Şerhte, “Yürütme kadroları ekonominin yönetimiyle ilgili derin bir karışıklık içermektedir. Eski sistemde Devlet Planlama Teşkilatı, Kalkınma Bakanlığı, Maliye Bakanlığı ve Yüksek Planlama Kurulu koordinasyonunda yürütülen süreç, yeni sistemle Cumhurbaşkanlığı’na ait kılınmıştır. Bu sistemde; ekonomi yönetimi nedir, nasıl işler, ekonomi yönetimi kime aittir, sorumluluğu nedir, bütçeyi kim yapar, kim sunar, kim yürütür gibi sorular hala netliğe kavuşturulmamıştır” denildi.
Şerhte, komisyonda da sık sık tartışma konusu olan bütçe görüşmelerinin yayımlanmaması ve sivil toplum kuruluşlarının komisyon görüşmelerine katılamaması eleştirildi. “
Garanti kapsamındaki ödemeler ile kira ödemelerinin bütçeye tam olarak yansıtıldığı konusunda ciddi şüphe bulunmaktadır. Bu yöntemle proje yapmaktan vazgeçilmeli ve gelecek yıl bütçeleri üzerindeki yük hafifletilmelidir” . Plan ve Bütçe Komisyonu’nda ilgili bakanlar ve Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat Oktay’a sorulmasına rağmen garanti ödemelerinin ne kadar olduğuna ilişkin bilgi verilmediği de anımsatıldı. “
VERGİ SİSTEMİ ADALETSİZ”
Türkiye’nin 62 milyon civarında çalışma çağında nüfusa sahip bir ülke olmasına rağmen istihdam edilenlerin sayısı 27 milyonda kaldığı ve benzer nüfusa sahip Almanya’da istihdam edilenlerin sayısının 45 milyon olduğu ifade edilerek, üretim artırılmadan işverenlerin yeni istihdam sağlayamayacağından dolayı istihdam teşviklerini üretimin arttırılması yönünde yapılması önerildi.
Gelir ve kazanç üzerinden alınan vergilerin milli gelire oranının OECD ortalamasının çok altında olduğu ifade edilen muhalefet şerhinde Türkiye’deki vergi sisteminin adaletsiz olduğu şu şekilde ifade edildi: “Adaletin sağlanması amacı ile daha fazla üzerine gidilmesi gereken alanları boş bırakıp, toplaması kolay ve özellikle dar ve sabit gelirlilerin üzerine binen dolaylı vergilerin üzerine gitmek gerekmektedir. Ülkenin vergi yükü dar ve sabit gelirlilere bindirilmektedir.
Tüketim eğilimi yüksek olan dar ve sabit gelirliler, gelirlerine göre ortak oldukları vergi yükü bakımından yüksek gelir gruplarına göre dezavantajlı durumdadırlar. Düşük gelir gruplarında bulunanların toplam vergi yükü içindeki payı, bu gruplar üzerinde indirim yolu ile azaltılabileceği gibi, yüksek gelir gruplarındakileri gelir ve kazançları üzerinden alınan vergi oranlarının arttırılması ile de mümkün olabilecektir.” “
TÜRK HAZİNESİNİN KREDİBİLİTESİ DÜŞÜK MÜ?”
Şerhte, 2016’da kurulan Türkiye Varlık Fonu’na da geniş yer verildi. Bir kısım varlıkların bu kapsama alınarak keyfi kullanıma açık ve denetimsiz bir alan yaratıldığına dikkat çekilerek, “Türk hazinesinin tüm varlıklarının, alternatif bir borçlanma aracı yaratmak amacıyla kullanılması ve tüm bu süreçlerin kamusal denetim mekanizmasının dışında bırakılması kabul edilemez.
Türk hazinesinin sahibi olduğu şirketlerin, bizzat hazineden daha düşük maliyetlerle finansman temin edebileceğine dair beklenti ise daha vahimdir. Türk hazinesinin hem içerde hem de dışardaki kredibilitesi, sahibi olduğu birtakım şirketlerin kredibilitesinden düşük müdür” diye soruldu.
HER VATANDAŞ, FAİZ LOBİSİNE GÜNDE 6 LİRA ÖDEYECEK
Şerhte, 2021 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi için dikkat çeken şu ayrıntılar yer aldı: -Bütçe rakamlarını incelerken başta kişi başı milli gelirimizin 8 bin doların altında kapanacağını ve bu bütçenin bu rakamı arttırmaya yönelik bir içeriğinin olmadığını söylemek gerekir. Hem OVP hem de bu bütçe ‘milletin fakirleştiğini’ itiraf etmektedir.
Milli gelirimiz 2006 – 2007 seviyelerine gerilemiş durumdadır. Üstelik bu rakamları dolar enflasyonu ile reelleştirecek olarak 16 yıldan fazla geriye gittiğimiz görülecektir. -İşsizlik için de herhangi bir çözüm üretebilecek durumda değildir. Çünkü siyasi irade işsizliği halen daha manşet rakamlar üzerinden açıklamaya çalışmakta ve geniş tanımlı da 12,3 milyonlara ulaşabilen yüzde 34’lere erişen işsizliği görmezden gelmektedir.
Türkiye’de işsizlik OECD ortalamasının iki üç katına ulaşmasına rağmen iktidar TÜİK aracılığı ile konunun odağını saptırmakta ve bu soruna teşhis koymaktan kaçınmaktadır.
-Bütçede dikkat çeken en önemli husus ise faiz giderlerinin geçen yıla oranla ciddi bir artış yaşayarak 180 milyar TL’ye ulaşmasıdır. Faize siyaseten uzak olduğunu her fırsatta dile getiren AK Parti hükümetinin sunduğu bütçede faizin bu kadar yüksek yer kaplıyor olması hayli düşündürücüdür. Faiz giderleri tek başına vergi gelirlerinin yüzde 19,5’ini kapsamaktadır.
Yani vergi gelirlerinin biri Sayın Cumhurbaşkanının diline pelesenk olan faiz lobisine gitmektedir. Günde 490 milyon liradan fazla olan bu tutar 83 milyon vatandaşımıza paylaştırıldığında her biri bu faiz ödemeleri için günde 6, ayda 180, yılda 2 bin 160 lira ödeyecektir.
-Hasta garantili, maliyetleri oldukça yüksek olan şehir hastaneleri ülkenin bütçesine büyük bir yük oluşturmaktadır. Devletin genel bütçesinden daha uygun, daha maliyetli hastaneler yapılması mümkünken şehir hastaneleri büyük bir israfın örneğidir. İktidar partisinin şehir hastanelerinin sözleşmelerinin ticari sır olarak gizlenmesi de ayrı bir konudur.
Şehir hastanelerinin maliyetlerinin bilinmemesi, bütçeye ne kadar yük olduğunun gizlenmesi şeffaf devlet yönetimine ters düşmektedir. Şehir hastanesi projelerinden vazgeçilerek yüksek kiralama hizmet bedelleriyle bütçeyi yük altından kurtarmak bütçemizin ve en önemlisi ülkemizin geleceğinin lehine olacaktır.”