Yaptığı yazılı açıklamada "Ey sendikalar ne zaman eyleme katılacaksınız?" diye soran Şahbaz şunları ifade etti:
"AKP hükümetleri tarafından uygulanan ekonomik politikaları nedeniyle geniş halk yığınlarının maruz kaldığı sefalet bırakınız yoksulluk sınırını açlık sınırının bile altında kalmıştır.
Birleşik Metal İş Sendikasının yayınlamış olduğu rapora göre Ağustos 2024 için açlık sınırı 19 bin 504 lira, yoksulluk sınırı 67 bin 465 lira olarak gerçekleşmiştir. Asgari ücretin 17.002 lira olduğu gerçeği, karşı karşıya kaldığımız tablonun ağırlığını göstermektedir. Bu ağır ekonomik tablonun en çok etkilediği kesimler emekleriyle geçinmek zorunda kalan işçi ve emekçilerdir"
SENDİKAL BÜROKRASİ OYALAMAKTAN VAZGEÇMELİDİR
Tam da bu noktada beklenen işçi ve emekçilerin haklarını korumak ve genişletmek için var olan sendikaların, sendika konfederasyonların harekete geçmesi beklenir. Türk-İş, Hak-İş ve DİSK’in 9 Temmuz’da yaptıkları ortak açıklama tüm emekçiler tarafından ilgiyle karşılanmış ve emekçilerin birliği için önemli bir aşama olarak görülmüştü. Ancak yapılanlar sadece bir açıklama ile sınırlı kalması; AKP hükümetine cesaret vermiş, emekçiler için ise hayal kırıklığı olmuştur.
Şimdi sormak gerekir; ey sendikalar, ey işçilerden kesilen aidatlarla zevk sürenler ne zaman harekete geçeceksiniz? Ne zaman işçilerin taleplerini sahipleneceksiniz?
Sonuç almaktan uzak, üretimden gelen gücü kullanmamakta ısrar eden “eylemler” ise sadece tabandan gelen sıkıştırmaları önlemek ve geçiştirmekten başka bir anlam taşınamadığını herkes biliyor. Sendikal bürokrasi oyalamaktan vazgeçmelidir
Nitekim Türk İş’in vergide adalet ve insanca yaşanacak ücret için 24 Eylül’de yaptığı 1 saatlik iş bırakma eyleminde de benzer bir yasak savmamanın ötesine geçmemiştir. Mücadeleci Sendikacıların öncülük ettiği eylemlere katılım tam olurken, sarı sendikacıların eylemi baltaladığı iş yerlerinde ise yaprak kımıldamadı. Az çok eylemlerin hayata geçtiği her yerde işçilerin öfkesi hükümete yönelmiş, “Hükümet istifa” sloganları en çok atılan slogan olmuştur. Sermaye ve hükümetle iç içe olan Türk İş bürokrasi eylemi daha çok Kamu İşyerlerinde göstermelik basın açıklamaları ile sınırlandırması, sermaye ile sendikal bürokrasi arasındaki ilişkinin niteliğini göstermektedir.
İŞ BAŞA DÜŞMÜŞTÜR
Türkiye’de ücretliler 2019 yılında milli gelirin yüzde 31,4’ünü alırken bu oran 2021’de yüzde 27’ye düştü. Şirketlerin milli gelirden aldığı pay ise son iki senede yüzde 42,9’dan 47’ye yükseldi. Bugün ise bu uçurum daha da büyümüştür. Enflasyonun sebebi olarak işçi ücretlerinin gösterilmesi, tam da gerçeği perdelemektir. Eğer öyle olsaydı işçinin milli gelirden aldığı pay azalmazdı. Hayat pahalılığı, satın alma gücümüzdeki gerileme, adaletsiz vergi sistemi, kamu iş yerlerinde ücret dengesizliği, işsizlik ve güvencesiz çalıştırma vb sorunlarla boğuşmak zorunda kalmazdık.
Tablo bu kadar açık ve bu kadar ağırken, sendikal bürokrasinin vurdumduymazlığı ihanet boyutuna ulaşmıştır.
Tüm iş kollarından tüm işçi ve emekçiler olarak; sendika konfederasyon ayrımı yapmadan; birleşmek ve sermaye hükümetinden de sermaye koltuk değneği olan sendika bürokrasisinden de kurtulmalıyız. Beklemek ve olanı biteni izlemenin zamanı geçmiştir. İnsanca bir yaşam, Yoksulluk sınırının üzerinde bir ücret, Yoksulluk sınırının altına ücretlerden vergi alınması için, Sermayeden servet vergisi alınması için, birleşelim ve kazanalım.
26 Eylul 2024 21:11