“Adalet ve Kalkınma Partisinin yanlış Suriye politikası sonucunda ülkemiz yakın insanlık tarihinin gördüğü en büyük göç dalgasına maruz kalmış ve dünyada en fazla sığınmacı bulunduran ülke hâline gelmiştir.
Göç İdaresi Başkanlığı verilerine göre ülkemizde 3,3 milyon geçici koruma statüsünde Suriyeli sığınmacı bulunmaktadır ancak Geçici Koruma Yönetmeliği'ne aykırı olarak vatandaşlık verilen Suriyeliler ve kayıt dışı olanlar da ilave edildiğinde bu sayının 5 milyonun üzerinde olduğu tahmin ediliyor.
Hacettepe Üniversitesinin yapmış olduğu bir araştırma var. Bu araştırmaya göre, Suriyeli sığınmacıların doğum oranı 5,3 iken Türk vatandaşlarımızın sadece 1,7. Suriyeli sığınmacı sayısının böylesine yüksek oranda bir doğum oranıyla birlikte gelecek on yıl içerisinde 15 milyon kişiyi aşacağı aşikârdır. Böylesine büyük bir yabancı nüfusun gelecekteki muhtemel siyasi hak talepleri ve toplumsal olaylarla birlikte Türkiye'nin başına açacağı dertleri varın siz düşünün.
Benim memleketim Kocaeli'ye bağlı Dilovası ilçesi 50 binden fazla nüfusa ev sahipliği yapmasına rağmen sığınmacıların da nüfus yoğunluğunun çok fazla olduğu, dikkat çektiği bir bölge.
Ben buradaki tehlikeye daha önce dikkat çekmiştim ve 10 Mart 2023 tarihinde dönemin İçişleri Bakanı Sayın Süleyman Soylu'ya verdiğim soru önergesiyle "Dilovası'ndaki Suriyeli nüfus artışı ve getirdiği sorunların çözümü yolunda ne yapıyorsunuz, ne yapmayı düşünüyorsunuz?" diye sormuştum, Sayın Bakan bu soru önergeme ne yazık ki cevap verme gereği bile duymadı. Peki, üç ay sonra ne oldu? Üstüne basa basa dikkat çektiğimiz, vurguladığımız Dilovası'ndaki sığınmacı sorunu 2 Temmuz Pazar günü birtakım toplumsal meselelere sebebiyet verdi.
Suriyeli sığınmacılardan oluşan bir grup ile Dilovası'nda yerleşmiş mukim arasında, mukim vatandaşlarımızın arasında çok ciddi bir kavga meselesi, bir tartışma meselesi geldi. Birisinin evinin basıldığı iddia edildi,
Sayın Valinin açıklamasına göre Türkiye'de yerleşik Türk vatandaşları Suriyelilerin evini bastı, oradaki vatandaşların izahına göre Suriyeliler onların evini bastı. Kimin evini bastığını ben bilmiyorum,
Sayın Valinin dediğini de doğru kabul ediyorum ama netice itibarıyla orada bir mesele var, bir sıkıntı var, kimin kimin evini bastığı bu sıkıntının şeklini değiştirmiyor.
Bu olayın ardından Valinin açıklaması var, evcil hayvanın öldürülmesi sebebiyle vatandaşlar arasında bir tartışma olmuş, 10 kişinin de Kocaeli İl Göç İdaresi Müdürlüğüne "deport" edilmek üzere teslim edildiğini söyledi.
Ancak bir daha söyledim, bir infial var ortada, bu açıklamalar bir infiali ortadan kaldırmıyor, gelecek için endişeleri ortadan kaldırmıyor, ciddi bir güvenlik meselesini ortadan kaldırmıyor.
Milletin teveccühüyle iktidara gelmeniz, iktidar olmanın size yüklediği sorumluluk ve tarihe karşı olan vebalinizi azaltmıyor. Bilakis böyle büyük bir beka meselesine karşı yaptıklarınız kadar yapmadıklarınızdan da sorumlusunuz.
Türkiye'nin demografik yapısını ve Türk millî kimliğini bugün muhafaza edecek adımlar atmazsanız kendi seçmeniniz de dâhil olmak üzere Türk toplumunun tüm kesimlerinin bu husustaki taleplerini bugün yine görmemezlikten gelirseniz emin olun yarın çok geç olacak.
Hem Suriyeli sığınmacıların hızlı nüfus artışı hem de gelecekte gerçekleşmesi muhtemel siyasi hak talepleri dikkate alındığında, Dilovası'nda gerçekleşen toplumsal olayların yakın gelecekte daha geniş bir mecraya sirayet etmeyeceğini iddia etmek ne yazık ki mümkün değil.
İktidar bu göç politikasını değiştirmedikçe Türkiye'de bu olaylar sona ermez, çoğalarak devam eder ve en nihayetinde de Türkiye bu işten çok büyük zarar görür.
Hükûmetin Suriyeliler konusunda ciddi bir politika değişikliğine ihtiyacı vardır. Öncelikli olarak da iktidarın ülkemizi Batılı ülkelerin sığınmacı deposu olmaktan bir an önce kurtarması gerekiyor. Bunun için de mutlaka ve mutlaka gerekli adımların ivedilikle atılması gerekiyor.
18 Mart 2016 tarihli geri dönüş mutabakatı Türk siyasi tarihinde imzalanmış en kötü anlaşmadır, âdeta modern bir kapitülasyondur bu, Türkiye'nin para karşılığında Avrupa Birliğinin mülteci kampı hâline getirilmesidir.
Bu sebeple bu anlaşma derhâl sona ermelidir.
Yarından tezi yok, Türkiye Cumhuriyeti devleti siyasi, ekonomik ve demografik sebeplerle Suriyeli sığınmacıların vatanlarına dönüş sürecini derhâl planlamak ve bir an önce başlatmak mecburiyetindedir.
Eğer iktidar mensupları kendi siyasi ve ideolojik nizamına uygun yeni bir kimlik oluşturmak istiyorsa toplumsal desteğini sığınmacıları kalıcı hâle getirerek değil, onlara vatandaşlık dağıtarak değil; kendi Türk vatandaşlarına, Türk gençlerine sahip çıkarak halletmesi gerekiyor.
Şunu bilsinler ki bugün yaptıkları bu büyük ihanetin bedelini yakın tarihte Türk milleti çok ağır öder.
Seçimde alınacak oylar için Türkiye'nin geleceğini feda etmenin hiçbir anlamı yoktur.
Tüm partilere çağrımızdır: Gelin, hep birlikte, millî bir tavırla, Türkiye Cumhuriyeti devletinin karşı karşıya bırakıldığı demografik riskleri henüz vakit varken ortadan kaldıralım.
Türk millî kimliğini ve Türkiye Cumhuriyeti devletinin üniter yapısını korumak amacıyla tüm sığınmacıların güvenli geri dönüşünü derhâl başlatmak için ortak bir irade ortaya koymak bu Meclisin vazifesi olmalı.”