Emek Partisi Kocaeli İl Örgütü imzasıyla ve “Nükleer felaketi durduralım” başlığıyla yapılan açıklamanın tamamı şöyle:
“11 yıl önce bugün (11 Mart’ta) Japonya’nın Fukuşima kentinde dünyanın en büyük nükleer felaketlerinden biri daha yaşandı. Her yapılan santrali bu patlamaz diye yapıyorlar, Fukuşima nükleer santralini de böyle diyerek yaptılar. Fakat yaşanan 9 büyüklüğündeki deprem sonrası oluşan tsunami ile 17 metreyi bulan dalgalar, santralin önüne çekilen 6 metrelik duvarları kaldırım taşından aşar gibi aşarak nükleer santrale ulaştı ve sonucu büyük bir felaket oldu.
Fukuşima nükleer santralinde, deprem sonrası oluşan radyoaktif sızıntı sonucu oluşan nükleer felaketinin 10. yıl dönümünde ödenen tazminat miktarı 200 milyar doları geçti. Bugün bu miktar daha da arttı. 150 bin kişi bölgeden uzaklaştırılırken, genişletilen yasak bölge alanı hala korunuyor.
Dönemin Japonya başbakanı Naoto Kan’ın "Başbakanlığım sırasında Fukuşima felaketinin henüz gerçekleşmediği bir dönemde Türkiye'ye gittim ve bu tür büyük satış toplantılarına katıldım. Türk yetkililere, eğer Türkiye nükleer enerjiyi getirmeyi düşünüyorsa bu teknolojiyi Japonya'dan almalarını rica ettim. Şu an bundan utanç duyuyorum. Bugün olsa bunu yapmam" sözleri Nükleer santrallerin nasıl bir felaket olduğunun açık itirafıdır.
Akkuyu nükleer santral temelinde iki hatta üç kez reaktör temelinde beton çatlağı oluşmuş ve böylece ülkede, daha Nükleer Santral yokken nükleer kaza ortaya çıkmıştır. Finlandiya da benzeri bir durum yaşanmış ve sonucunda 10 yıl gecikme ile maliyette de 5 milyar dolarlık artış olmuştur. 1998 yılında Fukuşima nükleer santralinde çatlak olduğunu tespit ederek açıklayan işçi, işten atılırken çatlak tartışmalarının da üzeri kapatılmıştır.
Nükleer santrallerde yapılan hiçbir işlem açık, şeffaf ve denetimli olmadığı gibi Finlandiya’da 5 yıl uzayan inşaat süreci bizde 5 dakika bile durmamaktadır. Öyle ki hergün iş cinayeti haberi gelen Akkuyu’da “hadi hadi” düzeniyle çalıştırmanın sonucunda nükleer santral inşaatı, işçilerin canı, kanı pahasına yükselmektedir. AKP iktidarı bir yandan elektrik alım garantili nükleer santralin inşaatını devam ettirirken diğer yandan da nükleer santrali yaparak işletecek olan RUSATOM’u yükümlülükten kurtaracak Nükleer Düzenleme kanunu çıkararak, nükleer kazalarında bile halkı değil enerji tekellerini koruyacağını göstermiştir.
Rusya’nın Ukrayna’yı işgali ile başlayan savaş, nükleer santrallerin tüm insanlık için nasıl bir tehlike olduğunu bir kez daha gözler önüne sermektedir. Başta Zaporijya nükleer santrali olmak üzere nükleer santralleri hedef haline getiren Rusya Devlet başkanı Putin’in “orduya nükleer caydırıcı güçlerini özel savaş görevi durumuna geçirme” talimatı vermesi Hikroşima’dan Nagazaki’ye, Çernobil’den Fukuşima’ya nükleer silahlanma ve nükleer santrallerin dünya halkları için en büyük tehdit olduğunu ortaya koymaktadır. Rusya’yı kuşatmak isteyen ABD ise, nükleer silahlanma yarışında NATO eliyle Ukrayna’yı Rusya’ya karşı nükleer silahlar da dahil bir savaş üssüne çevirmek istiyor. Kapitalist sistem NATO’suyla, Avrupa Birliği ve Birleşmiş milletleriyle kokuşmuş ve çürümüş bir düzendir. Savaş; başta emperyalistler ve yerli işbirlikçiler için silah ticareti, inşaat şirketleri için betonun rantı demektir. Enerji insanlık için temel ihtiyaçken, kapitalist barbarlık için savaş ve sömürünün aracıdır.
Emek Partisi olarak halkımıza çağrımızdır: Savaşa karşı barış, sömürü talan ve tahribata karşı insanca yaşam demek için birleşelim. Nükleer silahlarda ve nükleer santrallerde ısrar eden emperyalistler ve işbirlikçi iktidarları karşısında birleşelim ve mücadele edelim.