Gergerlioğlu, basın toplantısına Ekonomiyi ve Merkez Bankasını değerlendirerek başladı. Gergerlioğlu şunları söyledi:
Bağımsız Olmayan Merkez Bankası’nı da Varlık Fonu’na devredin olsun bitsin
Değerli basın mensupları bugünkü basın toplantımıza başlıyoruz. İlk olarak gecenin önemli haberi; Türkiye öylesine hukuk dışı bir ülke oldu ki gece yarıları Merkez Bankası görevlileri görevlerinden alınıyor. Ekonomiyi yönetemeyen, tek adam yönetimiyle iyice ekonomiyi berbat eden anlayış kelle alıyor. Merkez Bankası’nın iki yöneticisi dün gece ani bir kararla görevinden alındı. Kim bunlar? Merkez Bankası Yardımcıları Semih Tümen Uğur Namık, Para Politikası Kurulu Üyesi Abdullah Yavaş. Değerli arkadaşlar böyle astığım astık, kestiğim kestik ile olur mu? Madem öyle bu işleri yönetemeyeceksiniz; Halk Bankası’nı, Ziraat Bankası’nı Varlık Fonu’na devrettiğiniz gibi, Merkez Bankası’nı da Varlık Fonu’na devredin olsun bitsin. Madem bu işler yönetilemeyecek, yapabileceğiniz bir şey yok, ne yapacağınızı bilemiyorsunuz, Dolar olmuş 9.16-18, vatandaş perişan, ekonomi felç, gece yarıları değiştirilen Merkez Bankası yöneticileri. Beceremiyorsanız bırakın gidin! Merkez Bankası’nı da Varlık Fonu’na devredin bu iş olsun bitsin. Bir tarafları talan etmek için Varlık Fonu’na devrediyorsunuz oradan hesap sorulmuyor, memleketin hali iyice çığırından çıkmış, Merkez Bankası’nda devredilsin gitsin.
Niye patronların vergisini siliyorsunuz diyoruz sus pus oturuyorlar.
Değerli arkadaşlar iktidarın vurdumduymazlığı, umursamazlığı tüm vicdan sızlatan olaylarla devam ediyor. Dün Meclis Genel Kurulu’nda bir konuşma yaptım gecenin ilerleyen saatlerinde. İktidarın vicdansızlığına dair, büyük vurgunlara dair, yolsuzluklara dair, Pandora Belgeleri ’ne dair, 5’li çetenin yolsuzluklarına dair bir konuşma yaptık iktidar parti yetkilileri rahatsız oldular. Bize ne diyeceklerini bilemediler. Bakın bu konuşma sonrasında biz bütün bunları anlattık, bütün bu yolsuzlukları anlattık, tutanakta burada yaptığım konuşmanın. Ardından Kocaeli esnafı ile yaptığım konuşmayı anlattım, insanların feryadını anlattım, alım gücünün olmadığını, insanların zor durumda olduğunu anlattım, büyük mağazalar halkı bilemez, siz gelin küçük esnafa sorun, her şeyi iki misli alım gücü düştü, sigortalar çok arttı, stopajdan şikayetçiyiz diye feryatlar yükselten esnafın halini anlattım, bana cevap olarak AK Parti Grup Başkanvekili dedi ki: “Grubumuzu hedef alan haksız, mesnetsiz ifadeleri aynen iade ediyoruz, reddediyoruz. Kabul etmiyoruz. Eğlenceli, komik bir konuşmaydı. Teşekkür ediyoruz.” Vatandaşın halini anlatan, perişan ekonomiyi anlatan, yaptıkları yolsuzluğu anlatan ki tek birine dahi cevap veremiyorlar. Ruhsar Pekcan diyoruz suskunlar, 10 bin $ olan siyasetçi nerede diyoruz suskunlar, 128 Milyar $ nerede diyoruz sus pus. Niye patronların vergisini siliyorsunuz diyoruz sus puslar. Cevap olarak: “Eğlenceli, komik bir konuşma.” Bu kadar mı vicdansızsınız? Vicdansız olduğunuzu biliyoruz da bu kadar mı vicdansızsınız. Cevap veremediğin konuşmaya böyle mi cevap veriyorsun öyle mi Cahit Özkan? Yazıklar olsun. Konuşmuş olmak için konuşuyorlar. Cevap verin Pandora Bölgeleri’ndeki yolsuzluklara, memleketin parasının nasıl talan edildiği konusunda cevap verin diyorsunuz cevap yok. Kalkmış Saray’a mesaj vermek için konuşacak ya, bir şeyler söyleyecek: “Efendim çok eğlenceli bir konuşmaydı.” O zaman cevap ver, bırak eğlenceyi, ne eğlencesi? Biz sana memleketin acı gerçeklerini anlatıyoruz, azıcık vicdanın olsa oturup ağlarsın, demek ki zerre vicdanın yok ki oturup gülüyorsun. Yazıklar olsun! En azından insan susar ama kalkmış diyor ki: “Biz buna güldük.” Tamamen vicdansız olduklarını ve vicdanlarını kaybettiklerine dair maalesef ki üzücü bir örnek daha vermiş oldular.
Ülkenin haline bakın. Binlerce ihlal var, tek bir savcı yok
Değerli arkadaşlar ekonomi yönetilemiyor. Vatandaş perişan, doların hali ortada, adeta devalüasyonlar yaşanıyor. Olacak iş mi bu? Doların nereye gideceği belli değil, herkes diken üstünde, böyle bir ekonomi olabilir mi? “Merkez Bankası Başkanı aldım seni, sattım seni, al buraya gel, sen şuraya git, indirdik faizleri, dolar fırlasın banane.” Böyle bir anlayış ile memleket yönetilir mi? Esnaf ne yapacağını bilemez bir halde, vatandaş ne yapacağını bilemez bir halde. Yarın öbür gün memurlar maaşını alacak geçen aya göre bir sürü erimiş maaş alacaklar, herkes burada bunu biliyor. Tüm memurlar biliyor, işçiler biliyor. Tüm çalışanlar biliyor, böyle bir ekonomi olabilir mi? Bütün bunları deşifre edenlerin de sesi kesilmeye çalışılıyor. Bakın Sedat Peker’in iddialarına tek bir cevap veren ver mi? Hayır yok, tek bir savcı bile çıkmadı. Ülkenin haline bakın. Binlerce ihlal var, tek bir savcı yok, zerre miktarda ifade özgürlüğünün kullanılacağını okuduk, zindanlara atılırken Sedat Peker’in iddiaları karşısında çıtı çıkan yok. Olacak iş değil. Ölüm listeleri hazırlandığından bahsediliyor, Sedat Peker, Sedatçılar, Sadatçılar ölüm listeleri var, bunu gündeme getiriyor Sn. Kılıçdaroğlu hakkında soruşturmalar açılıyor, gerçekler örtülüyor konuşanlar hakkında soruşturmalar açılıyor. Memleketin hali bu! Bunu tüm dünyada duysun burada. Tüm dünya duysun. Türkiye böyle bir yer oldu.
İnsan Hakları Derneği Hakkâri şubesinin Yüksekova kent merkezinde sürekli hale gelen alt yapı ve üst yapı çalışmalarına ilişkin raporunu sundu.
Günümüzün ihlallerine de girmek istiyorum. Bakın önümde önemli bir rapor var, İnsan Hakları Derneği Hakkâri şubesinin Yüksekova kent merkezinde sürekli hale gelen alt yapı ve üst yapı çalışmalarına ilişkin raporunu sundu geçtiğimiz gün Hakkari’den gelen İHD yetkilileri ile görüştük, bize önemli bir rapor sundular. Bu raporu size biraz aktararak sorunlara çözüm bulunması gerektiğini söylüyorum, kayyum yönetimi yolsuzluk rejimidir. Kayyumlar memleketi talan etmekte, sadece Hakkâri Yüksekova’dan vereceğim örnekler bu talanın hangi boyutlara ulaştığını, kendi cebini doldurmakla kalmayıp, vatandaşın hayatını perişan ettiklerini gösteriyor. Yollar kazılmış, aylardır yollarda bir faaliyet yok, vatandaş perişan, madden perişan, ekonomik olarak perişan, ticaret perişan, her şey perişan ama bu çalışmalarda bir ilerleme yok. Bu rapordan hemen size özetle sunmak isterim. İHD Hakkâri Şubesi diyor ki: “Yüksekova’da devam eden yol ve çevre çalışmaları sosyal devlet anlayışı ile bağdaşmaz ve bütün bunlara karşı halkın tepkisini önlemek için kolluk kuvvetleri her yerde nöbet tutuyor. Binlerce yıllık bir tarihe sahip olan Yüksekova, politik iktidarın desteğini almış olan küçük bir çıkar ve rant grubunun neden olduğu tahribatlarla karşı karşıya bırakılmıştır. İnsan onurlu ve iyi bir yaşam sürmeye olanak veren nitelikli bir çevrede, özgürlük, eşitlik ve tatmin edici yaşam koşulları temel hakkına sahiptir BM İnsan Hakları Çevre Konferansı bildirgesinden alıntılar yaparak Yüksekova’daki devam eden altyapı ve üstyapı çalışmaların uluslararası hukuk açısından da ihlaller içerdiğini belirtiyor. Ağır ihlaller var değerli arkadaşlar. Raporun hepsini anlatamıyorum ama hepsini inceledim, mesela bir gazeteci İskender Kahraman Yüksekova’da yaşanmakta olan araştırmacı gazeteci, rehber diyor ki: “Ağaçlar sökülüp, aynı yere yeni ağaçlar dikildi. Çarşı merkezindeki orta refüj iki ay önce yapıldı, yaklaşık 1 haftadır bu orta refüj tekrar yıkılmış bir vaziyette, her sene yollar kazınıp tekrar yapılıyor. Dahası, seneye doğalgaz şebekesinin geleceği söylenmektedir. İsraf, haram ve yolsuzluktur. Bu neden olan mağduriyetlerin medya çalışanlarında haber yapamıyor ve gündeme getiremiyor olması da çok üzücüdür.” diyor gazeteci. Yüksekova’ya yabancılar her geldiğinde yol çalışmalarına bakarak şaşırarak “Yine mi yollar kazılıyor?” demeye başlıyorlar. Türk Tabipler Birliği Van-Hakkari Şube Sekreteri Dr. Rıdvan Şin’de diyor ki:” Yol ve çevre çalışmaları esnasında ortaya çıkabilecek toz bulutlarının önüne geçilmesi için herhangi bir sulama faaliyeti yapılmamıştır. Sağlığa aykırı haller ulaşıyor.” Ulaşım hakkı ihlali olduğu söyleniyor. Haklarının gasp edilmesi sonucunu ortaya çıkarmaktadır. Kentin çarşısını ortadan ikiye bölen derenin üstündeki köprünün yıkılıp, yeniden yapılma çalışmaları, özellikle Pandemi sürecinde kronik hastalığı olan vatandaşların hızlı ve etkili bir şekilde tedavi olma hakkını engellemekte. Hastaneye yetişeceksiniz ama o yol yapım çalışmalarından dolayı gecikiyorsunuz, ulaşım hakkı ihlali. Ayrıca engelliler büyük sıkıntılar çekiyor. Böyle bir inşaat ortamında normal insanlar sıkıntı çekerken engelliler daha çok çekiyor. Cengiz Topel Caddesi’nde devam eden mevcut yol ve çevre düzenlemesini hem zaman hem de maddi külfet açısından sıkıntılar oluşturuyor. Fore kazıklar ile yapılan köprüler eleştiriliyor ve bunların balçık üzerine yapıldığı eleştirisi var dernek tarafından. Cengiz Topel Caddesi’nde defalarca yıkılıp, kazılıp ve tekrar yeniden yapılmasına ayrılan bütçe ve zamanla, toprak olarak varlığını sürdüren kenar mahalleler. Düşünün siz ana caddelerde sürekli yol, yapım çalışması yapıyorsunuz kenar mahalleler perişan bir durumda oraya bakan yok çünkü rant ana caddelerde. Mülkiyet ve hürriyet hakkı ihlali olduğunu söylüyor. Yüksekova yol ve çevre çalışmaları ticareti de çok büyük mağduriyete uğratmış. İş kaybının meydana geldiği alanda kırtasiyeler, gözlükçüler, lokantalar, fırınlar, kafeler son derece zor günler yaşıyorlar. 500 TL kira desteği istenmiş o da verilmemiş, esnaf kendi haline bırakılmış durumda. 43 gündür bu çalışmalar devam ediyor. Skandal devam ediyor. Sonunda bir insan hakları kuruluşu bunu raporlarmış ve İHD diyor ki: “Konuya ilişkin sorularımız: Yapılan ihalenin yeri, tarihi ve bedeli nedir?
- Bu ihaleye hangi firmalar katılmıştır?
- İhale hangi kurum ve bakanlıklarca yapılmıştır?
- 4 bakanlıkça bu projeye bütçe sağlandığı doğru mudur? Doğruysa, bunun nedeni nedir?
- Fore kazıklar, kaç metre derinliğe kadar indirilmiştir?
- Fore kazık sayısı kaçtır?
- Islah edilmiş olan bir derenin üstüne, genellikle taşkın riskinin yüksek olduğu yerlerde inşa edilen köprülerde kullanılan fore kazıkların kullanılma sebebi nedir?
- Fore kazıkların maliyeti nedir?
- İhale şartnamesinde yer alan köprü ve yol projesinin bitirilme tarihi ne zamandır?
- Esnafların ve YESO’nun önceden bilgilendirilmemesinin nedeni nedir?” demiş ve önerilerde bulunarak Yüksekova ilçe merkezine adeta şantiye haline çevrilmesinin her yönü ile araştırılması talep edilmiş.
- ÇED raporlarının hazırlanıp, hazırlanmadığı kamuoyuna şeffaf bir şekilde paylaşılmalı.
- Devam eden yol ve çevre çalışmalarının en kısa sürede tamamlanmalı.
- Maddi zarara uğrayan esnafların zararlarının karşılanmasını,
- 2 aydır kiralarını ödeyemeyen esnaflara kira desteğinde bulunulmasını,
- Yerinden sökülen ağaçların akıbetleri hakkında kamuoyu vicdanını rahatlatacak nitelikte bir açıklama yapılmasını,
- Özellikle yayalar için alternatif yol güzergahların belirlenmesini,
- Yapımı süren yol ve çevre düzenlenmeler ile yapılacak yaya yollarında engelli bandı vb. işaret ve sembollerin kullanılmasını
- Park alanlarının engelli yurttaşların varlığını oluşturulmasını,
- Çalışma sonucunda yapılacak olan yaya yollarında tahta tabureler ve yaya yolu işgallerinin engellenmesi,
- Kadınların kent hayatına rahatça dahil olabileceği bir kent mimarisi anlayışı ile yapılmasını,
- Toz bulutlarının önüne geçilmesi için çalışma alanlarının gün içinde sıklıkla sulanmasını,
- Trafiğin kent hayatını olumsuz etkilememesi için, geçici de olsa, trafik akışının çeşitlendirilmesini,
- Yüksekova Tümen Komutanlığı’nın tek taraflı olarak kapattığı Tarihi İpek Yolu’nun Esendere mevkiini derhal sivil trafiğine açmasını ilgili kurumlardan talep ediyoruz.” Demiş İHD Hakkari Şubesi çok önemli bir rapordu, bunu da burada anmış olalım ve haftanın ihlallerine geçelim arkadaşlar. Çok ağır bir ihlal devam ediyor.
Ayşe Özdoğan isimli 4. Evre maksiller sinüs kanseri hasta cezaevlerinde işkence çekiyor.
Meclis’te gündeme getiriyorum, sosyal medyada gündeme getiriyorum. İnanılmaz çok ağır, vicdan sızlatan bir durum devam ediyor. 13 gündür Ayşe Özdoğan isimli 4. Evre maksiller sinüs kanseri hasta cezaevlerinde işkence çekiyor, korkunç bir durum. Kabul edilecek bir durum değil, bu hasta kişinin cezaevinde yatmaması gerekiyordu bunu bir doktor, insan hakları savunucusu olarak söyleyim. Nükseden son evre maksiller sinüs kanseri bir hastayı yüzünde aşağı kadar kanamaları olan, yemek yediğinde yemeği sindiremeyen ağız içinde biriken su içtiğinde burnundan o suların aktığı, bütün yaşam komforu bozulmuş, tek başına banyo yapamayan, yemek yiyemeyen bir insanı cezaevine koydunuz. Dünya başımıza yıkılmıyorsa Allah-u Teala’nın bize müddet verdiğindendir, içeride işkence çeken bir insan var ve bu hal hala devam ediyor. Ben size boş konuşmuyorum, Antalya Eğitim Araştırma Hastanesi’nin raporu. Nüks eden 4. Evre maksiller sinüs kanseri diyor, doktor olarak inceledim olacak iş değil. Adli tıp kurumuna rapor gidiyor, cezaevinde kalabilir raporuyla geri dönüyor, hasta ve cezaevine alınıyor. Sonrasında Denizli Cezaevi’ne konuluyor, oradan her gün hastanelere taşınıp duruyor. Yetmiyor Denizli hastaneleri yetersiz kalıyor, hastayı takip eden Antalya Eğitim Araştırma Hastanesi, hasta Denizli’den Antalya Cezaevi’ne kelepçeyle, o kadar kötü durumdaki bir hastayı kelepçeyle ring aracında demirden hücre gibi bir yerde götürüyorsunuz saatler boyu. Düşünün normal bir insanı seyahat yapmak zordur ama bu hastaya işkence gibi bir uygulamadır ve şu anda Antalya Cezaevi’ne nakledildi, her gün hastanelere gidiyor, geliyor bir çözüm bulunamıyor. Bu kişinin hastaneye yatmaması lazım. Kaç bin defa söyleyeceğiz. El insaf. Kalkmışsınız biz bunları anlattığımız zaman “Ne kadar komik şeyler anlatıyorsun?” diyorsun değil mi Cahit Özkan. Hiç mi vicdanın yok. Hiçbirinizin vicdanı yok. AK Parti grubunda tek bir vicdanı olan adam kalmamıştır zaten vicdanları olsa orada oturmazlardı. Şu rezalet hadiselere, Meclis’te defalarca anlatıyorum boş boş yüzüme bakıyorlar. Bomboş gözlerle yüzüme bakıyorlar. Bu insanlar da vicdan mı var? Vicdanın zerresi kalmamış. Biz bunları anlatırken ağlamamak için kendimizi zor tutuyoruz, bunlar gülüyorlar. Diyecek tek bir kelime bulamıyorum.
Urfa T 2 Cezaevi. Bakın bana onlarca mektubun geldiği bir cezaevi burası. Devletin nasıl kötü yönetildiğine dair çok çarpıcı bir örneği ben kendim görüyorum. Bana bu cezaevinden son zamanlarda, son 1 ay içinde çok mektup geldi, cezaevinde yönetim müdür değişti baskılar vardı daha da arttı. Baskıları cebrilikle kabul ettirme yönünde bir müdür çalışması var, bu böyle olmaz diyorlardı. Sonunda ne oldu biliyor musunuz? Geçtiğimiz gün mahpuslar itiraz etti, infaz koruma memurları tarafından darp edildi, kolu ayağı bacağı kırıldı oldukça sıkıntılı hadiseler yaşandı. Bir devlet kurumunda müdür olabilirsiniz, bir yerde yönetici olabilirsiniz sorunları baskıcılıkla çözmeyin. Sorunları anlayışlılıkla çözün. Çalışanların sorunları olabilir, insani bir şekilde yaklaşın, cezaevindeyseniz mahpuslarla ilgili sıkıntı olur. Bir şekilde bunu çözmeye çalışın. “Hayır baskıyı daha da arttıracağız, sopayı daha da arttıracağız.” Derseniz o zaman sorunlar çözülmez büyür. Biz bunu yaptığımız basın açıklamalarında da söyledik, söylmeye devam edeceğiz. Şanlıurfa Hilvan T2 cezaevini takip ediyoruz. Hiç kimseye yaptıklarının yanına kar kalacağını zannetmesin, hukuk önünde yarın öbür gün herkes bu hesabı verecektir. Söylediğimiz budur.
“Bebeğim yemekteyken bir köfte daha istedi. Yoktu, birlikte ağladık, bebeğim ağlayınca bende ağladım ev hapsi bile olsa tutukluluğum bitmeli.”
Cezaevinde bebekler olursa ne olur? Bu konuyu biliyorsunuz çok yakından takip ediyorum, bana birçok mektup geliyor, takip ediyorum, cezaevlerini ziyaret ediyoruz, hali görüyoruz, gelen bir mektubu size aktarayım, insafınız ne diyecek buna. Elif Yalçın bana Gebze Cezaevi’nden yazmış. “20 aylık bebekli emziren mahpusum.10 kişilik yerde 23 kalıyoruz, bundan dolayı bebeğim süreklik yanımda kalamıyor. Yanıma alınca da oyun alanı bulamıyor. Bebeğim yemekteyken bir köfte daha istedi.” Yemek dağıtılırken, bebek köfteyi seviyormuş “Bir köfte daha olsun.” “Yoktu, birlikte ağladık, bebeğim ağlayınca bende ağladım ev hapsi bile olsa tutukluluğum bitmeli.” Bebekli binlerce kişinin cezaevinde olduğu son 5 yıllık OHAL Dönemi yaşadık, inanılmaz hadiseler yaşadık ve yaşanmaya devam ediyor. Bir cezaevinde yaşanan bir örneği anne veya babaysanız size sunuyorum, yorum yok. Şu hadiseyi bir anne baba duyarlılığı ile dinleyin arkadaşlar başka bir şey demiyorum size.
Yusuf Amil Ordu Cezaevi: “24 -11-2020'de cezam onandı. Avukatım Yargıtay'dan elden aldı.” Sonra ne olmuş? Komedi, mahkemelerin haline bakın. “7 ay sonra bir sanığın itirazı üzerine dosya yine incelemeye alınmış.” Avukat gidip Yargıtay’dan kararı alıyor, bir kişi itiraz ettiği için Yargıtay’daki karar iptal oluyor. “Yatarım bittiği halde hala hapisteyim, bu nasıl hal? Her yere yazdım, cevap yok kimseden." Hiçbir yerden de cevap alamayan, zindanın, kuyunun dibinde bir insan Yusuf Amil, Ordu Cezaevi’nden yazmış, biz de bunu Meclis’ten tüm Türkiye, kamuoyuna, Dünyaya duyurmuş oluyoruz sesi oluyoruz.
“Hapishanelerde son süreçlerde kitap, yayın hakkımız iyice kısıtlandı. Dergi için abonelik şartı getirildi. Nisan yayınlarına abone oldum yine de dergilerinin verilmiyor.”
Garibe Gezer Kandıra F1 Cezaevi’nden yazmış. Diyor ki: “Hapishanelerde son süreçlerde kitap, yayın hakkımız iyice kısıtlandı. Dergi için abonelik şartı getirildi. Nisan yayınlarına abone oldum yine de dergilerinin verilmiyor. Ne okuyacağımıza da onlar karar verecekler artık!" Şimdi bu Garibe Gezer ile ilgili yeni gelişmeler oldu. Bu kadının mektubunu ben sadece özetledim size arkadaşlar, biraz evvelki bebekli mahpus Elif Yalçın’ı özetlediğim gibi bana destan gibi mektuplar yazıyor ancak burada anmak için özetliyorum. Garibe Gezer için ne oldu biliyor musunuz? Şu anda Fatma Kurtalan vekilimiz onunla ilgili soru önergesi verdi. Bu kadın bu baskılardan dolayı içeride şu anda çok büyük darplar ve cezalarla karşı karşıya. Süngerli odaya atılmış, gayri insani şartlarda içinde açık tuvaletin olduğu, pis pis kokuların olduğu, tamamen gayri insani hayvani koşulların olduğu bir ortamda bir müddet tutulmuş darp edilmiş, inanılmaz hadiseler yaşamış bunu da sonrasında öğreniyoruz. Sorunlar var, baskıcılık var ve bu baskıcılığı baskıcılıkla devam ettirme anlayışı sonrasında mahpusların hali buralara geliyor. Bu insanın istediği dergiden ne istiyorsun? Cezaevinde zaten yapacak bir iş yok oturup okuyacak. Bunlar yasal, legal dergiler. Bunları niye engelliyorsun? Kafandan engelliyorsun sonra üzücü hadiseler gerçekleşiyor.
“Kadın olarak çıplak arandık, onurumuzu ayaklar altına alan aramaya uğradık, direndik hakkımızda iki dava açıldı.”
Çıplak arama yapan suçsuz, yapılan mahkemede arkadaşlar. Türkiye böyle bir yer. “Şakran Kadın Hapishanesi’ne nakledildiğimizde.” Meral Dönmez Kandıra F Cezaevi’nde kalıyor şu anda. “Çıplak aramaya uğradık, direndik, şikayetimizi takipsizlik verildi. Üstüne hakkımızda direnmekten iki dava açıldı, diyor ki: “Kadın olarak çıplak arandık, onurumuzu ayaklar altına alan aramaya uğradık, direndik hakkımızda iki dava açıldı.” Türkiye’nin hali bu arkadaşlar.
Aile Bakanlığı kör ve vicdansız ama ey toplum sen neredesin, senin de mi gözlerin kör, vicdanın körelmiş.
“Aslında ailem cezalandırılıyor. Cezaevlerinde yüzlerce çocuk var, yüzlerce çocuğun ana babası zindanda. Aile Bakanlığı kör olabilir, toplum vicdanı kör, dilsiz olamaz.” Diyor. Çok manidar bir cümle. Biz biliyoruz, Aile Bakanlığı kör ve vicdansız ama ey toplum sen neredesin, senin de mi gözlerin kör, vicdanın körelmiş.
“İktidar pandemiyi fırsata çevirdi!”
Ali Haydar Saygılı Tekirdağ F Cezaevi’nden yazmış. “İktidar pandemiyi fırsata çevirdi! Hapishane personeli ve mahpuslar 2 doz aşılarını yaptırmıştır ama bize karşı yoğun bir tecrit bulunmaktadır. Ziyaret sayısı ve süresi düşürülmüş, açık görüş, mahpus sohbet hakkı yoktur.” Diyor evet yok. Geçen gün bir video yayınladım, bakın arkadaşlar küçücük bir çocuk 2-3 yaşında bir bebek o yaşta açık görüş kavramını nereden bilsin demek ki onun hayatının merkezinde açık görüş kavramı var. Ağlayarak babasını görmek için açık görüşün verilmesini istiyor. 2-3 yaşındaki bebeğe bunu öğreten bir sistemdeyiz. Gerçekten yazıklar olsun. Açık görüşü bu denli 1,5 yıldır gasp eden bir anlayış ile karşı karşıyayız. Şu anda toplumda dışarıda pandemi koşulları minimuma indirilmiş ama cezaevlerinde maksimum halde neden? Düşman ceza hukuku.
“Elektrik fiyatları fahiş, idarede bunu kabul ediyor ama aşırı pahalı faturalar geliyor.”
Seyfettin Günbey Denizli Cezaevi’nden yazmış. “Elektrik fiyatları fahiş, idarede bunu kabul ediyor ama aşırı pahalı faturalar geliyor. Aniden %300 zam olur mu, koğuşta ne yakıyoruz ki? Siyasi koğuş olduğumuz için böyle yapıyorlar.” Ben de cezaevinde kaldım. Gelen elektrik faturaları 20-30 liradır arkadaşlar. 300-400-500 liradan bahsediyor bu insanlar. Yaktığın şey ampüldür, televizyon 3-4 saat açıktır, bundan gelecek fatura bellidir. Faturalara bakıyorsunuz, sen hem insanın özgürlüğünü kıs hem hakkını kes hem de oradan kestiğin elektrik faturasına %1000 zam yap. Hal bu.
“Hapisteki müvekkillerimden ayrı hücrede tecrit edildim”
Aytaç Ünsal Edirne Cezaevi’nden yazmış: “Yüreğimizdeki adalet ateşi, milyonlarca insanımızın özlemidir. Hapisteki müvekkillerimden ayrı hücrede tecrit edildim. Aramada yasağı olmayan 5 yıldır cezaevindeki kitabımı sakıncalı diye aldılar. 1 aydır karantina bahanesiyle hastaneye gidemiyorum.”
“Çıplak aramayı gündem ettiğim için AK Parti beni hedefe koydu, Yargıtay’da benimle ilgili karar hızlıca onandı, vekilliğim düşürüldü cezaevine girdim”
Bakın biz çıplak arama meselesini gündem etmiştik, işte gerçekler burada arkadaşlar. ben çıplak aramayı gündem ettim, AK Parti Grup Başkanvekili Özlem Zengin bunu reddetti güya “Teröristçe bir iddiaymış”. Bundan dolayı ne oldu? Çıplak aramayı gündem ettiğim için AK Parti beni hedefe koydu, Yargıtay’da benimle ilgili karar hızlıca onandı, vekilliğim düşürüldü cezaevine girdim, 96 gün cezaevinde kaldım ama Türkiye’de çıplak arama var. İşte belgesi. Çıplak aramayı söylediğimiz için bizim vekilliğimizi düşürüp bizi zindanlara attılar ama belgeler burada arkadaşlar. tüm mahkeme belgeleri burada. Tüm mahkeme hakimler, savcılar çıplak aramayı konuşuyor, 1, 2, 3 kişi değil 1300 kişi Özlem Zengin duy bunu. İşte belgeleri burada, sana da gönderdim, mahpusta göndermiş cezaevinden niye çıtın çıkmıyor? Vicdanınızın zerresi yok değil mi? Tüm gerçekleri sümenaltı edip bunları dile getirenleri zindanlara atıyorsunuz sonrasında belgeler ortaya çıkıyor çıtınız çıkmıyor el insaf diyorum. Mahpus ne demiş: “Osmaniye cezaevinde 1300 kişiye çıplak arama yapılmıştı, direndiğimiz için hakkımızda soruşturmalar açıldı. Özlem Zengin inkâr ediyordu, tüm belgeleri ona da göndereceğim, "Çıplak arama yalan." demişti, bakalım mahkeme kararlarına ne diyecek?” Ramazan Nazlıer Osmaniye Cezaevi’nden yazmış.
Binlerce mahpus kendilerine hukuksuz bir şekilde denetimli serbestliğin verilmemesi ile ilgili feryat ediyorlar
Temel Gözetelik Ordu Cezaevi’nden: "Denetimli serbestlik Ordu Efirli cezaevinde verilmiyor, kasdi verilmiyor, somut delil bulamayınca " kanaat" diye geçiyorlar. Eski coğrafya öğretmeniyim, evim kira ne yapacağımı bilemiyorum, hep dile getirin bu zulmü.” Sadece o değil binlerce mahpus kendilerine hukuksuz bir şekilde denetimli serbestliğin verilmemesi ile ilgili feryat ediyorlar o zindanların dibinden.
Size skandal bir belge göstereceğim, aklım almıyor, saç baş yolduracak belgeler gönderiyor Adalet Bakanlığı Ceza Tevkifevleri Genel Müdürlüğü. Bana kimden gelmiş? Namık Kemal Varol Hakim, Bakan Adına Genel Müdür Yardımcısı. Ceza Tevkifevleti Genel Müdürlüğü’ne sordum. 29 Aralık 2020 yönetmeliğinde belirtilen 1/10 denetimli serbestlik ile ilgili indirim niye verilmiyor diye sorduk. Resmi yazı ile sorduk. Buradaki sorular ile. Kamuoyunda binlerce kişi bana soruyor, ben de bu işin kaynağına inmek için resmi bir yazı ile Bakanlığa sordum, telefonla irtibatlaştık, 3-4 hafta bekledik şu cevabı. Skandal bir cevaptır. 29 Aralık 2020’deki yönetmelik neden uygulanmıyor diye soruyorum, yasa niye uygulanmıyor diye soruyorum. Bana gelen cevapta: “O tarihte bir yönetmelik vardır efendim.” Diye bir cevap gelmiş. O yönetmeliğin olduğunu ben de biliyorum, bana yönetmelik niye uygulanmıyor bunun cevabını ver diye sana soruyorum. Bu kadar umursamazlık, devlet adına bu kadar saçma sapan cevapları da yeni görüyorum, böyle şey olabilir mi? Utanır insan bu cevapları vermeye. Niye 1/10 uygulamıyorsunuz? Aradan 1 yıl geçmiş 29 Aralık 2020.
Adalet Bakanlığın da hiçbir şeyden haberi yok, kendisine ne emredilirse onu yapıyor.
Abdulhamit Gül diyor ki: “Cezaevlerinde herkes insan onuruna yakışır muamele görme hakkına sahip olduğunu asla hatırdan çıkarmayın. İnfazın temel amacı, hükümlülerin hukuka saygılı bireyler olarak topluma dönmelerini sağlamaktır.” Düşünebiliyor musunuz? Ben size her gün hukuksuzluk anlatıyorum, cezaevlerinden yağmur gibi hukuksuzluk haberleri geliyor, bu ülkenin Adalet Bakanı salonlarda böyle konuşmalar yapıyor, gerçek nerede bakan nerede? El insaf. Bakanlığın da hiçbir şeyden haberi yok, kendisine ne emredilirse onu yapıyor.
Eşim tutuklanalı 60 ay oldu. Sadece ikimizin olduğu dosyamız Yargıtay’da onanmış.
Anne baba tutukluluk son bulsun diyoruz. Bir hanım diyor ki: “Eşim tutuklanalı 60 ay oldu. Sadece ikimizin olduğu dosyamız Yargıtay’da onanmış. Lise son,orta son ve ilkokul son sınıfta 3 oğlum var. Çocuklarımın sınav yılında kimsesiz kalmasının vebalini de alıyor siyasi otorite. Anne baba tutukluluk son bulsun.” Diyor.
“Vekilim açık görüş ne zaman olacak diye her gün ağlıyor soruyor bu çocuk.”
Şu çocuğun ahını alıyorsunuz arkadaşlar. Ne diyor bu çocuk? Bana annesi göndermiş çocuğun videosunu. “Vekilim açık görüş ne zaman olacak diye her gün ağlıyor soruyor bu çocuk.” Bu yaştaki çocuğa bu soruyu sorduran sisteme lanet olsun, el insaf, yazıklar olsun diyorum. Bu yaştaki bu çocuğa haksız yere haklarının gasp edildiği bu çocuğa bu soruları sorduranlara yazıklar olsun.
Ethem Güllüce Patnos Cezaevi’nde. Oğlu ALD hastası 5-6 yaşında bir çocuk.
Ethem Güllüce Patnos Cezaevi’nde. Oğlu ALD hastası 5-6 yaşında bir çocuk. Aile diyor ki: “Patnos’tan Düzce’ye nakil olsun.” Biz de bunu Adalet Bakanlığı nezdinde aylardır söylüyoruz. Anne perişan hastane hastane dolaşıyor, çok kötü ve nadir rastlanan bir hastalık. Baba Patnos Cezaevi’nde en azından Düzce Cezaevi’ne gelsin anne Patnos’a gitmekten kurtulsun. Binlerce vaka var ama bu annenin durumu çok zor, bu babanın durumu çok zor, çocuğun durumu çok zor. Buna da hayır dediler. Bunun için de Bakanlığa müracaat ettik, buna da hayır dendi. Onlar gülsünler daha. Vicdanın zerresi olmadığını biz buradan ispatlıyoruz. Yeni bir Ahmet Burhan Ataç olmasın. Ahmet Burhan Ataç evladımızı göz göre göre kaybettik. “Baba, baba” diye diye kaybettik. Yeni bir Ahmet Burhan adayı var karşımızda.
Komiser yardımcısının tutukluluğuna ve görevsizliğe itiraza ret demiş Canan Coşkun tebrik ediyoruz haberciliği için.
Canan Coşkun gazeteci arkadaşımızın çok güzel gazeteciliği ile Birol Yıldırım isimli bir kişinin bir adli olayda karakolda “Yakınımı niye gözaltına aldınız?” diye gittiği zaman karakolda polisler tarafından hakaret edilmesi, darp edilmesi ve hayatını kaybetmesi olayı. Bununla ilgili ne oldu? Önceden örtbas etmeye çalıştılar, Alperen Salman’ın tutukluluk halinin devamına yapılan itiraz reddedildi, dosyanın ‘işkence’ suçlamasıyla ağır ceza mahkemesine gönderilmesine yapılan itiraz da aynı şekilde reddedildi. Komiser yardımcısının tutukluluğuna ve görevsizliğe itiraza ret demiş Canan Coşkun tebrik ediyoruz haberciliği için.
Mehmet Altan hakkındaki AYM Kararını uygulamayan hakimlere tazminat davası başlıyor.
Basında yer alan bir haber. Mehmet Altan hakkındaki AYM Kararını uygulamayan hakimlere tazminat davası başlıyor. AYM karar veriyor hakim: “Uygulamam.” Diyor. Böyle bir şey var mı?
Nuriye Gülmen’e özgürlük!
Nuriye Gülmen arkadaşımız 450 günlere yaklaşıyor, mahkemesi önümüzdeki günlerde Nuriye için adalet, KHK’lı direnen bir arkadaşımız. Sırf sesinin kesilmesi için zindanlarda bu cezaevindeki fotoğrafı, mahkemesinde serbest bırakılmasını bekliyoruz Nuriye Gülmen’e özgürlük diyoruz.