Prof. Dr. Ümit Özdağ şöyle konuştu: Ülkemiz olağanüstü gergin ve tehditlerle dolu bir dönemden geçiyor. Şöyle ki, içeride polisin gerçekleştirdiği operasyonların büyük bir bölümünü IŞİD operasyonları oluşturuyor. Bu operasyonlarda engellenen terör faaliyetleri son derece yüksek profilli saldırı hedefleri içermekte.
Bunlardan bir tanesi de mesela bana yönelik suikast eylemi. Bunun dışında değişik Türkiye’de ses getirmesi hedeflenen daha önce de ülkemizde gerçekleştirilen saldırılara benzer saldırılar Emniyet Genel Müdürlüğünün ve MİT’in operasyonları ile engellenmiş. Buna rağmen Türkiye Vilayeti Programı adı altında 2019’da Türkiye’ye saldırı sürecini başlatan ve amacı Türkiye’de büyük bir karışıklık çıkarmak olan IŞİD’in oluşturmuş olduğu tehdit azalmıyor aksine ne yazık ki artıyor.
Şimdi aramızda bu salonda bir tane Çinli, Koreli olsa veya Senegalli olsa onu tanımamız çok kolay olur ama içimizde salondakilerin yarısı Senegalli veya yarısı Çinli olursa onların içerisinden birisini tanımak zor hale gelir. Türkiye’de de 13 milyon sığınmacı ve kaçağın içine gizlenen bu unsurlar bu sığınmacı ve kaçakların içerisinde sudaki balık gibi davranıyorlar.
Hem onlarla birlikte içeri giriyorlar, onlarmış gibi yapıyorlar, zavallı masum şiddetten kaçan hem de onların içerisinde varlıklarını sürdürüyorlar. Bakın, MİT’in yapmış olduğu son MOSSAD elemanları operasyonları karşı karşıya olduğumuz tehdittin ne kadar büyük olduğunu göstermesi açısından olağanüstü öğreticidir.
MİT’in yakaladığı MOSAAD elemanlarının büyük bir bölümü sığınmacılardan oluşuyor. Türk devletinde kaydı var. Büyük bir bölümüne vatandaşlık verilmiş yetmiyor iş de verilmiş. Siz muhtemelen yeğeninize, oğlunuza, kızına iş arıyorsunuz, bu ülkede doğmuşsunuz, babanız bu üleşke için askerlik yapmış, anneniz bu ülke için çalışmış çocuklar yetiştirmiş ama siz kendi çocuklarınıza iş bulamazken Suriye’den, Lübnan’dan gelmiş burada vatandaş olmuş bir de Devlette iş bulmuş ve bu adamlar MOSSAD’a çalışıyorlar.
Bu ülkeye ihanet ediyorlar. Sadece bu fotoğraf bile tüyler ürpertici olmaya yeter. Bırakın Türkiye’nin herhangi bir yerinde elini kolunu sallayarak devletin katılarında bile olmayana yabancıları devletin kaydına girip vatandaşlık alıp devletin işe yerleştirdikleri bile casus ve terörist olabilir. Bu, Türkiye’nin güvenliğini ne kadar zayıfladığının temel göstergesidir. Hem Recep Tayyip Erdoğan hem Binali Yıldırım, “Biz sığınmacı ve kaçakları Türkiye’de tutuyoruz ve böylece Avrupa’nın güvenliğini sağlıyoruz” derken Türkiye’yi güvensizleştirdiklerini itiraf etmişlerdir.
Türk halkını görevi Avrupalıların ödeyemediği bedeli kanıyla, canıyla ve parasıyla ödemek değildir. Biz bunları söylediğimiz zaman ırkçı, yabancı düşmanı, Arap düşmanı olmuyoruz. Biz bunları Türkiye’yi ve Türk halkının önceliklerini savunduğumuz için söylüyoruz.
IŞİD üzerinden ülkemize gerçekleştirilen saldırı dışındaki saldırı malumunuz Irak’ın kuzeyindeki Türk askeri üslerine yönelik PKK tarafından gerçekleştirilen terörist saldırılar ve bu saldırılarda verilen yüksek kayıplardır, şehitlerimizdir. Terörle mücadele bir irade savaşıdır. Anadolu’da yaşamanın bedeli hep yüksek olmuştur. Anadolu, Bermuda Şeytan Üçgeni gibi bir coğrafyadır.
Tarihin en zor coğrafyasıdır. 3 kıtanın birleştiği bu coğrafyada bin seneden beri yaşayan milletimiz bedel ödemeden bir gün bile geçirmemiştir bu bin sene içerisinde. Bundan dolayı bundan sonra da bu tür saldırılar olmaya devam edecektir. Mesele bugün gerçekleşen saldırıların hedefinin yani IŞİD ve PKK saldırılarının senkronize saldırılar olması. İçerinden ve dışarıdan Türkiye’yi büyük bir kaos ve çatışmaya sürükleme politikasının artık başladığını göstermesidir.
Yine bu saldırılarda TSK ile ilgili istihbaratın NATO müttefikimiz ABD tarafından sağlandığına ve Amerikan askeri şirket elemanlarının saldırılarda operasyonel ve taktik rol aldıklarına dair ortada ciddi açıklamalar var. Bu açıklamalarla ilgili olarak hükümet şimdiye kadar tatmin edici bir açıklama yapmamıştır. Suriye’nin kuzeyinde bir Amerikan üssü yakınlarında Amerikan ordusu tarafından düşürülen SİHA’mızla ilgili de yeterli bir açıklamanın yapılmadığını ifade edelim.
Sadece SİHA’mızın terörle mücade için bölgeye yollanan düşürülmesi Türkiye’ye bir meydan okuma değildir. Bu SİHA’nın da değerinin 19 milyon dolar olduğunu ifade etmek istiyorum. Basit bir kayıptan bahsetmiyoruz, önemli bir kayıptan bahsediyoruz.
Gelinen noktalarda Türkiye’nin bu süreci durdurmak için muhakkak içeride ve dışarıda alması gereken bir dizi önlem bulunmaktadır. Bu önlemlerin başında silahlı kuvvetlerimizdeki emir komuta zincirinin tekrar kurulması gereği vardır.
Milli Savunma Bakanı’nın askeri hiyerarşinin bir numaralı ismi olduğunu biliyoruz. Sonra Genel Kurmay Başkanı ve kuvvet komutanları ayrı ayrı Milli Savunma Bakanı’na bağlılar. Böyle bir emir komuta olmaz. Yapılması gereken şey burada emir komutayı tekrar tesis etmek.
Askeri hastanelerin derhal açılması gerekiyor. İsviçre ordusunun askeri hastanesi varken her gün savaşan bir ordu olan gazi, şehit veren bir ordu olan TSK’nın askeri hastanesinin olmaması ve bu konuda direnilmesi cinayetle eşdeğerdir. Bırakın askeri doktorlar işlerini yapsınlar çocuklarımızı kurtarsınlar.
Bölgedeki sivil hastanelerde terör örgütüne sempati duyan sağlık personelinin gazi şekilde yatağında yatan askerlerimiz tarafından tehdit olarak algılandığına dair bilginin ortada dolaştığını biliyoruz. Şimdi, sosyal medyada gazilerimizin fotoğrafları dolaşıyormuş, hastanelerde çekilmiş. Bu ne biçim bir iştir? Bir asker yaralandığı zaman bile hastanede kendisini güven hissedemeyecekse biz bu çocuğumuz yüzüne nasıl bakarız? Artık bu konuda Erdoğan’ın ve yakınındakilerinin gereksiz direnci bırakması ve askeri hastanelerin derhal GATA başta olmak üzere kurulması şarttır.
Bu direncin arkasında bazı sağlık, ilaç firmalarının olduğuna dair duyumlar alıyoruz. Eğer böyle bir şey varsa Allah belanızı versin! Mehmetçiğin kanı üzerinden ticaret yapmayın.
Askeri yargının derhal oluşturulması gerekiyor. Bütün dünya ordularında askeri yargı varken Türk ordusu gibi içinde değişik terör ve casusluk örgütlerinin sızdığı, yüksek kademelere geldiği bir ordunun askeri yargısı olmaz mı? Hulusi Akar, ismini vererek söylüyorum, Hulusi Akar Milli Savunma Bakanı iken eski yüksek askeri idare mahkemesi üyelerini kabulünde Milli Savunma Bakanı olarak disiplin uçurumdan aşağı düşüyor dedi. Hadi yayınlayın bunu. Yer ve isim veriyorum. Bu Hulusi Akar neden askeri mahkemeler açılsın demiyor. Bunu yüksek askeri idare mahkemelerimizin eski üyelerine söylemek kolay. Gereğini yapın o zaman.
Yapılması gereken derhal ve derhal TSK’nın asker ihtiyacını karşılayacak bir yeni askerlik sisteminin oluşturulması gerekiyor. Bugün, dünyanın içine doğru hızla çekilmiş olduğu savaş sürecinde ve bölgedeki gerginlikler göz önüne alındığında asker sayımız Türkiye’yi savunmak için yeterli değil. Bu konuların nasıl bugüne kadar Zafer Partisi olarak ısrarla söylediysek ve gündemde tutuysak Türk milletinin gündeminde tutmaya devam edeceğiz. İktidarı da artık sorumluluk alıp bu konuda ciddi adımlar atmaya çağırıyoruz.
Bu sarmaldan çıkmanın yolu ne AKP Diyarbakır Milletvekili Ensarioğlu’nun Kuzey Irak kaynaklı bir televizyona yapmış olduğu açıklamada ifade ettiği gibi DEM ile görüşmek değildir. Diyor ki, “Duyumlarımız var. AKP – DEM’le görüşüyor” Ben de kişisel olarak görüşüyorum diyor. Ne AKP, DEM’le görüşmeli ne de DEM’le CHP görüşmelidir.
Yeni bir açılım sürecini aklınızın ucundan dahi geçirmeyin. Birinci açılımın Türkiye’ye çıkarmış olduğu maliyeti bu millet hafızasında yaşamaya devam ediyor.