“İNSANİ KAYGILAR VE TÜRKİYE’NİN ÇIKARLARI, SURİYE’DE İKİ ÖNEMLİ İLKEMİZ OLMALIDIR”
“Ülkemizin dış politikasının çok önemli iki ayağı vardır. Birincisi kendi çıkarlarımız. Türkiye'nin çıkarları. İkincisi de insani kaygılarımız. Yani dünyanın neresinde olursa olsun ‘Önce insan’ diyebilmemiz. Bu iki önemli ilkeyle mutlaka hareket etmek gerekir. Burada ne olursa olsun, nereden bakarsak bakalım, ‘Önce insan’ dememiz lazım. Ve bizim Türkiye olarak en çok dikkat etmemiz gereken konu, yeni bir insanlık trajedisinin olmaması, yeni bir göç dalgasının olmaması… Yani Suriye ile alakalı meseleleri değerlendirirken, Türkiye'de hükûmetin attığı ya da atmadığı her adımda, ‘Ben sivil insanların ölmesine sebep oluyor muyum?’ Veya ‘Ben yeni bir göç dalgasını tetikleyecek bir işe sebep oluyor muyum?’ Buna bakması lazım şu andaki hükûmetin. Çünkü kendi açımızdan baktığımızda en önemli konular bunlar. Tabii ki Türkiye'nin hudut güvenliği önemli. Tabii ki Suriye'deki nihai yapı önemli. Bütün bunlara dikkat etmek gerekiyor. Ama bu sıcak gelişmelerde iki konu çok önemli.”
“DEMOKRASİDE AZINLIK HAKLARI DA KORUNMALIDIR”
“Suriye rejimi aslında bir azınlık rejimi. Yani Suriye'de yaşayan bir azınlığın çoğunluğa tahakküm ettiği bir rejimden bahsediyoruz. Tabii ki demokraside azınlık hakları da korunmalıdır. Eğer rejimin mensup olduğu azınlık, ‘Ya bizim haklarımız ne olacak?’ diye düşünüyorsa, onların da haklarını gözetecek, onların da yönetimde adil bir şekilde söz sahibi olacağı bir Suriye'yi mutlaka hedeflemek gerekiyor. Böyle baktığımızda o hedefe ulaşmak için ne yapmak gerekiyor? Öncelikle Suriye'deki çözüm için mutlaka Suriye'deki farklı grupların angaje edileceği bir iç diyalog sürecine ihtiyaç var. Yine çok önemli iki komşu, Türkiye'nin ve İran'ın içinde olduğu ama aynı zamanda maalesef uzaktan ya da yakında gelip Suriye'ye müdahil olan Amerika ve Rusya'yla da mutlaka konuşuyor olmak gerekiyor. Türkiye, İran, Amerika, Rusya'nın bir masada oturup beraberce çalışması gerekiyor. Ama aynı zamanda Suriye içerisindeki farklı grupların, farklı yapıların da bu sürecin içerisine şöyle ya da böyle katılması gerekiyor.”
“ÇEŞİTLİLİĞİN YANSITILDIĞI BİR YÖNETİM SİSTEMİNİ MUTLAKA SURİYE'DE HEDEFLEMEK GEREKİYOR”
“Bizim DEVA Partisi olarak görmek istediğimiz Suriye toprak bütünlüğü olan, Suriye'de yaşayan tüm insanların temel hak ve özgürlüklerinin yaşandığı, çoğulcu bir demokrasiyle Suriye halkının yönetime, arzularının, iradelerinin yansıdığı bir Suriye. Biliyorsun Suriye'de etnik bir çeşitlilik var, farklı farklı dinler var, mezhepsel çeşitlilik var. Dolayısıyla bütün bu çeşitliliğin yansıtıldığı bir yönetim sistemini mutlaka Suriye'de hedeflemek gerekiyor.”
“AMERİKA KENDİ ASKERLERİNİN CANINI TEHLİKEYE ATMADAN, YPG VE PYD’Yİ KULLANMAK İSTİYOR”
“Amerika’nın Suriye’de YPG, PYD gibi bir derdi olduğunu düşünmüyorum. Onların derdi; ‘Ruslar burada var, Suriye'yi Ruslara bırakmayalım, biz de orada olalım’. Yani Rusya'yı dengeleyici şekilde bir varlığımız olsun. İki, İran üzerinden Suriye ve Lübnan'a uzanan o ‘Şii Hilali’ etki hattını silahlı unsurlarla durduralım, engelleyelim, zorlaştıralım. Üç, bu işten İsrail'in çıkarı ne? İsrail'in çıkarı gereği şunu yapalım, bunu yapalım… Amerika'nın derdi bu. Şimdi kendi askerlerinin canını tehlikeye atmadan, başka silahlı unsurları kullanarak, kendi hedefleri doğrultusunda iş yapıyor Suriye'de. Bunu görmek lazım. Yoksa Amerika'nın gidip de kimseye, ‘Gel kardeşim ya biz seninle bu topraklarda yaşıyoruz yüzlerce yıldır, gel oturalım, konuşalım. Sen benim şöyle kardeşimsin, böyle kardeşimsin, sen benim yol arkadaşımsın’ falan… Amerika'nın böyle bir derdi yok. İşine ne geliyorsa onu yapıyor ve işine kim geliyorsa da onu kullanıyor.”
“BU COĞRAFYADA YAŞAYANLARIN ÖNCELİKLE BİRBİRLERİYLE KONUŞUP BİRBİRLERİYLE GÜVEN İNŞA ETMESİ LAZIM”
“Hiç kimsenin Amerika'nın Suriye'deki varlığına güvenerek bir şey yapmaması lazım. Çünkü bugün var olurlar, yarın yok olurlar. Afganistan'da bunu yaptılar. Afganistan'dan bir anda, birkaç haftada nasıl çekildiler, nasıl boşalttılar? Son kalkan o Amerika'nın askeri uçağının kanatlarından sarkan, tekerlerine yapışırken aşağı düşüp ölen Afganları unutmayalım. Yani bu coğrafyada yaşayanların öncelikle birbirleriyle konuşup birbirleriyle güven inşa etmesi lazım. Elinin adamına değil, aynı coğrafyada yaşayanların öncelikle birbirleriyle daha çok konuşması lazım, birbirleriyle güven inşa etmesi lazım ve bölgenin sorunlarını oturup beraberce çözmek için gayret göstermeleri lazım.”
“İSRAİL’LE TİCARET KONUSUNDA YALAN ÜSTÜNE YALAN SÖYLEDİLER”
“Yani diyorlar ki, arkadaş mesele Filistin de olsa ben anlamam, beni protesto edeni atarım içeri. Ne demişler bunlar Allah aşkına ya? Ticaret yapmayın demişler. Hükûmet de ne diyor? Yapmıyoruz diyor. Peki sizin neyinize güveneceğiz? Önce ne dediler bunlar? ‘Ticaret var ama sadece Filistinlilere gidiyor’ dediler. Ortaya çıktı ki hayır, İsrail’le de ticaret yapılıyor. Yalan bir. İki, dediler ki ‘Biz devlet olarak yapmıyoruz ki özel sektör ticaret yapıyor’. Yok, devletin de yaptığı ortaya çıktı; yalan iki. Üçüncüsü ‘Hiç yapmıyoruz’ dediler, ‘Kestik artık’ dediler. Yine ticaret olduğu ortaya çıktı. E yalan üstüne yalan; demek ki insanlar inanmıyor artık.”
“ELEŞTİRİRSEN MESELE FİLİSTİN DAHİ OLSA İÇERİYE ATARLAR”
“‘Sen İsrail'le niye ticaret yapıyorsun?’ diye soruyor oradaki vatandaşımız… Genç insanlar bunlar… Apar topar, yaka paça götürüyorlar… Gözaltı yetmiyor; tutuklanıyorlar. Üstelik bir de bu başörtüsüyle alakalı… Yani ben önce okudum, inanamadım başörtüsü yırtılması, kesilmesi falan… Sonra öğrendim ki bugün üç kişi açığa alınmış, ceza infaz memurlarından üçü açığa alınmış. Adalet Bakanı'ndan bugün açıklama geldi. Demek ki olmuş bir şeyler yani. Bu ayıp bir şey ya… Yani bir zamanların 28 Şubat iklimine isyan olarak ortaya çıkan başörtüsü mücadelesiyle insanların desteğini alıp da iktidar olmuş bir insanın Cumhurbaşkanlığı döneminde başörtüsüyle Filistin meselesini protesto eden gençlere bu yapılır mı ya? Yazık değil mi ya? Mesele ne Filistin ne şu ne bu… Mesele, sen cumhurbaşkanına laf edemezsin kardeşim. Cumhurbaşkanına söz söyleyemezsin… Onu eleştiremezsin… Eleştirirsen mesele Filistin dahi olsa içeriye atarlar seni, uğraş dur çıkacağım diye… Mesele bu…”
“PUTİN’İN EKİBİ EKONOMİ YÖNETİMİNE KIKIR KIKIR GÜLDÜ”
“Enflasyon ne zaman patladı? Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemi, yani başkanlık sistemi başladıktan hemen sonra patladı. O gün bu gündür de düşmüyor. Yeni arkadaşlar, yeni ekonomi yönetimi iş başına geldiğinde enflasyon yüzde 38'di. Tarih ne? Tarih Haziran. 1 Haziran'da iş başına gelmediler mi? Haziran ayının enflasyonu, yani... Haziran sonunda açıklanan enflasyon yüzde 38. Ondan sonra artmış, artmış, artmış, artmış. Ya siz ne yapıyorsunuz bu dönemde? Siz yeni ekonomi yönetimi değil misiniz Allah aşkına? Göreve gelmişsiniz, 13 ay boyunca enflasyon artmış, artmış. Şimdi indi, indi, indi dediğiniz enflasyon ne? Yüzde 47. Zaten yeni ekonomi yönetimi geldiğinde 38'di… Biz geldik, 34 yıllık yüksek enflasyonu 2 yılda tek haneye indirdik. Hatta geçen sosyal medyada gördüm, çok üzüldüm ya. Yani bir toplantıda Putin'e soruyorlar. Türkiye'yle ilgili bir soru geliyor. O da diyor ki, ‘Evet’ diyor, ‘düşmüş’ diyor. ‘Yüzde 80'den yüzde 50'ye düşmüş’ diyor. Ön sırada olan bütün ekibi başlıyor gülmeye kıkır kıkır yani şimdi. Yani enflasyonu neymiş, 47'ye düşürdük diye bunu başarı diye anlatıyorlar.”
“AĞZINIZLA KUŞ TUTSANIZ ENFLASYONU TEKRAR TEK HANEYE İNDİREMEZSİNİZ”
“Çünkü hep söylüyorum, hukuk olmadan ekonomi olmaz. Hukuk olmadan... ekonomi düzelmez. Ağzınızda kuş tutsanız, bu enflasyonu siz tekrar tek haneye indiremezsiniz. Çünkü bizim bu iki arkadaşımızın, yani Cevdet Bey'in ve Mehmet Bey'in yetki alanı çok çok sınırlı.”
“BEN EKONOMİYİ YÖNETİRKEN, ÖZEL SEKTÖR ÇALIŞANI SIFIR ARABAYI 8 AYDA ÖDÜYORDU”
“Bakın daha iki hafta önce bir taziye ziyaretinde özel sektörde çalışan bir arkadaşın bana ifadesi… Dedi ki ‘Ben sizin döneminizde, siz ekonominin başındayken maaşımla sıfır bir araba aldım ve sekiz ay taksitle rahat rahat ödedim’ dedi. Ben bugünkü maaşımla yeni bir arabanın hayalini bile kuramıyorum dedi. Satın almak için önemli olan refah. Ve bütün bunlar olduğu sürece, ekonomi bu şekilde yönetildiği sürece ne asgari ücretlimizin ne emeklimizin yüzü gülmez bu ülkede…”
“50+1 MECBURİYETİ OLDUĞU SÜRECE SİYASİ BİRLİKTELİKLERLE SEÇİME GİTMEK GEREKİYOR”
“2. Olağan Büyük Kongre’mizde bir çağrıyla bir irade ortaya koymuştum biliyorsunuz. Bu neyin iradesi? Bir yanda artık ülkeyi kesinlikle yönetemeyen, hiçbir sorunu çözemeyen bir iktidar bloğu var. Bir tarafta da ana muhalefet var, CHP var. ‘Biz ülkeyi artık bu iki tercihten birine mecbursunuz durumundan kurtarıp, bu iki tercih arasında sıkışmışlıktan kurtarıp yeni bir yol, yeni bir tercih oluşturmak zorundayız’ dedik. Biz DEVA Partisi olarak bu yeni tercih olmaya talibiz. Bunun için her türlü hazırlığımız hazır, kadrolarımız hazır. Ama bu yolu yürürken de ‘Ülkenin yarınlarında buluşabileceğimiz bütün siyasi partilerle, ülkenin yarınlarında uzlaşabileceğimiz münferit siyasi şahsiyetlerle de beraber bu yolu yürümek istiyoruz’ dedik. Çünkü mevcut Anayasa geçerli olduğu sürece, 50 artı 1 mecburiyeti olduğu sürece partiler ancak birlikteliklerle başarılı olabiliyorlar. Bizim illaki birlikteliklerle bu seçime gitmemiz gerekiyor.”
“BAŞKANLIK SİSTEMİYLE ÜLKENİN SORUNLARI ASLA ÇÖZÜLEMEZ”
“Mevcut başkanlık sistemiyle ülkenin sorunlarının asla çözülemeyeceğini hep söylüyoruz. Tam altı buçuk yıl oldu, altı buçuk yıl, yedi yıla doğru gidiyoruz. Son yedi yılda Türkiye'de fakirlik, fukaralık arttı mı? Arttı. Enflasyon arttı mı? Arttı. Eğitim sistemi bozuldu mu? Bozuldu. Sağlık sistemi mi? Gittikçe çöküyor mu? Çöküyor. Hangi sorunu çözdük Türkiye'de? Demek ki bir kişiye bütün yetkiyi ver, gücü ver, o bir kişi de sorunları çözsün. Olmuyor. Bir ülkenin sorunlarını çözmek güçlü kurumlarla olur. Bağımsız bir yargıyla ve ekonomi tarafında bağımsız kurumlarla çözülür, o kurumlar arasındaki eşgüdümü sağlamayla çözülür. Bir kişi bütün yetkiyi alıyor, kafasına eseni yapıyor, tek imzayla her şeye karar veriyor, olmuyor işte.”