlarının ilerleyebilmesi için normale dönebilmesi için muhtemelen hızlı bir biçimde bu konuda adımlar atıldı; Sayın Erdoğan ve arkadaşları tarafından. Umarım bilim insanlarının endişesi gerçekleşmez. Çünkü o zaman biz sürü muafiyeti, sürü bağışıklığı konusuna geçmiş olan bir ülke haline döneriz. Onunla nasıl sonuçlarla karşılaşırız o da bilmiyor.
ÇİFTÇİMİZE AMERİKAN ÇİFTÇİSİ KADAR PARA ÖDEYECEKLERİ BİR MAZOT KULLANIMINI SAĞLASIN
Rusya, buğday ithal eden bir ülkeydi. Bugün dünyaya buğday satan ülke konumu haline geldi. Biz buğday ihraç eden bir ülkeydik, buğday ithal eder duruma geldik. Saman, trajikomik bir durum ama nohut, mercimek buğday ihraç ederdik. Şimdi bütün bunları ithal eder hale geldik. Gerekçe neydi? Bizim paramız var, bizim çiftçimiz çok pahalıya mal ediyor. Ekmediği zaman, ‘Al şu kadar parayı otur kardeşim’ yerine biz de daha ucuza ithal edelim. Ama bütün buğday ihraç eden ülkeler ya etmezlerse bu pandemiden dolayı. Çünkü her ülkenin kendi içinde sorunları oldu. Japonya yıllardır dünyanın en pahalı pirincini üretir. Ama onun stratejik ürünüdür dolayısıyla ona teşvik verir. Amerika Birleşik Devletleri tarımını teşvik eder, girdilerde destekler. Anadolu çiftçisine, bizim çiftçimize tarımda Amerikan çiftçisi kadar para ödeyecekleri bir mazot kullanımını sağlasın Damat Bakan, razıyız. Dolayısıyla tarım burada, sanayi burada teknoloji burada elbette bunun içinde inşaat da olmalı yani ama bunun birbirine tercih edilmeden bir sistem üzerinde götürülmeli. İstihdam yaratacak tercihlerde bulunulmalı.
FAİZ BİR SONUÇTUR, SEBEP DEĞİLDİR
Şimdi biz 18 yıldır Sayın Erdoğan'a ve arkadaşlarına bugünlerde de Sayın Damat Bakan’a öğretemedik. Faiz bir sonuçtur sebep değildir. Dolayısıyla siz gerçek yapısal tekbirleri alıp tercihlerinizi değiştirmeden bu işin sonuçlanması, bu işin hale yola girmesi mümkün değil. Genç işsizliğin, üniversite mezunu işsizliğin, esnafın durumunun çok zorda olduğu, Merkez Bankası’nın ihtiyat akçesinin bir şekilde harcandığı, işsizlik fonunun içinde ne olduğunu bugün bir türlü öğrenemediğimiz bir paranın nereye gittiği, nereye harcandığı konusunda hiçbir bilginin olmadığı bir pozisyonda yakalandık biz salgına.
MERKEZ BANKASI BİLDİĞİM KADARIYLA 57 MİLYAR TL PARA BASTI
Şimdi Merkez Bankası da bildiğim kadarıyla 57 milyar TL’lik bir para bastı. Para basılır ama bu paranın ihtiyaç sahiplerine yardım olarak dönmesinin şartlarının şeffaf bir biçimde ortaya konulması lazım. İşler rayına girdiğinde pandemi bittiğinde, bu basılan paranın enflasyona sebep olmaması için nasıl geriye çekileceğinin yolunun ilan edilmesi gereken bir sistem olması gerekiyor. Bunun olmadığını görüyoruz. Basılan paranın harcanan zaten harcama imkanı olan yapılara gittiğini Türkiye’deki döviz alımlarının artmasından görüyoruz. Dolayısıyla harcama gücü olan insanlara bu para gittiği takdirde dövize doğru yatırıma gidiyor. Böyle bir durumda keşke Damat Bey’in söylediklerini gerçekleştirecek bir pozisyon olabilse.
DİLİN ÇİRKİNLEŞMESİNİN SEBEBİ ERDOĞAN'IN SARAYA HAPSOLMASI
Biz bir muhalefet partisiyiz ama iktidar, muhalefet kavramını; iktidarı oluşturan partiler gibi kırmızı kuvvetler, mavi kuvvetler olarak ayırmıyoruz. Doğru yapılan işe evet bu doğrudur diyoruz. Milletimiz için iyi yapılmış bir işe, doğru bir iştir diyoruz. Yanlışa dönüp bu yanlıştır önerimizi yerine getirin diyoruz. Bu siyasetin tanımını değiştirilmesi için gereken ve değiştirmeye çalışan bir tutum.
Seçim olur, seçmen iktidarı hizmet etsin diye seçer; muhalefete de döner der ki; ‘Senin zamanın var. Sen halkın avukatlığını yapacaksın, uyaracaksın benim adıma. Uyaracaksın ve ona yol göstereceksin.’ Şimdi ben ilçeleri gezdim, bunun içinde AK Partili esnaflar da vardı. Onların tekliflerini önerilerini ihtiyaçlarını tespit ettim ve her grup toplantısında bunları ilettim. Önemli olan, esas olan milletin derdinin çözülmesi. Ama şimdi bu yok, dilin çirkinleşmesinin sebebinin bir tanesi de sayın Erdoğan'ın saraya hapsolması.
BEN NE ERDOĞAN'IN DÜŞMANIYIM NE BAHÇELİ'NİN DÜŞMANIYIM
Biz İYİ Parti olarak ve ben Meral Akşener olarak ne Sayın Tayyip Erdoğan'ın düşmanıyım ne Sayın Devlet Bahçeli'nin düşmanıyım, ne de diğer liderlerin düşmanı. Türkiye’nin yanında doğru olan işlere ‘Evet’ Yanlışa ‘Yanlış’ deyip; ‘Şunu böyle yaparsanız. Bu millet rahat eder?’ diyen bir pozisyondayım. Buna alışkın olunmadığı için biraz şaşırılıyor.16 Nisan 2017 referandumu zamanında bu günlerin geleceğini meydan meydan, ev ev gezerek anlattık. Keşke haklı çıkmasaydım. Ekonominin uçacağı kaçacağı söylendi. 16 Nisan 2017 ile bugün arasında Türkiye’nin gayri safi milli hasılası fert başına 2 bin dolar fakirleştik. Şimdi dediklerimiz doğru çıktı. Biz iyileştirilmiş güçlendirilmiş parlamenter sistemle Türkiye'nin güçlü bir meclis, meclisin güçlendirilmesi ile adaletin hukukun ve demokrasinin yeniden özellikle yeniden sözünün altını çiziyorum tesis edilmesi ile ve iyileştirilmiş güçlendirilmiş parlamenter sisteme dönmek kaydıyla bunun önünün açılacağına, nefes alacağımıza inanıyoruz.
İnsanlar hata yapabilir. Bütün 27 yıllık siyasi hayatımın içinde elbette ben de insani olarak pek çok hata yapmışımdır. Bir; özür dilemeyi bileceksiniz. İki; özeleştiri, çıkıp sizinle eleştiri yapmak anlamına gelmeyebilir ama o hatadan ders çıkaracaksınız ve o hatayı bir daha tekrarlanmayacaksınız. Şimdi temel sorun şu; çok ağır sözlerle bireyler yani siyasi liderler birbirini suçluyor. İYİ Parti olarak biz arkadaşlarımızla partimizi kurduğumuzda kesin bir kararım oldu. Arkadaşlarım da bunu biliyor. Kişiliklerle, aileyle, karakterlerle yani duygusal alandan kimseye hakaret etmeyeceğiz. Hiç kimseye incitici, çirkin bir söz söylemeyeceğiz. Biz buna uyuyoruz.
HABERTÜRK’E VERİLEN CEZA “BİR DAHA MERAL AKŞENER’İ ÇIKARMA” DEMEKTİR
Geçen gün Habertürk’e çıktım davet ettiler. Troller Sayın Altaylı’ya saldırdı ismini verdiği bir şahıs kendisini dayak atmakla tehdit etti. Tabii Troll deyince AK Partili troller aklınıza geliyor yani Milliyetçi Hareket Partisi'nin Trolü olduğundan da haberimiz yoktu. Doğrusu ben anladığımı söylüyorum ve sonuç itibariyle bir atasözü söyledi o trollere. Ne zamandır atasözleri bir programa en yüksek cezayı verecek bir sonuçla karşılaştırıyor? Yani bu nasıl bir şeydir? Ama biz okuyoruz. Bu nedir? ‘Bir daha Meral Akşener’i çıkartma kardeş’ Bu bir korkutmadır.
İSNAD EDEN BUNU İSPATLAMAKLA YÜKÜMLÜDÜR
Biz HDP ile ilgili bana bir soru sorulduğunda hep aynı şeyi söyledim. PKK’nın yakınında yanında yöresinde konumlandırıyoruz. Oradan hem eski onursal başkanın hem de şimdi Sırrı Süreyya Önder'in bir açıklaması oldu. Birbirine benzeyen iki açıklama oldu: Birincisi şöyleydi: ‘Bizde Meral Hanım'ı bir şey de konumlandırıyoruz Gladio’nun içinde konumlandırıyoruz’ Ben Gladio değilim. Eski onursal başkan şunu mu demek istedi? ‘Biz de PKK'nın yanında değiliz’
HDP'YE, “BİZ NEREDE, NE YAPALIM” DİYE BİR SORU SORMUŞLUĞUMUZ KESİNLİKLE YOK
Sırrı Süleyman Sırrı Süreyya Önder “Bize aracı gönderen, 'Şurada kiminle çalışalım? Nasıl yapalım?' diye fikrimizi merak eden parti, bugün bize koordinat biçemez. İyi Parti'yi kastediyorum, 'Bizim nazarımızda şuradadır' diyemez. Bu saygısızlığı bugün yapabiliyorlarsa o gün bizim bu ilkesel şeyi dayatmış olmamamızdandır’ diye söylüyor. Ne benim ne arkadaşlarımın HDP'ye, ‘Biz nerede? Ne yapalım’ diye bir soru sormuşluğumuz kesinlikle yoktur. Şimdi isnad eden bunu ispat etmekle görevlidir. Fakat burada benim asıl dikkatimi çeken saygısızlık konusu, sayın Sırrı Süreyya Önder Bey bu ‘PKK'nın HDP'nin yönettiği yönetim kadrosunu, PKK'nın yanında gören” İYİ Parti Genel Başkanı’nı saygısızlıkla suçluyorsa, Şunu mu demek istiyor: ‘Kardeşim biz PKK'nın yanında yöresinde değiliz. Sen bize saygısızlık ediyorsun mu’ demek istiyor. Bunu diyorsa o kadar dolandırmaya lüzum yok açık net söylemelidir.
Dolayısıyla biz bundan HDP'nin kurumsal sisteminin yöneticilerinin: ‘Bizim PKK ile herhangi bir alakamız yoktur. Bize haksızlık ediyorsunuz, saygısızlık ediyorsunuz.’ sözlerinden ancak memnuniyet duyarız. Bu kişinin anlattığı dolaylı bir şekilde PKK'la alakamız, irtibatımız, yan yana duruşumuz yoktur ise bunu açıklamalarında fayda var. Ama bugüne kadar bütün mitinglerde terörist başının posteri açıldı, heykelinin yapılacağı söylendi. Dolayısıyla PKK ise ayrılıkçı silahlı bir örgüt. Biz Prensip olarak İYİ Parti olarak çok netiz bu konuda. PKK, IŞİD, El Kaide, YPG terör örgütüdür. Varsa onlarla legal, illegal onlarla sevgi veya saygı bağlamında bir duruşu olan yapılarla bir arada olmamız, yan yana gelmemiz mümkün değildir.
SEÇMEN, HİÇBİR SİYASİ PARTİ’NİN TAPULU MALI DEĞİLDİR
Siyasi partilere oy veren seçmenler, buna İYİ Parti'nin seçmeni de dahil hiçbir siyasi partinin tapulu malı değildir, marabası değildir. Biz bunu en iyi şekilde 23 Haziran'da İstanbul seçimlerinde gördük. 298 bin CHP'ye oy veren seçmen var, 325 bini aşkın AK Parti'ye oy vermiş seçmen de sandığa gitmedi 31 Mart'ta gitmedi ve oy kullanmak istemedi. Gene bu 325 bin seçmenin etnik aidiyetlerini vesaire bilmiyoruz ama AK Parti seçmeni olduğunu biliyoruz. Ben İstanbul'da politika yaptım milletvekili seçildim ve kendi bölgemi mahalle mahalle bilirim. Şimdi dönüldü 6 Mayıs'ta mazbata iptal edildi ve arkasından 23 Haziran'da yapılan seçimde yanlış hatırlamıyorsam 805 bin 800 üstünde İstanbullu seçmen gitti Sayın İmamoğlu'na oy verdi. Bunun içinde her siyasi geleneğin seçmeni var. Yani ne demek istiyorum? Bugünün dünyasında A Partisi B Partisi C Partisi'ne oy veren seçmene söz söyleme imkanımız yok. Tercihe saygı duymak durumundasınız.
Ben güneydoğuya hem seçimlerde hem refarandum dönemlerinde gitmiş gelmiş bir politikacıyım. Orada yaşayan insanların hayatlarıyla ilgili zorlukları biliyorum. Benim için çok kıymetli iki oran var birincisi Şırnak’tan cumhurbaşkanlığı seçiminde 4500 oy almışım. Burada korucu oyu yok, asker oyu yok yani devletle ilişkili kimsenin oyu yok. Diyarbakır’da da 8500 oy almışım orada da sıradan insanların oyu var, bunlar çok kıymetli. Bu çok kıymetli oyların hangi nedenle verildiğini çalışıyoruz. Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin yanında yer almak rahat bir hayat yaşamak nefes almak ihtiyacı var insanların. Bir tarafta HDP kendini PKK’dan koparabilmiş bir yapı değil öbür tarafta AK Parti var yani iki yumruk arasında biz üçüncü yolu orada başarabilir miyiz, o insanlara ulaşabilir miyiz sorusunun cevabını arıyoruz.”