Prof. Dr. Ümit Özdağ şöyle konuştu: Gaziantep’e bir gelişimde şehirde konferans vermek için Fatma Şahin’den salon rica etmişti arkadaşlar. Fakat reddetmiş. Onun üzerine uçakta karşılaşınca kedisine dedim ki, “Fatma Hanım, iktidara geldiğimizde sizin bize davrandığınız gibi davranacağız” Fatma Hanım’ın suratı asıldı. “Nasıl davranacağımızı anladınız, onun için suratınız böyle asıldı değil mi?” dedim.
Korkmayın, biz sizin gibi antidemokratik, baskıcı, dışlayıcı olmayacağız. Sizi de bizim yurttaşımız sayıyoruz. Keşke siz de muhalefeti bu ülkenin vatandaşları sayıp bütün milletin vergileriyle inşa edilen tesisleri babanızın malı gibi kullanmasaydınız. Bu alışkanlık haline gelmiş. Türkiye’yi kendilerinin zannediyorlar. Vatandaşı da tebaa zannediyorlar. Öyle de davranıyorlar. İnşallah buna son verilecek günler de gelecek.
İçinden geçtiğimiz yılları tarihte bir dönemle kıyaslamamız gerekiyorsa 1930’ların ikinci yarısının başlangıcına benzer günlerden geçiyoruz. 1935, 1936, 1937. Biliyorsunuz 1939’da 2. Dünya Savaşı çıktı.
Dünya yine küresel bir çatışmaya doğru ne yazık ki hızla ilerliyor. En kötü durum ihtimali üzerinden çalışılıyor. En kötü durum ihtimali ne yazık ki savaş. Avrupa’da birçok ülke Almanya, Fransa ve İtalya ve birçok ülke Ukrayna savaşının bitmesinden sonra Rusya’nın devam edeceğini varsayarak yeni bir atılıma yeni bir savaşa gireceğini varsayarak önemli tedbirler almaya, asker sayılarını, eğitimlerini artırmaya başladılar.
Türkiye’nin etrafındaki ateş çemberi çok daha tehlikeli hale geldi. Bu ateş çemberi öncelikle Türkiye’nin bir kuşatılmışlık içerisinde olduğunu gösteriyor. Trakya’dan başlayıp Ege adaları üzerinden devam eden oradan Kıbrıs’a, Kıbrıs’tan Suriye’nin kuzeyine, Irak’ın kuzeyine ve sonra Kafkaslarda Gürcistan’a geçen bir Amerikan askeri üs kuşatması Türkiye’yi adeta sarmış durumda.
Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin bu konudaki resmi görüşü bunun Türkiye’ye karşı bir kuşatma olduğu doğrultusundadır. Erdoğan bunu iki ayrı açıklamasında önce Ege’deki konuçlanmadan bahsederken Rusya’ya karşı olduklarını söylüyorlar ama yemezler diye ifade etti. Daha sonra da Suriye ve Irak’taki Amerikan üslerinin Türkiye’ye karşı olduğunu ifade eden bir yaklaşım içinde oldu.
Madem bunu biliyorsunuz o zaman dünyadaki gelişmelerin de ışığında içeride çok daha birleştirici bir çizgi izleyip hızla Türkiye’nin güvenliği için alınması gereken önlemleri almanız gerekiyor diye biz de iktidarı uyarıyoruz ve uyarmaya devam edeceğiz.
Silahlı kuvvetlerde emir – komuta birliği yoktur. Emir – komuta birliği sağlanmak zorundadır. 15 Temmuz’dan sonra orduyu birleştirmek değil adeta parçalamak için Genelkurmay Başkanını Milli Savunma Bakanına bağlayıp kuvvet komutanlarını da tek tek Savunma Bakanına bağlamak gibi tarihin en garip ve kabul edilemez sistemiyle orduyu savaştıramazsınız. Jandarmaya Türkiye’nin güçlendirilmesi konusunda tekrar silahlı kuvvetlerin bir parçası olduğu gerçeği kabul edilmeli.
Jandarmanın da bir ordu gibi savaşabilecek eğitimi alması yani eskiden olduğu gibi Jandarma subaylarının da harp okulundan mezun olmaları süreci başlatılmalıdır.
Askeri sağlık sisteminin hızla kurulması gerekiyor. Savaşan bir ordunun askeri sağlık sisteminin olmaması düşünülemez. Kuzey Irak’ta, Suriye’nin kuzeyinde yaralanan askerlerimiz buraya sivil hastanelere getiriliyor. Vicdanınız yok mu sizin? Sivil hastanelerde terör örgütüne müzahir sağılık personelinin yaralı yatan gençlerimizi taciz ettiği etmese bile bu potansiyelinin olmasının bilindiğinin yarattığı huzursuzluk var ortada.
Bunun akılla mantıkla izahı var mı? Biriniz kalkın da izah edin neden askeri sağlık sistemimiz yok? Bundan 20-22 yaşında çocuklar ölüyor, doğru düzgün tedavi alamadıkları, uzmanlaşmış harp cerrahlarının eline gitmedikleri için. Belki kesilmeyecek uzuvlar bu tür bir vaka ile ilk kez karşılaşılan sivil cerrah tarafından kesilmek durumunda kalınıyor. Böyle bir şeye nasıl müsaade ediyorsunuz? Kendi çocuklarınız olsa bunu yapar mısınız?
Askeri yargının disiplinin sağlanması için tekrar kurulması gerekiyor. Hulusi Akar, Milli Savunma Bakanıyken Milli Savunma Bakanlığında eski askeri yüksek idare mahkemesi hakimlerine, “Orduda disiplin uçurumdan aşağıya uçuyor” demişti. Neden kurmuyorsunuz askeri mahkemeleri?
Asker sayısının yeterli olmadığı ortada. Sınırlarımızı koruyabilecek asker sayısı mevcut değil. Batıdaki birçok birlik olması gereken sayının çok altında. Bütün güçlü birliklerimiz Irak ve Suriye’de. Türkiye’nin ve dünyanın içine gittiği durum silahlı kuvvetlerimizin güçlü olmasını gerektiriyor. Barış istiyorsan savaşa hazır olacaksın.
Düşman bize dört ana cepheden saldırmaya başladı bile Türkiye’yi iç karışıklığa sokmak için. Bir yandan FETÖ’nün açık kapalı devlet içerisinde yeniden tanzim oluşunun ve değişik arayışlar içerisinde olduğunu görüyoruz. Bir taraftan PKK/PYD’nin yapmış olduğu Suriye’nin, Irak’ın kuzeyindeki saldırılar 1992-1991 döneminde ulaşmış olduğu seviyenin bir benzerini tekrar denemeye çalıştığını gösteriyor. “Türkiye içerisinde hiç PKK’lı kalmadı, bu bizim başarımızdır” Hayır. Türkiye içerisinde PKK’lı sayısının azalması sizin başarınız değildir.
PKK, Suriye’nin kuzeyinde devlet kurma sürecinde olduğu için bütün elemanlarını Suriye’nin kuzeyine çekti ABD ordusunun desteği ile onları yenden eğitiyor da onun için yoklar. Millete yalan söylemeyin. Daha büyük bir saldırı için hazırlıklar yapıyorlar.
Son dönemde hilafet tartışmalarının Türkiye gündeminin parçası olamayıp yabancı istihbarat servisleri tarafından gündeme getirildiği, onların başı takkeli üstü cübbeli ama ruhları ajan olan elemanlar tarafından Türkiye’nin karıştırılmak için sahaya sürüldüğünü görüyoruz.
Kim, elinde bir flama, başında takke, sırtında cübbe ise Türkiye’nin hangi şehrinde sokağa “hilafet istiyoruz” diye çıkıyorsa bilin ki bir yabancı servisin elemanıdır. Türkiye’yi karıştırmak için sahaya sürülmüş alçaklardır. Her gün sınırlarımızdan bin ile bin 250 kişi arasında insan gücünün geçiyor ve Türkiye’ye yerleştiriliyor. Suriye’nin kuzeyinden dini bir grup PKK karşıtıymış gibi Türkiye’ye geçirilmiş, Gaziantep’e getirilmiş ve Gaziantep’te bir mahalleye yerleştirilmiştir. Sayıları 30 bin civarında.
Gaziantep, 2011’den beri sığınmacılar meselesinin ağır baskısı altındaydı. Gaziantep’teki belediyeler Gaziantep halkının parasını bu şehirdeki sığınmacılar için harcadılar. Türk halkının vergileri, Gazianteplilerin hakkı olan paralar sığınmacılar için harcanıyor ve bu politikalar da Gaziantep’i yeni göçlerin çekim merkezi haline getiriyor.
“Gaziantep’e gelin, biz size kırtasiye de veririz, çanta da veririz, sosyal yardım da yaparız, gelin” şeklinde yapılan, izlenen bir politika var. Eğer Gaziantep’in sığınmacılar için bir çekim merkezi olmaktan çıkarılmasını istiyorsanız, Orta Doğu’dan ipini koparanın elini kolunu sallayarak Gaziantep’e yönelmesini bu cazip politikaları durdurmak istiyorsanız yapabileceğiniz tek şey Mart 2024 seçimlerinde oyunuzu Zafer Partisi’ne vermektir.
Zafer Partisi’ne vererek bu politikaları değiştirmezseniz kentinizde bugün sayısı 800 bini aşan sığınmacı ve kaçakların sayıları artmaya devam edecek. Zafer Partisi’nin adayını seçerseniz Zafer Partisi’nin yöneteceği Gaziantep, belediye kaynaklarından sığınmacılara bir gram yardım yapılmayacak.
Sığınmacılara Gaziantep’te iş yeri açma izni vermeyeceğiz. Açılmış olan kaçak iş yerlerini kapatacağız. Bu ülkeye geçici sığınmacı olarak gelmiş kişinin bu ülkede ticaret yapmaya hakkı yoktur. Suriyeliler de burada kaldıkları sürece alışverişlerini Türk esnaftan yapsınlar. Bu şehir yıllardan beri bunca insana bakıyor, besliyor, büyütüyor, tedavi ediyor ama alışverişe gelince Suriyeliden alışveriş yapıyor.
Yok öyle şey! Bu şehre şükran borçlu olmanız lazım. Gaziantep’te aslında ırkçı tutumu da kınıyoruz. Sığınmacılara belediye belirli sosyal tesisleri, parkları gösterecek bunları siz kullanabilirsiniz diye ama bunun dışında Gazianteplilerin vergileriyle inşa edilmiş olan diğer sosyal tesisler, parklar, bahçeler sığınmacılar tarafından kullanılamayacak. Zafer belediyeleri bu kentin de en büyük belalarından olan uyuşturucuya karşı büyük bir savaş açacak. Sevgili Gaziantep basını, sizler de dahil olmak üzere uyuşturucu konusunda susuyor.
Uyuşturucu bu kentin en büyük belalarından bir tanesidir. Çocuklarınızın, torunlarınızın uyuşturucu tehdidi altında olmasından canınız sıkılmıyor mu? Uyuşturucunun sığınmacılarla birlikte arttığını sizler de görmüyor musunuz? Gaziantep halkı kahraman bir halktır, adı gazi. Yeter artık, ona baskı yapacaksın, buna baskı yapacaksın, ona şantaj yapacaksın, bunu korkutacaksın… Bu arada da şehriniz elinizden alınacak. Sığınmacılara konuşma, onları eleştirme… Eski Halep Belediye Başkanı “Halep’te geçmişte yaşadığımı Gaziantep’te geleceğinde görüyorum” dediği zaman emniyette ifadeye çağrıldı.
Adam söyledi bunu. Gaziantep’in geleceğine biçtikleri bu pay. Ya buna itiraz edeceksiniz hep birlikte itiraz edeceğiz, bize biçilmek istenen kötü kadere Gaziantep olarak “hayır” diyeceğiz ya da Allah korusun bu kent çok kötü günler yaşayacak. Bu kötü günlerin yaşanmaması için Türkiye’de iktidar değişene kadar Gaziantep’te Zafer yönetimi Gaziantep’in sığınmacılarla, uyuşturucuyla mücadele edebilmesi için bir platform kuracak. Her ilçede her mahallede spor tesisleri kurup atanmayan öğretmenleri bunların başına atayıp gençlikle uyuşturucu arasına bir spor bağı, duvarı öreceğiz.
Gaziantep için yapacağımız çok şey var. Bütün bunlar için Gaziantep Büyükşehir Belediye Başkanlığına Mehmet Pamuk’u aday gösteriyoruz. İlçe adayımızı da burada bir büyük toplantıyla gerçekleştireceğiz.