Ahmet Davutoğlu kimi muhbirlikle suçladı?
Siyaset, 08 Haziran 2020 14:41Gelecek Partisi Genel Başkanı Ahmet Davutoğlu, "Bakın bugünlerde iktidar ekranlarında dolaşan ünlü bir 28 Şubatçı var. CHP'li Berberoğlu’nun mahkumiyetine yol açan, Suriye halkına giden yardımları küresel odaklara iştiyakla koşarak ihbar eden yerli bir muhbirdir kendisi." dedi.
Ahmet Davutoğlu, haftalık gündem değerlendirmesinde Ayasofya’nın yenide ibate açılmasıyla ilgili iktidar cephesinden gelen açıklamaları yorumladı.Davutoğlu "Kutsallarımıza, ortak sembollerimize sıkıştığınızda kullanacağınız bir kart muamelesi yapmaktan vazgeçin. Öncelikle şunu açıkça ifade edelim, Ayasofya sizin elinizde bir malzeme, bir araç veya bir pazarlık kartı değildir” diye konuştu. Davutoğlu’nun konuşmalarından bazı başlıklar şöyle:
AYASOFYA...
AYASOFYA...
Bakın bu Türkiye’nin tanıdığı ve bildiği bir hikayedir. Onyıllardır sıkışan, toplumla duygudaşlığı zedelenen, toplumsal desteği azalan her iktidar ya bir kutsal mekanımızı ya da bir ortak değerimizi keşfederek, araçsallaştırmaya yöneliyor. Kutsallarımıza, ortak sembollerimize sıkıştığınızda kullanacağınız bir kart muamelesi yapmaktan vazgeçin.
Öncelikle şunu açıkça ifade edelim, Ayasofya sizin elinizde bir malzeme, bir araç veya bir pazarlık kartı değildir. Siz Ayasofya’yı bir kart olarak görebilirsiniz ama Ayasofya bizim için öncelikli olarak fethin sembolüdür. İki de bir iktidarların sıkıştıklarında kitleleri etkilemek için gündemlerine aldıkları pazarlık kartı değildir. Olmamalıdır.
Mesele elbette Ayasofya’nın tekrar mescid yapılması değildir. Ayasoyfa mescid olarak açılacaksa açılır. Ancak bunun bir tezgah olduğunu söyleyen Cumhurbaşkanı’dır, Öyle üç yıl beş yıl önce de değil. Daha geçen sene söyledi bunu.Önce sayın Cumhurbaşkanı çıksın Ayasofya’nın açılmasının niçin tezgah olduğunu millete açıklasın.Ardından bu tezgâhın nasıl bozulduğunu da bizlere bir anlatsın. Sonra, oturur, Ayasofya’nın açılması konusunu hep beraber konuşuruz."
MİLLETVEKİLLERİNİN CEZAEVİNE GÖNDERİLMESİ İKTİDARIN TIKANMASINDAN"
ktidar ve ortağı bugün veya yarın yapılacak yanlışlar, işlenecek cürümler, millet ve demokrasi aleyhine atılacak adımlar konusunda bizleri hiç yanıltmıyorlar. Ne zaman bu iktidarın olumsuz bir şey yapacağına dair bir spekülasyon olsa, ne zaman bu iktidarın yine demokrasiye ve adalete kast edecek bir adım atacağına dair tartışma olsa, çok geçmeden, birkaç gün içerisinde, bu kötü niyetlerini herkes duyuyor ve daha da kötüsü bu adımları atıyorlar. Yapmazlar diyoruz, yapıyorlar.
O kadar da olmaz diyoruz, daha kötüsü oluyor. Bakın daha geçen hafta gerçek normalleşme, siyasetin normalleşmesidir demiştik. Daha bizim bu cümlelerimiz ağzımızdan çıktıktan birkaç gün sonra siyaseti gerecek, demokrasiyi ve adaleti ayaklar altına alacak, son tahlilde siyasetin alanını ve meşruiyetini biraz daha daraltacak şekilde milletvekillerini cezaevine gönderdiler.
Milletvekillerinin cezaevine gönderilmesi bir adalet arayışından değil tamamen artık siyaset üretemeyen, bu ülke için taş üstüne taş koyamayan iktidarın tıkanmasından dolayıdır. Çünkü bu iktidar ve ortaklarının siyasete dair kurdukları her cümle ya adliyeyle ya da cezaeviyle bitmektedir.
MUHBİR...
Yıllarca milletvekillerinin kürsü dokunulmazlığını savunan, siyasetçilerin ifade özgürlüğünün genişlemesi için çalışan Erdoğan ve AK Parti, maalesef bugün koalisyon ortaklarıyla elele vererek, siyaseti en fazla baskılayan, milletvekillerini en fazla hapse gönderen bir iktidara dönüşmüş durumdadır. Erdoğan’ın kendisi ile ilgili yasaklar sona ersin ve milletvekili olsun diye düzenleme yapan bir Meclis’ten tekrar hapishaneye vekil gönderme rekoru kıran bir Meclis’e geçiyor olmamızın vebali AK Parti’nin boynuna asılacaktır.
Bakın bugünlerde iktidar ekranlarında dolaşan ünlü bir 28 Şubatçı var. CHP milletvekili Berberoğlu’nun mahkumiyetine yol açan, Suriye halkına giden yardımları küresel odaklara iştiyakla koşarak ihbar eden yerli bir muhbirdir kendisi. Bu yerli muhbir tüm hayatı boyunca ülkemizi bir gün Pekin’e, diğer gün Moskova’ya ihbar etmiş, nerede millet aleyhine bir faaliyet varsa ömrünü orada harcamış, her türlü zulmün yılmaz savunucusu olmuş bir isimdir.
İktidar bu yerli muhbiri çok seviyor. Bu muhbir aynı zamanda, bir taraftan Çin’in Doğu Türkistanlı kardeşlerimize yaptığı zulümlerin savunucusu diğer taraftan zalim Esed’in Türkiye tanıtım mümessilidir. İşte bu yerli muhbir 13 yıl önce de televizyon televizyon dolaşıp AK Parti’nin kapatılması ve Erdoğan’ın yargılanması için yargıya yaptığı başvuruyu anlatıyordu; bugün ise iktidar televizyonlarında bir başka partinin kapatılması gerektiğini savunuyor.
Bu AK Parti-MHP ve Vatan Partisi koalisyonu Türkiye’yi bir askeri nizamiye, milletimizi hizaya sokulması gereken kalabalıklar, devleti ise askerî harekât komutanlığı zannetmektedirler."
KREDİ MUSLUKLARINI AÇARAK SORUN ÇÖZÜLMEZ"
Öncelikle şunu açıkça ifade edelim, Ayasofya sizin elinizde bir malzeme, bir araç veya bir pazarlık kartı değildir. Siz Ayasofya’yı bir kart olarak görebilirsiniz ama Ayasofya bizim için öncelikli olarak fethin sembolüdür. İki de bir iktidarların sıkıştıklarında kitleleri etkilemek için gündemlerine aldıkları pazarlık kartı değildir. Olmamalıdır.
Mesele elbette Ayasofya’nın tekrar mescid yapılması değildir. Ayasoyfa mescid olarak açılacaksa açılır. Ancak bunun bir tezgah olduğunu söyleyen Cumhurbaşkanı’dır, Öyle üç yıl beş yıl önce de değil. Daha geçen sene söyledi bunu.Önce sayın Cumhurbaşkanı çıksın Ayasofya’nın açılmasının niçin tezgah olduğunu millete açıklasın.Ardından bu tezgâhın nasıl bozulduğunu da bizlere bir anlatsın. Sonra, oturur, Ayasofya’nın açılması konusunu hep beraber konuşuruz."
MİLLETVEKİLLERİNİN CEZAEVİNE GÖNDERİLMESİ İKTİDARIN TIKANMASINDAN"
ktidar ve ortağı bugün veya yarın yapılacak yanlışlar, işlenecek cürümler, millet ve demokrasi aleyhine atılacak adımlar konusunda bizleri hiç yanıltmıyorlar. Ne zaman bu iktidarın olumsuz bir şey yapacağına dair bir spekülasyon olsa, ne zaman bu iktidarın yine demokrasiye ve adalete kast edecek bir adım atacağına dair tartışma olsa, çok geçmeden, birkaç gün içerisinde, bu kötü niyetlerini herkes duyuyor ve daha da kötüsü bu adımları atıyorlar. Yapmazlar diyoruz, yapıyorlar.
O kadar da olmaz diyoruz, daha kötüsü oluyor. Bakın daha geçen hafta gerçek normalleşme, siyasetin normalleşmesidir demiştik. Daha bizim bu cümlelerimiz ağzımızdan çıktıktan birkaç gün sonra siyaseti gerecek, demokrasiyi ve adaleti ayaklar altına alacak, son tahlilde siyasetin alanını ve meşruiyetini biraz daha daraltacak şekilde milletvekillerini cezaevine gönderdiler.
Milletvekillerinin cezaevine gönderilmesi bir adalet arayışından değil tamamen artık siyaset üretemeyen, bu ülke için taş üstüne taş koyamayan iktidarın tıkanmasından dolayıdır. Çünkü bu iktidar ve ortaklarının siyasete dair kurdukları her cümle ya adliyeyle ya da cezaeviyle bitmektedir.
MUHBİR...
Yıllarca milletvekillerinin kürsü dokunulmazlığını savunan, siyasetçilerin ifade özgürlüğünün genişlemesi için çalışan Erdoğan ve AK Parti, maalesef bugün koalisyon ortaklarıyla elele vererek, siyaseti en fazla baskılayan, milletvekillerini en fazla hapse gönderen bir iktidara dönüşmüş durumdadır. Erdoğan’ın kendisi ile ilgili yasaklar sona ersin ve milletvekili olsun diye düzenleme yapan bir Meclis’ten tekrar hapishaneye vekil gönderme rekoru kıran bir Meclis’e geçiyor olmamızın vebali AK Parti’nin boynuna asılacaktır.
Bakın bugünlerde iktidar ekranlarında dolaşan ünlü bir 28 Şubatçı var. CHP milletvekili Berberoğlu’nun mahkumiyetine yol açan, Suriye halkına giden yardımları küresel odaklara iştiyakla koşarak ihbar eden yerli bir muhbirdir kendisi. Bu yerli muhbir tüm hayatı boyunca ülkemizi bir gün Pekin’e, diğer gün Moskova’ya ihbar etmiş, nerede millet aleyhine bir faaliyet varsa ömrünü orada harcamış, her türlü zulmün yılmaz savunucusu olmuş bir isimdir.
İktidar bu yerli muhbiri çok seviyor. Bu muhbir aynı zamanda, bir taraftan Çin’in Doğu Türkistanlı kardeşlerimize yaptığı zulümlerin savunucusu diğer taraftan zalim Esed’in Türkiye tanıtım mümessilidir. İşte bu yerli muhbir 13 yıl önce de televizyon televizyon dolaşıp AK Parti’nin kapatılması ve Erdoğan’ın yargılanması için yargıya yaptığı başvuruyu anlatıyordu; bugün ise iktidar televizyonlarında bir başka partinin kapatılması gerektiğini savunuyor.
Bu AK Parti-MHP ve Vatan Partisi koalisyonu Türkiye’yi bir askeri nizamiye, milletimizi hizaya sokulması gereken kalabalıklar, devleti ise askerî harekât komutanlığı zannetmektedirler."
KREDİ MUSLUKLARINI AÇARAK SORUN ÇÖZÜLMEZ"
Basına yansıyan açıklamalara bakılırsa Hazine ve Maliye Bakanı hala yabancı merkez bankaları ile sözüm ona “swap konusunda teknik çalışmalar” sürdürmeye devam ediyor. ABD, AB, Japonya ve İngiltere Merkez Bankalarından yüz bulamayan, içerde millete dış mihraklar masalı anlatan iktidar şimdi de “teknik çalışmalar yoğun biçimde devam ediyor” laflarıyla durumu idare etmeye çalışıyor. Niçin siz bir günde halledilmesi gereken, geçmişte hiçbir sorun çıkmayan basit bir Swap işini bile beceremiyorsunuz?
Dünya yıllardır ekonomiyi canlandırmak adına benzeri görülmemiş bir bol likidite politikası uygularken, bizim Merkez Bankamız neden sahip olduğu rezervleri arka kapı politikaları ile eritmiştir? Merkez Bankası’ndan yapılan son açıklama ile 20 milyar TL’lik “yatırım taahhütlü avans kredisi” kullandırılacağı duyuruldu.Merkez Bankası’nı böylesi bir yola sokan iktidar “ülkemiz açısından kritik önemde olan seçilmiş sektörlerdeki yatırımların” destekleneceğini söylemektedir. Buradan iktidara sesleniyorum. Yapmayın. Yazıktır, günahtır. Büyük hata içindesiniz!
Merkez Bankası’nın verdiği para, tasarruf kaynaklı değil dışsal paradır. Miktarı çok artarsa sistemin dengesini bozar. Ekonomide etkisi uzun süre devam edecek bir tahribata yol açacaksınız. Bu iş, borsa simsarı kafasıyla, finansal mühendislik tasarımına benzemez. Ekonomideki olumsuz gidişi sürekli "küresel piyasalardan gelen döviz ataklarına, sözde dış mihraklara" bağlamayı bırakıp bir iç muhasebe yapın. Dış mihrak sözü içerideki beceriksizliğin itirafıdır. Her başarısız yönetimin sığınağıdır. “Kredi ver de nasıl verirsen ver” kafasıyla sisteme empoze edilen akıldışı politikalar, bazı bankaları yabancı para mevduatlarda minimum miktar ve vade uygulamasına zorluyor.
Bankacılıkta kredi musluklarını açarak tüm sorunların çözülebileceğini zanneden Çinli politikacılar, ekonomiyi sürdürülebilir talebe dayanan büyüme modelinden uzaklaştırıp tamamen banka kredilerine bağımlı hale getirdiler.
Dünya yıllardır ekonomiyi canlandırmak adına benzeri görülmemiş bir bol likidite politikası uygularken, bizim Merkez Bankamız neden sahip olduğu rezervleri arka kapı politikaları ile eritmiştir? Merkez Bankası’ndan yapılan son açıklama ile 20 milyar TL’lik “yatırım taahhütlü avans kredisi” kullandırılacağı duyuruldu.Merkez Bankası’nı böylesi bir yola sokan iktidar “ülkemiz açısından kritik önemde olan seçilmiş sektörlerdeki yatırımların” destekleneceğini söylemektedir. Buradan iktidara sesleniyorum. Yapmayın. Yazıktır, günahtır. Büyük hata içindesiniz!
Merkez Bankası’nın verdiği para, tasarruf kaynaklı değil dışsal paradır. Miktarı çok artarsa sistemin dengesini bozar. Ekonomide etkisi uzun süre devam edecek bir tahribata yol açacaksınız. Bu iş, borsa simsarı kafasıyla, finansal mühendislik tasarımına benzemez. Ekonomideki olumsuz gidişi sürekli "küresel piyasalardan gelen döviz ataklarına, sözde dış mihraklara" bağlamayı bırakıp bir iç muhasebe yapın. Dış mihrak sözü içerideki beceriksizliğin itirafıdır. Her başarısız yönetimin sığınağıdır. “Kredi ver de nasıl verirsen ver” kafasıyla sisteme empoze edilen akıldışı politikalar, bazı bankaları yabancı para mevduatlarda minimum miktar ve vade uygulamasına zorluyor.
Bankacılıkta kredi musluklarını açarak tüm sorunların çözülebileceğini zanneden Çinli politikacılar, ekonomiyi sürdürülebilir talebe dayanan büyüme modelinden uzaklaştırıp tamamen banka kredilerine bağımlı hale getirdiler.
Siyaset, 08 Haziran 2020 14:41
Yorumlar (0)
Kalan karakter : 450
Gönderilen yorumların küfür, hakaret ve suç unsuru içermemesi gerektiğini okurlarımıza önemle hatırlatırız!