Bu mu Türk'ün ahlakı?
Siyaset, 14 Ocak 2025 10:07CHP Genel Başkanı Özgür Özel, "Tayyip Bey 21 yıl önce pazara çıkmış. 21 yıl önce... Diyor ki, "Benim sırtımda küfe var." "Özgür Bey'in sırtında küfe yok ki" diyor. Küfe dediği milletin verdiği yetki" dedi. Özel, MHP'lilerin kollandığına dair örneklerle yargıdaki çifte standarda da dikkat çekti, Devlet ve hürmeten devletimiz dokunmaz, Tayyip Bey onlara dokundurtmaz. Bu mu hukuk devleti? Bu mu ahlak? Bu mu töre? Bu mu Türk'ün ahlakı? dedi.
Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Genel Başkanı Özgür Özel, partisinin grup toplantısında açıklamalarda bulundu.
CHP, toplantı öncesi partililere kırmızı kart dağıttı. Özel, geçen hafta, "Seçimi getirene kadar Erdoğan'a kırmızı kartı gösteriyoruz" diyerek, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'a kırmızı kart gösterdi.
Özgür Özel'in açıklamaları şöyle:
Dinleyenler, hepinizi Türkiye'nin birinci partisi Cumhuriyet Halk Partisi adına saygıyla selamlıyorum. Yeni bir yılın ikinci haftasını tamamladık.
Geçtiğimiz hafta Konya'da, Mersin'de, İzmir'de, memleketim Manisa'daydık. Tüm baskılara rağmen halka hizmet eden belediyelerimizin halktan gördükleri büyük teveccühü yıl sonunda raporlaşan anketlerde görmüş, toplam 414 belediyemizden halkın memnuniyetinin Türkiye ortalamasında yüzde 58 noktasında olduğunu büyük bir memnuniyetle takip etmiş, Sayın Erdoğan'ın yaptırdığı ölçümlerde bu durumun birkaç puan daha CHP lehinde görüldüğünü, iktidar partisi kulislerinden yazan arkadaşlardan okumuş, öğrenmiş ve bir yandan da sahada belediye başkanlarımızın halka dokunan, çocuğa dokunan, kadına dokunan, yoksullukla savaşan, halkçı belediyecilik uygulamalarının nasıl sıcak bir karşılık aldığını sahada da görme imkanı bulmuştuk.
Elbette sorunlar çok. Sorunları çözmek için mücadele, hizmet üretmek için kaynak, iktidarın derinleştirmeye çalıştığı zorluklara karşı hep birlikte çözüm üretmek üzere yeni bir haftaya başlamak üzereyken hepimiz, dün yeni bir gündemle, suni bir gündemle, aslında gündeme kurulan ve belediye başkanımıza kurulan bir kumpasla uyandık hep beraber.
Sabahın 4.30'unda Beşiktaş Belediye Başkanımız Rıza Akpolat'ın resmi ikametgahı, kanunsuz şekilde görevlendirilmiş polisler tarafından kırılırcasına çalındı. Sevgili anneciği, yaşlı anneciği kalp çarpıntılarıyla kapıya koştu. "Aç, yoksa kırarız." dediler. "Dur evladım, kırma, açtım." dedi, açtı. "Rıza nerede?" "Rıza yok, babası hasta, Balıkesir'e gitti." Annesi biliyor oğlunu. Annesi bizi biliyor. Biz bizi biliyoruz. "Arayayım oğlum, gelsin Rıza." dedi. "Dur, dur, sen söyleme. Biz ararız, giderler, alırlar." falan.
Bu sefer Balıkesir'deki adrese baskın ve o bildiğiniz malum görüntüler. Adeta düşman hukuku. Şimdi, bugün İstanbul'daki belediye başkanlarımız, arkadaşlarımız dün önerdiler. Grubu gidip Beşiktaş'ta mı yapsak? Beşiktaş Belediyesi'ne gitsek, grup toplantısını önünde mi gerçekleştirsek diye? Fena fikir değildi. İyi bir cevaptı. Dikkatleri oraya toplardık. Ama acaba bu atama, bu haksız, hukuksuz işlere kalkışanlar, bu belediye başkanımıza karşı iftira atanlar, soruşturmayı başlatanlar, sabah 4.30'da gidenler, görüntüleri kanallara servis edenler zaten bunu istemiyorlar mı?
O yüzden Beşiktaş'la dayanışmamızı dün ilk önce Ekrem Başkanımız hızlıca Ankara'ya geldi. Öğlen 2.00'de birlikte çıktık. Kurumsal tavrımızı, yaklaşımımızı ortaya koyduk. Merkez Yönetim Kurulu toplantımız bitti. Akşam 6.00'da atladım, Beşiktaş'a gittim. Kar altında, buz altında, sokaklara sığmayan, hepinizin izlediği o görüntülerle Rıza Akpolat'ın şahsında aslında seçme hakkına sahip çıkan, demokrasiye sahip çıkan, kentine sahip çıkan Beşiktaşlılarla buluştum. O konuşmayı orada yaptım. Gece yarısı 2.00'de buraya geldim. Şimdi, o konuşulmasın istediklerini konuşmaya, üstünü örtmeye çalıştıklarının üstünü açmaya ve biz Beşiktaş operasyonuyla acaba bu zamların, bu geçim sıkıntısının, bu sürecin üstünü örtebilir miyiz?
Elbette Beşiktaş'ta konuşacağız. Elbette yargıyı konuşacağız. Elbette yargının siyasallaşmasını, Milliyetçi Hareket Partisi'nin bu işin ne tarafında olduğunu, hangi ilişkilerin, hangi bağların kurulduğunu da konuşacağız.
MİLLETİN BAĞRININ YANDIĞI YERE BAKIYORUM BEN
Ama Recep Tayyip Erdoğan hiç umutlanmasın ki 1 Temmuz 2024'te köprü geçişlerine yüzde 100 zam yaptıktan sonra 6 ay geçmeden tekrar zam yapıp 15 Temmuz Şehitler Köprüsü'ne yüzde 213, 15 liradan 47 lira. Fatih Sultan Mehmet, aynı oran, 15 liradan 47 lira. Yavuz Sultan Selim yüzde 128, 35 liradan 80 lira.
Osmangazi yüzde 174, 290 liradan 795 lira. 1915 Çanakkale Köprüsü yüzde 168, 295 liradan 790 liraya çıktığını, yüksek hızlı trenin Ankara-İstanbul 430 liradan 780 lira. Konya 200 liradan 360 lira. Eskişehir 225 liradan 390 lira. Konya-İstanbul 630 liradan 1.140 liraya çıktığını, Ticaret Bakanı'nın "Enflasyon üzerinde zam yapan fırsatçılar var." dediğini, Tayyip Erdoğan'ın "Faiz zam yapanları boykot yapın." dediğini, TÜİK'in, Tayyip Bey'i üzmeyen istatistik kurumunun yüzde 44 enflasyon açıkladığı yerde, asgari ücrete yüzde 30 zam verdikleri yerde. Emekliye yüzde 11 zam verdikleri yerde, yüzde 168'leri, 213'leri,yüzde 80'den aşağıya zam yapmadığında bu boykot bekleyenleri, bu milletin nasıl boykot edeceğini, onlara ne söyleyeceğimizi durdurmak için "Hadi bakalım bir operasyon yaptık. Gelin orada boğulun. Vatandaşın sorununu konuşmayın."
Vatandaşa bunu yapanın yanına kâr bırakırsak namerdiz. Susmayacağız, konuşacağız, konuşacağız. Çıldırmışlar. Akıllarını oynatmışlar. Endazeyı şaşırmışlar ve dönüyor dolaşıyor, efendim kendisi salon adamı. Hava sıcaklığı içeride 27 derece değilse kızıyorlar. Beyefendi 27 derece sıcakta karşısında atadıkları il başkanı, il yönetimi, ilçe başkanları, delegeleri oturuyor, kendini alkışlatıyor.
Devletin uçan saraylarıyla uçuyor, en güzel araçlarıyla geziyor, kendini, kendi seçtiklerini, atadıklarını alkışlatıyor. Ne sokaktan haberi var, ne pazardan haberi var, ne kasaptaki, ne manavdaki yangından, ne cüzdandaki yangından, ne mutfaktaki yangından haberi var.
Sonra ben yılbaşından beri 14 günde 11 şehre gitmişim. Gittiğim yerde gördüysem kuyumcuya, kasaba girmişim. Dana kıymayı, altını, fırında simitin fiyatını sormuşum, hesap yapmışım. Bana oradan laf atıyor, "O işleri bırak da bu işlere bak." diye. Vallahi de billahi de senin dediğin yere değil, milletin bağrının yandığı yere bakıyorum ben.
ASGARİ ÜCRETLE GEÇEN OCAKTA 5 ÇEYREK ALTIN ALIRKEN BUGÜN 4,5 ÇEYREK ALTIN ALIYOR
Bu asgari ücret, bunu 2023'te 3 ay gezdiren, 2002 ile 2024'ü karşılaştıran, sokak sokak gezen örgütüme, ondan bir çalışan grubumuza teşekkür ediyorum. Ama asla durmayacağız. Bakın, verdiği asgari ücret, geçen seneki o kötü 17.002 liralık asgari ücret geçen ocakta 5 çeyrek altın alırken bugün 4,5 çeyrek altın alıyor.
Kayıp yarım çeyrek altın. Bakın geçen yıl asgari ücretlinin en çok canının yandığı, enflasyon artacak diye bir kuruş zam yapmadıkları, 17.002 liralık asgari ücretle bir yıl geçinmeye zorladıkları, aralık geldiğinde ocak parasıyla 17.000 liranın 9.000 liralara düştüğü asgari ücreti geçen sene 5 çeyrek altın alıyordu. Bugün verdiği 22.104 lira 4,5 çeyrek altın alıyor. Cumhuriyet tarihinde ilk kez devlet aldığı bir kararla zam günü cebe para koymak yerine cepten para çalmıştır. Yarım çeyrek altın 2.500 liradır. Her asgari ücretlinin bir sene öncesine göre bile kaybıdır. Geçen sene beğenmediğimiz, haklı olarak isyan ettiğimiz 17.000 lira asgari ücret 57 kilo dana kıyma alıyordu.
Bu sene 22.000 lira asgari ücret 37 kilo dana kıyma alıyor. Dana kıyma üzerinden 20 kilosunu çaldılar asgari ücretlinin. Çok sevdiği simit hesabında geçen ocağın asgari ücreti geçen ocakta 1.700 simit alırken bu senenin asgari ücreti bu ocakta 1.470 simit alabiliyor. 230 simit parası kayıp. Diğer taraftan en az bu kadar, hatta bağrı daha yanık bir grup var. O da emekli maaşı, en düşük emekli maaşının geldiği nokta. 2002 yılında 8 çeyrek altın alan emekli maaşı bu seneki yapılmayan, aslında üzerine hiç vazife olmayan, yetkisi olmayan, haksız ve hadsiz bakanın "14.500, 14.400 küsur lira yapıyoruz." dediği en düşük emekli maaşı, bu hafta Meclis'te görüşülecek.
Dedikleri rakam olduğunda 3 çeyrek altını zor alıyor. 3 çeyrek altın 15.000 lira, 14.500 verelim diyorlar. Emeklinin Tayyip Erdoğan'ı iktidarda tutma maliyeti ayda 5 çeyrek. Beğenmedikleri Ecevit hükümeti, koalisyon hükümeti 8 çeyrek veriyordu. O günkü hesapla 1,5 asgari ücretle en düşük emekli maaşı. Bugünkü kötü hesapla 33.000 lira olması lazım. 12.500 lira veriyor.
57 kilo dana kıyma alabilen emekliye 24 kilo dana kıyma parası veriyorlar. 33 kilo kayıp. 1.285 simit alabilen emekliye 964 simit parası veriyorlar. 321 simit kayıp. Ve rakam böyleyken, hal böyleyken halen daha bana diyor ki: "Bırak" diyor, "kasap kasap, sarraf sarraf gezip hesap yapmayı, şuna cevap ver, buna cevap ver."
SALON ADAMI OLDUN
Tayyip Bey, madem öyle söyledin, gel sen önce şuna cevap ver. Ben dedim ki: "Tayyip Bey, sen salon adamı oldun. Sıcak seviyorsun. Biz -17'de miting yapıyoruz emeklilerle, sen sıcaktan bize sövüyorsun. Pazara gidebiliyor musun?" dedim. Yok. "Çarşıya çıkıyor musun?" Yok. "Sokakta var mısın?" Yok. Size soruyorum, Tayyip Bey pazara gidebilir mi? Bakın, gider. Ne zaman gitmiş ben çok merak ettim. Ben dedim pazara gidemezsin, bana diyor ki, hatta sınıf arkadaşı İstanbul'da dedi ki: "Erdoğan bu pazara gelemez." Vallahi videosu var. Adı belli, cismi belli. "Benim" diyor, "sınıf arkadaşım bu pazara gelemez." diyor.
O da diyor ki: "Ben her zaman halkın arasındayım, pazardayım. Özgür Özel beni pazara davet etmiş. Onunla harcayacak zamanım yok." Demedim. "Bir çık." dedim. Diyor ki: "Hep pazardayım." Dedim ki arkadaşlara: "Bir bakın, bir yıl önce çıkmamış. 3, yok. 5, yok. 10 yıl yok. Ya bulun." dedim. "Mutlaka bir pazara çıkmışlığı vardır." Bu Meclis'in fotoğraf muhabiri, üstat Mustafa İstemi bir fotoğraf paylaştı. Tayyip Bey 21 yıl önce pazara çıkmış. 21 yıl önce. Bakın, 21 yıl önce haberin altında filede yazanlar var. Pazardan 1 kilo çilek almış, 2 kilo salatalık, 3 koli yumurta, 1 kilo kayısı, 2 kilo soğan, 5 kilo karpuz, 10 tane simit almış. Ne ödemiş o gün? 29,90 TL. Bugün aynı file, aynı file, aynı pazara gittik, fiyatlara baktık, o fileyi hesapladık. 144 TL. 21 yıl önce kendi başbakanlığının başında 29,90, 30 TL'ye dolan file 21 yılda 40 kat zamlanmış, 40 kat. Tayyip Erdoğan'ın "Pazardayım." dediği bu. Onu "Pazara çıkamaz." diyenler biliyorlar 20 yılda pazarın 40 kat zamlandığını, o yüzden "Gelemezsin." diyorlar. Şimdi Sayın Erdoğan'a soruyorum, geçen sefer "Gel beraber gidelim." dememiştim, öyle anlamışsın. Var mısın? 21 yıl önceki fileyi ben tutayım, sen doldur, hesabı birlikte yapalım. Pazara çıkacak yüzün kalmış mı bir görelim hep beraber. O yüzden öyle bir noktadayız ki, artık mızrak çuvala sığmıyor. Hani gel tartışalım diyeceğim, yapacak hali yok. Rakamlar ortada. Diyor ki, "Benim sırtımda küfe var." "Özgür Bey'in sırtında küfe yok ki" diyor. Küfe dediği milletin verdiği yetki.
MİLLET KÜFEYİ SIRTINA VERDİ ŞİMDİ "TAŞIYAMAM" DİYOR
Sen millete giderken "Hayat pahalılığını düşüreceğim. Verin yetkiyi, döviz nasıl düşürülür? Enflasyon nasıl düşürülür? Hayat pahalılığıyla nasıl mücadele edilir?" dedin. Milletten ikinci turda, ittire kaktıra, bir sürü pazarlıkla, anlaşmayla ama en sonunda milletin takdiriyle, millet küfeyi senin sırtına verdi. Şimdi "Taşıyamam" diyor.
Şimdi ona emekli, asgari ücretli, çiftçi, esnaf ağır geliyor. Ama yük taşımada öyle hani yaşından bilmem neden derdi yok. Yükün ne olduğuna bağlı olarak senden benden kuvvetli. Örneğin bu sene, büyük şirketlerin, ki 43 büyük şirket var, yol yapan, havaalanı yapan, hastane yapan, köprü yapan, geçit yapan, bu 43 büyük şirketin 37'si 0 lira vergi verdi. Kırk haramiler, 0 lira. Beşli Çete, 0 lira vergi verdi. Ama Erdoğan onlar için yine bütçeye 701 milyar lira para koydu.
Vazgeçilecek kurumlar vergisi karşılığı. Bunlara verilecek destekler, teşvikler ya da ödemesi gerektiği halde silinecek vergileri için 701 milyar. Bu salondaki emeklilerin, yetmez, Türkiye'deki bütün emeklilerin maaşlarını bir asgari ücret yapmak için, bu senenin rakamlarıyla, en kaba saba hesaplandığında en çok 400 milyar para lazım. Türkiye'deki bütün emekliler bir yana, onun kırk haramiler bir yana. Onlara bulduğunun yarısını size bulmuyor. Ayrıca, ayrıca asgari ücrette bugün 22.000 lira yaptı. Biz 24'e göre hesaplamıştık, 24 de yapmadı 22 yaptı. Üzerine her bir SGK'lı için işverene 1 ile 10 arasında olana 8.000 lira teşvik verse, yani asgari ücret net üzerinden kabaca alana 30, verene 22 olsa, bunun maliyeti 300 milyar lira bu sene.
O 400'ün üstüne 300'ü de koy, bütün emekliler ve bütün asgari ücretlilerin yüzünün gülmesi için lazım olan parayı sadece zengin müteahhitler için ayırıyor. O yüzden "Para yok, imkan yok. Küfe ağır, taşıyamıyorum. Küfe sende değil bende." demeye gerek yok. Bugün bunun üstüne 1.8 trilyon kur korumalı mevduatı da koyunca 2,5 trilyon liraya emeklisi, çalışanı, bunun yanında alamadıkları desteklemeleri alacak olan Rize'deki çaycısı, kanunda denenin beşte birini koymuş.
Ordu'daki fındık üreticisi, Gaziantep'teki fıstık üreticisi, Manisa'nın üzümcüsü, Trakya'nın ve İç Anadolu'nun buğday üreticisi, Çukurova'nın pamuk üreticisi, hepsinin istediğini versen, esnafın Tarım Kredi'ye olan, esnafın esnaf kefaleti olan borçlarının bütün faizlerini silsen, Türkiye'deki kişilere ait kredi kartlarının belli bir yere 50 bin liraya kadarkilerin tüm faizlerini silsen, yıllara bölsen bu para etmiyor.
O yüzden bu ülkenin parası var, bu milletin parası var. Ama arkasında duracak bir cumhurbaşkanı yok. Zenginlerin tarafında duran, garibana sırtını dönen bir cumhurbaşkanı var. Sorun burada. Utanarak ifade etmem gereken bir diğer husus...
Uludağ'da pazar gezerken arkada biri var dediler. Engelli arabasında bir kardeşim, onu iten yaşlı annesi. "Her şeyi konuşuyorsun." dedi. "Engelli maaşını da konuş." Türkiye'nin neresine gitsem bakım ücreti, engelli maaşları, yaşlılık ücretleri konuşuluyor ve şu anda utanarak ve özür dileyerek söylüyorum.
Yaşlılık aylığı 483 lira zamla 4664 lira olmuş. Biz 22 bine isyan ediyoruz ki etmeliyiz. 14 bine isyan ediyoruz, etmeliyiz. Yaşlı aylığı, kimler alıyor biliyorsun? Kara kuru teyzem alıyor evde tek başına. Sobaya atacak o kömürü bırak, odunu bırak, karton topluyor. Kara kuru bir teyze alıyor İki bastonla yürüyemeyen amcam alıyor bunu. 483 lira arttırmış, 4664 lira olmuş. Günlük yaptığı zam 16 lira. yüzde 40 ile 69 arası engelli maaşı 385 lira arttırdı. 3723 lira oldu.
Günlük zam 12 lira. Dul ve yetim aylığı ki bu para birden çok olunca bölüne bölüne parçalanıyor. 617 lira artışla 3647 lira olmuş. Günlük artış 20 lira.
İnsanlara bir günde bir simit parası artış yapmış. Oysa elektriğe, doğalgaza, suya ve iğneden ipliğe her şeye gelen zamlar ortada. Ekmeğe yüzde 25 zam geldi, ekmeğe yüzde 25. Ekmek zammını telafi etmiyor yaptığı günlük zam.
Ama maalesef ve maalesef bunların ortaya koydukları tablo, muhalefet partisi liderinin her ne kadar gelecek seçimlerde iktidarı almaya hazırlansak da, bu konularda kaynak ortada olsa da demin söylediğim, benim bile söylerken yüzümü kızartıyor.
Bu zammı ben söylemeye utanıyorum. Sen dinlemeye utanıyorsun. Bunlar bu sefalet parasını yaşlımıza, engellimize reva görmeye utanmıyorlar. Yazıklar olsun! Tabii öyle bir yere geldik ki, bir yanda bunları yapanlar. Öncelikle grubumuza şunu söyleyeyim, bu hafta Meclis'te en düşük emekli maaşı görüşülecek.
Grup başkanvekillerimiz titizlikle işin üstündeler. Grubumuz bütün bütçe boyunca bunları konuştu. Hazine Bakanı açıklama yaptı ve maalesef Türkiye'de bütün televizyonlar bakanın açıklamasını, ya bu iş bakanın işi değil ki, demek yerine "En düşük emekli maaşı 14.400 bilmem kaç lira oldu." diye alt yazı geçti.
Bunun için kanuni değişiklik gerekiyor. Şimdi bu bakanın söylediği lafı, güya Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi dedikleri bu tek adam rejimi gelirken biz diyorduk ki: "Ya bu kanunlar böyle olmaz, yanlış olur. Bakanlar hazırlar, meclise yollar. Milletvekilinin itibarı zedelenir. "Ben yaptım." diye yalan imza atar. Kanuna, anayasaya karşı muazza olur. Yapmayın." dedik, dinlemediler.
"Kanunları milletvekilleri verecek. Güçlü meclis." dediler. Bakan oradan küstah küstah rakam açıklıyor. Önlerine kağıdı koyuyor, kanun teklifi yazma yetkisi münhasıran sadece ve sadece milletvekilinde olduğu halde altını imzalıyorlar önlerine konulan kağıdın.
Ve şimdi bu meclisin onuruyla, haysiyetiyle oynamak üzere, bu meclisi bir kişinin atadığı bir atanmışa çiğnetmek üzere hazırlık yapıyorlar. Arkadaşlar bu sefalet maaşına karşı çıkacağız ve hem meclisin onuru için hem bu kadar emeklinin insanlık onuru için buna karşı en etkili mücadeleyi vereceğiz, itirazımızı bütün Türkiye'ye duyuracağız.
Buradan partisinin birikimini, parti yönetiminin ahlakını bu meclise yansıtan AK Parti'nin grup başkanına da sesleniyorum. Günü geldi mi kibirden yanınıza yanaşılmıyor. Şimdi bu meclisin itibarı o bakanın sözlerinin altında ezilecek mi yoksa en düşük emekli maaşı için başka önergelere oy verilecek mi görüyoruz. Ama yaptığı bir iş daha var. Bu meclis yeni yıla giderken içinde olumlu şeylerin de olduğu ama çok tehlikeli maddelerin de olduğu kanunlarla muhatap oldu. Grup başkanvekillerimiz her birisi kendi nöbet haftasında yakından izlediler, MYK'yı bilgilendirdiler. "Bu madde geçerse çok fena, büyük kamu zararı var. Şu maddede doğa katliamı var. Şu maddede şu mahsur var, bu maddede bu sorun var."
"Bu maddeleri çekerlerse olumlu maddeleri geçirtelim." Dört beş ayrı torbada dediler ki: "Muhalefeti dinliyoruz, uyarılarınıza hak veriyoruz. Bu maddeleri geri çekiyoruz." Diğer maddeler bizim ve diğer muhalefet partilerinin olumlu maddeler olduğu için, sakıncalı maddelerin çıkarılmasına vesile olduğu için yeni yıldan önce kanunlaştı.
"BU AHLAK DEĞİL"
Şimdi dokuz maddelik bir kanun geliyor. İçine emekli zammını koymuşlar. Geçmezse maaşlar ödenemez. Yanına sekiz tane muhalefetin itiraz ettiği, "Haklısınız, hak verdik, çıkarıyoruz." dedikleri o iğrenç sekiz maddeyi bu torbanın içine doldurmuşlar. Bu ahlak değil. 22 yıllık iktidar partisinin sözü bu olabilir, ahlakı bu olabilir. Ama bu meclisin bir ahlakı var. Burada verilen söz tutulur.
Yapmayacağım dediği şey yapılmaz. Millete karşı çünkü kumpas kurulmaz. Burada o maddeyi oradan çıkarıp buradaki maddenin içine eklemeyi yaptığında sen milletin vekilini kandırmıyorsun, milletin bizzat kendisini kandırıyorsun. Çünkü o vekil o eli kaldırmak için 100-110-120 bin kişiden oy aldı, geldi burada yemin etti ve AK Parti bu ahlaksızlığı, bu söz verip de tutmamayı, bu kumpası bu hafta mecliste hayata geçirmeye çalışacak.
Arkadaşlarımız da onlara ahlak nedir, söz nedir, erdem nedir, bir siyasi partinin diğer muhalefet partilerini kandırması, sonra seçimden sonra bunları yapması ki, öbür maddeler geçmese vatandaş mağdur olacak.
O kadar iyi niyetli bir çabayla doğayı korudular, halkı korudular, devletin çıkarlarını korudular. Dört gün sonra aynı çirkinliğe veya 14 gün sonra muhatap oluyor. Buradan kayda geçiriyorum. Tutanaklara kayda geçireceğiz. Düzelir düzelmez umurumuzda değil. Dünyayı yıkmışsınız milletin başına. Bir tuğla daha düşse ne fayda ne zarar. Ama günü geldiğinde açılıp da okunsun diye "AK Parti buna da tenezzül etti." densin diye bunu arkadaşlarımız kayda geçirecekler, ben de buradan kayda geçiriyorum.
YUSUN EMRE VAKFINDAKİ YOLSUZLUK
Şimdi, şimdi Beşiktaş'a yapılanlara yavaş yavaş gelirken birilerine yapılmayanı, millete yapılıp birilerine yapılmayanı bir gösterelim. 66 ülkede faaliyet gösteren Yunus Emre Vakfı var. Bu vakıfta yolsuzluk iddiaları ayyuka çıktı. Suç duyurusu yapıldı. Suç duyurusundan 3 gün sonra iki kişi istifa edip kaçıştı, sekiz kişi tutuklandı hapse atıldı. Suç duyurusundan bir gün önce de vakfın başkanı tabanları yağladı yurt dışına kaçtı. Toplam 700 milyon liraya karşılık gelen bugünkü parayla bir büyük yolsuzluktan bahsediyoruz. Vakfın başkanı Şeref Ateş, böyle AK Partilinin, böyle şeylisi fiyonklusu. "Kaç!" demişler, kaçtı yurt dışında. Aile Bakanı'nın ki kabinenin tek kadın bakanıdır.
Biz Cumhuriyet Halk Partisi olarak kadın bakanlara ve kadınla ilgili siyaset yapanlara hep özenli olduk, hep özenli olduk. Genel Kurul'da, bütçede ama Aile Bakanı'nın eşi Rahmi Göktaş ve MHP İstanbul Milletvekili Semih Yalçın'ın oğlu Abdullah Kutalmış Yalçın suç duyurusundan hemen sonra yargıdan kaçırılmak için, soruşturma açılmadan istifa edip kaçtılar. Böyle olunca aklanıyorsun. Sütten çıkmış ak kaşığa dönüyorsun. Kimse Semih Yalçın'ın oğlunun ya da bakanın eşinin peşinde değil yargı mercilerinde, soruşturma mercilerinde. Birkaç namuslu gazeteci ve buna itiraz eden sizler bizler dışında "E istifa etmiş bunlar, sorumlu değil."
Şimdi size göstereceğim belgelerle bir bakın bakalım gerçek sorumlu kimmiş neymiş. İlk kez altında imzalarıyla görüyorsunuz ki: Bir, Hazine ve Maliye Bakanlığı vergi denetmenleri, Vergi Kaçakçılığı Denetim Daire Başkanlığı Yunus Emre Vakfı'na yazar Ağustos ayında, yani istifa eden iki kaçak hala görevdeyken.
"Kurumumuz, kurumunuz hakkında müfettişliğimizce yürütülen incelemede gerçek bir mal ve hizmet alım satımına dayalı bir ticari faaliyetin olmadığı, komisyon karşılığı sahte fatura ticareti yapmak amacıyla faaliyet gösteren bir şirketten kurumunuza fatura kesildiği, şirketin adı yukarıda bahsi geçen Dolunay Records Müzik Video Prodüksiyon ve Yayın Ticaret LTD. ŞTİ. tarafından 2023 yılında kurumunuz adına düzenlenen fatura asıllarının, bu faturalara ilişkin ödeme belgelerinin, dekont, çek, ilgili yıllar yevmiye defterlerinin ibraz edilmesini istiyor."
Bakın, şimdi ibraz edeceğim. Bu arkadaşlar 3 gün önce istifa ettiler ya, sorumlulukları yok. Satın alma onay belgesi, 22 Mart 2024, Yunus Emre Vakfı yönetim kurulu kararı. İşin tanımı: Coğrafi İşaret Zirvesi Hakkında Alınacak Hizmet. İşin ortalama maliyeti 6 milyon 100 bin lira. Altına imza atanlar: Murat Çakır, tutuklu. Safiye Yurtseven, tutuklu, firari. Kutalmış Yalçın, Semih Yalçın'ın oğlu ne firari ne tutuklu, müstafi, istifa etmiş. Aktan çıkmış, sütten çıkmış ak kaşık.
MANGALDA KÜL BIRAKMAYAN BAHÇELİ
Rahmi Göktürk Bakanın eşi, soruşturma başlarken istifa etmiş. "Sütten çıkmış ak kaşık" imzaları var, "yapalım bu işi" diyorlar. İş yapılmış mı? Ahada yapılmış. Faturası, şirketi… Birisi 7 milyon vermiş. Birisi 7,5 milyon. 6 milyona işi almışlar. 5 milyon 6 KDV, 6 milyon. Diyor ki, soruşturmayı yapan, "Bu şirketin gerçek bir mal üretmeyip naylon fatura kestiği ve komisyon karşılığı ödeme aldığı." 6 milyon. Peki, faturayı kesmiş de para ödenmiş mi? Vakıfbank'ın dekontu, 6 milyon. Ödeme emrinin altında kimin imzası var? Ödenecek firmanın IBAN'ına kadar. Şeref Ateş, başkan, kaçak, firari. Safiye Yurtseven, tutuklu. Kutalmış Yalçın, başkan yardımcısı, istifa etmiş. Soruşturma başlayınca. Ne yazmışlar? "Acele" Vakıfbank şubesine. "Şubenizdeki bu hesap numarası, görülüyor, vadeli hesabımızdan 6 milyon da değil, 35,5 milyon lirayı bu şirkete ödeyin." IBAN aynı IBAN. Demek ki bu 6 milyonluk faturanın dışında başka faturalar da var aynı şirketin. 35 milyonu ödettirmiş.
Ödeme emri burada. 6 milyonluk faturanın ödenmişliği burada. Şimdi Sayın Bahçeli, attığını mangalda kül bırakmayan Bahçeli, hani Sinan Ateş'in eşi gitti de Cumhurbaşkanına ağladı. Cumhurbaşkanının gözü doldu. O hanımefendinin söylediği "o ikisi." Sinan Ateş'in anasının söylediği "o ikisi." Sinan Ateş ölmeden önce anasına dediği, "Benim kalemimi kırdı o ikisi.
"Beni temizletmeye uyuşturuculardan, torbacılardan adam arıyorlarmış. Kalemim kırıldı, hakkını helal et anneciğim." dedi Sinan Ateş. Anası, karısı bunu mahkemede de söyledi.
O ikisinden birinin eşini gözümüzün önünde Sayıştay'a seçtiniz. Diğerinin oğlunu Yunus Emre Vakfı'na koydunuz. Madde madde bunları Sayın Bahçeli'ye belgeleriyle bugün yolluyorum. Sayın Bahçeli'ye. Sayın Deniz Yavuzyılmaz bütün evrakları ulaştırdı. Bir dosya olarak yolluyorum. Hâlâ daha bu kişiler soruşturulmamışsa bu şu demek: Sen MHP'liysen, orada tepede bir yerdeyse, her türlü yolsuzluğa bulaş, her türlü pisliğin içinde ol. Devlet ve hürmeten devletimiz dokunmaz, Tayyip Bey onlara dokundurtmaz. Bu mu hukuk devleti? Bu mu ahlak? Bu mu töre? Bu mu Türk'ün ahlakı?
ÜLKÜ OCAKLARI NE ÖĞRETECEK?
Bir de, bir de, bir de Milli Eğitim Bakanlığı, Milliyetçi Hareket Partisi'nin gençlik örgütü olan Ülkü Ocakları ile protokol yaptı geçtiğimiz günlerde. Ne olacakmış? Ülkü Ocakları gidecek, okullarda eğitim verecek, gençleri eğitecek. Bu, bu hareketin iki yönü var. Ülkü Ocaklarının içinde geçmişte yetişmişlere, iyi niyetle gidenlere, bir ülkünün peşinde olanlara sözüm yok. Ama o ikisinin ya da son zamanlarda bir partinin, siyasi partinin genel başkanına tehditler savuranların, geçtiğimiz dönemlerde ne işlere bulaştıkları bilinenlerin, ne öğretecek bunlar?
Gençlere şey mi diyecekler? "Bir derneğe üye olabilirsiniz. Başkanınız bir gün yollarınız ayrı düşer, uyuşturucu çeteleri onu vurur, cesedi Ankara'nın önünde, ortasında durursa sırtınızı dönün. Bizim ahlakımız budur." Bunu mu öğreteceksiniz? "Bir tane tweet bile atmayız. Anasının yanına varmayız. Küçücük evladının başını dahi okşamayız. Çünkü emir büyük yerden, kurulan düzene uymadı. Bu namussuzluklara alet olmadı." mı diyeceksiniz? Ya da deyip "Memleket açlıktan kavrulurken biz, tam AK Parti düşerken tuttuk, kaldırdık. Onlar ders almak yerine bu millete ders vermeye, açlıkla terbiye etmeye, yoksullukla terbiye etmeye kalktılar. Oyunu aldığımız bu Antalya'da Toroslar'ın tepesindeki Yörük açlıktan kırılırken, biz sahte faturalarla 700 milyon para ödeyen kişi sadece ve sadece bizim genel başkan yardımcımızın oğlu diye sustuk. Siz de hırsızlığa susun, açları unutun, zenginleri savunun." mu diyeceksiniz?
Ben buradan ne diyeceğimizi söyleyeyim. Parti iktidar olacak. Bu konuda hiçbir kötülük bize engel olamayacak. O gün geliyor ve Cumhuriyet'in ikinci yüz yılında ilk seçimlerde bu parti iktidar olacak. Orada gölge bakan oturuyor. İktidar olduğumuzda kalksa gelse dese ki: "Bir protokol de gençlik kollarımızla yapalım Genel Başkanım. Bunlar geçmişte bunları yaptı. Bizim gençler gitsin, çocukları CHP'li yapsın." dese, demez de dese "Kardeşim sen işine baksana." derim.
Hele hele bugün mü? Bakan gibi bir durum olmaz da bugünkü hale bak. Okullar soğuk, okullar pislikten kırılıyor. Çocuklar aç, bu hâldeyiz. O gitmiş, ülkücü nesil yetiştirecekmiş. Ne biz, ne bir başkası. Cumhuriyet Halk Partisi iktidarında okula, Cumhuriyet Halk Partisi iktidarında kışlaya, Cumhuriyet Halk Partisi iktidarında ibadethaneye asla ve asla siyaset girmedi, girmeyecek de.
Millet 31 Mart'ta bir karar verdi. 47 yıl sonra partimizi birinci parti yaptı. Yenilmeyeceğini sanan, böbürlene böbürlene seçim seçim anlatan, "O zaman yendik, bu zaman yendik." diyen Erdoğan'ı 22 yıl sonra partisinin en başındayken, devletin de başındayken, kaymakamı kendine ilçe başkanı, valiyi il başkanı atamışken, TRT'yi, Anadolu Ajansı'nı partisine yanlamışken milletten aldığımız güçle, Türkiye İttifakı'yla, Türkiye'nin bütün demokratlarıyla omuz omuza yüzde 38 oyla Tayyip Erdoğan'ı yendik.
O günden bugüne hazmedemediği bu seçim başarısının üzerinden bir yandan Cumhuriyet Halk Partili belediyelere zorluklar çıkararak, kamu gücünü kullanarak sürekli işlerin kötüye gitmesini, CHP'nin bu kadar çok belediyeye hazırlıklı olmadığını, başarısız olacağını, bunun kendisine yarayacağını sanıyordu.
Anketler bizdekiler 58, ondakiler 60,5-61 memnuniyet gösteriyor. Belediye başkanlarımız sahada, başta söyledim, insana dokunuyor, kadına, çocuğa dokunuyor. Yoksullukla mücadele ediyor. Soğuk evi ısıtıyorlar, boş tencereyi kaynatıyorlar, veresiye defterini kapatıyorlar, aç olana sıcak aş yetiştiriyorlar. O yüzden de hayır dua alıyorlar, destek alıyorlar. Ne yapacağını bilemedi. Bir yandan belediyeleri silkeleyelim suyunu keselim, açıkta para bulununca haciz edelim, hizmet ettirmeyelim. Adeta hizmette yarışmak yerine arkadan çelme çakmaya, belediyenin hizmet aracının dönen tekerine somak sokmaya, var gücüyle hasetlik yapmaya devam ederken dün sabah Rıza Akpolat'ın evinin kapısı çalındı.
DÜN YAPILAN DÜŞMAN HUKUKU
Annesinin, annesini korkutmanın, annesinin yaşlı kadının aklını almanın pahasına o dediklerini yaptılar. Maksat Rıza başkanı şahsında partiyi, partinin belediyeciliğini itibarsızlaştırıp geçemediği, koşuda geçemediği rakibinin düşmesi için çelme çakıp oyun dışı işler yapıp bu operasyon ve benzer operasyonlarla kendilerini bu yarışta avantajlı değil, aklı sıra rakipsiz kılıp çeşitli adımlar atmaya çalışıyorlar.
Dün yapılan iş düşman hukukudur. Tayyip Erdoğan yıllarca görevini yaptı. Bir tane ihaleden dolayı ifadeye çağrılmadı. Oysaki İBB'de onun döneminde 300'den fazla soruşturma vardı. Çünkü belediye başkanı kanun gereği ihale sorumlusu değildir. Öyle olsa her sabah 300 belediye başkanı Türkiye'de ifadeye gider gelir. Çoğu haksız yere, çoğu bir kısmı haklı yere. Ama imzayı atan sorumlu olsun diye.
"Ben attım, hesabı o versin." olmasın diye kanuna konmuş. Belediye başkanının sorumlulukları belli, ihalelerdeki sorumsuzluğu belli. Onun sorumlu sıralı imza sahipleri var. Kaldı ki yapılan işte de bir usulsüzlük yok. Ama aldılar, kollarına polis soktular. Adliye muhabirlerine mesaj atıp "Şu saatte getiriyoruz, gelin görüntü alın." dediler.
Bunun kime ne faydası var? Masumiyet karinesi diye bir şey var. Kişinin itibarını zedeleyeceksin. Bundan 9 ay önce o kişi sandığa girmiş, hem de ilk kez değil, 5 yıl çalışıp gitmiş, 5 yılın sonunda kendisine Türkiye rekoru düzeyinde oy verilmiş.
31 belediye meclis üyesi var ya, hep birlikte seçime girdik. Sağdan soldan rakiplerimiz vardı. En iddialısı AK Parti ile MHP'ydi, Cumhur İttifakı'ydı. Kaç belediye meclis üyesi aldılar? Beşiktaş 31'de 31 belediye meclis grubunu CHP'ye vermiş. Bu ne demek? "Çok niyetlendin ama şu elini bir Beşiktaş'tan çeker misin? Bu belediyeden içeri burnunu sokmana izin vermiyorum." demiş. Öyle ya millet iradesi. Sana verildiğinde iyi oluyor da Beşiktaş'ta bize verildiğinde niye kötü olsun?
31'de sıfırı çekmişsin. Orada oturacağına, muhasebeyi kafanda yapacağına, bir hesap soracaksan Beşiktaş ilçe örgütüne, teşkilatına soracağına gelmiş Rıza Akpolat'a başarılı olmanın hesabını soruyor. Rekortmen olmanın hesabını soruyor ve sorulmaması gereken soruları dönüyor Rıza Akpolat'a soruyor.
Bu firma şimdi hem dün ortaya çıkan bazı şeyleri duyacaksınız. Bir de bu meclisin de alet edildiği yeni şeyleri duyacaksınız.
İHSAN AKTAŞ YORUMU
Bu firma yarın dün sabaha kadar İhsan Aktaş (Beşiktaş Belediye Başkanı Rıza Akpolat’ın gözaltına alındığı soruşturmada suç örgütü lideri olmakla suçlanıyor)
adında devlet katında itibarlı, meclisin, Devlet Hava Meydanlarının, dünya kadar KİT'in, Yargıtay'ın, Trabzon Belediye Büyükşehir'in, Elazığ'ın, Isparta'nın, dünya kadar AK Partili belediyenin işini yapan birisiydi.
İhsan Aktaş. En son Bahçelievler, AK Parti'nin belediyesidir. Bahçelievler Belediyesi'nin ihalesini 564 milyon TL'ye yeni almış. Ayrıca ilişki kurmaya çalışıyorlar ya Esenyurt'la. Esenyurt'un da ihalesini almış. Ama iki ay itiraz süresi beklenirken Esenyurt Belediyesi'ne kayyım atanmış, Ahmet Özel Silivri'ye yollanmış, yeni gelen kayyım incelemiş, mahsul görmemiş, 21. maddeyle bir ay uzatmasını vermiş.
1 Ocak'ta da onaylamış, hizmete başlatmış. Şimdi oraya yollanan CHP belediyelerini bu işin içine al, hepsini birbirine karıştır, Esenyurt'la bağdaştır, oradan gideyim Beşiktaş'a, oradan gideyim falanca yere mümkünse İBB'ye... Çünkü suçladıkları kişi ihaleyi açık yapmış dokuz firmayla. Birisi seçilmiş. İki aydır hiçbir şey yok. Süresi geçiyor. İmzayı atan, çalışmaya başlatan, atadıkları eski Beyoğlu Kaymakamı bir gecede vali yardımcısı yapıp Esenyurt'a kayyım atadıkları kişi. Soruşturacaksalar ona diyecekler: "Bu kişi niye yapıyor?" diye.
Beşiktaş'ta olan iş bu İhsan Aktaş, uzmanlaşmış bu işlerde. AKP demiyor, MHP demiyor, CHP demiyor, TBMM demiyor. Araç kiralama, çöp möp işlerini alıp duruyor. Bizim belediyeler bekleyip yazı yazmışlar bu kişinin. Çünkü biri demiş ki: "Bu terör örgütü üyesi olabilir." Rakiplerinden biri, bizim belediye yazı yazmış, devlete sormuş: "Bu kişinin bir mahsuru, bir irtibatı, bir iltisakı var mı?" diye Süresi içinde cevap yok. Yani demek ki mahsul yok, yapabilirsin demiş devlet. Şimdi bunun üzerinden bize yürüyorlar. Öyle bir şey geldi ki bu İhsan Aktaş'ın başka ne şirketleri var diye baktık. Zaten bir işin üstündeydik. Bakın neyi gördük, neyi yakaladık? Bir kez daha şaşıracaksınız...
Şimdi bunun üzerinden bize yürüyorlar. Öyle bir şey geldi ki bu İhsan Aktaş'ın başka ne şirketleri var diye baktık. Zaten bir işin üstündeydik. Bakın neyi gördük, neyi yakaladık. Bir kez daha şaşıracaksınız. Bu İhsan Aktaş'ın şirketi, İhsan Aktaş'ın şirketi bir ihaleye giriyor. Bu girdikleri ihalede yapmak istedikleri iş kendi deyimleriyle Ortadoğu ve Balkanların en büyük benzin istasyonunu açacaklar. En büyük benzin istasyonu. Şirketin adı Güven Elif Limited Şirketi ama esas İhsan Aktaş'ın şirketinin adı Elif LPG ve bu Elif LPG şirketi kuruluyor. Eylül, ekim, kasım, aralık bir benzin istasyonu açıyor ama istediğini alamıyor.
Benzin istasyonu burada. Çünkü ilçe belediyesinden, İstanbul Büyükşehir Belediyesi'nden bu arkadaki alanlara AVM'ler, araç yıkama istasyonları, eğlence alanları, arabalı sinemalar, Ortadoğu, Balkanların, Avrupa'nın en büyük benzin istasyon kompleksini açacak. Bu izni alamıyor.
Buranın izniyle sınırlı kalıyor. Bakın Güven Elif Otoyol İşletmeleri dün akşam 22:01'de aldık. İhsan Aktaş'a kayıtlı şu TEM'in üzerindeki yerden. Peki İhsan Aktaş arkadaki o büyük, devasa benzin istasyonunu açmak için belediyeyi, belediyeleri ikna edemeyince ne yapıyor dersiniz? Adamın teması çok. AK Parti'den birilerini buluyor. 4 Aralık, 12 Aralık 2024 Perşembe Resmi Gazete'de yayınlanmış. 4 Aralık gecesi Köy Kanunu görüşülürken, Köy Kanunu, araya son anda bir torba yasaya madde eklemişler.
Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı'nın görev yetkileri şunlardır diyor ya, oraya bu yeşil cümleyi eklemişler. Yeşil cümleyi okuyorum: "Akaryakıt ve sıvılaştırılmış petrol gazı istasyonları gibi alanlar ile ilgili her türlü ölçekteki planların yapılmasına ilişkin esasları belirlemek, bunlara ilişkin her türlü ve ölçekteki harita, etüt, plan ve arazi ve bunlara ilişkin her türlü ölçekteki harita etüt, plan ve arazi ve arsa düzenlemelerini gerektiğinde yapmak, yaptırmak, re'sen onaylamak." İhsan Aktaş denilen kişi istediği yerin etrafına Ortadoğu'nun en büyük benzin istasyon kompleksini yapmak için İstanbul'da belediyelerden ve TEM üstünde olduğu için karayollarından, karayollarından gördüğünüz izni almış.
Devamını alamadığı için, olmaz öyle şey dedikleri için hangi kapıyı çalıyorsa hepimiz biliyoruz ki bu mecliste Köy Kanunu'na paraşütle bu maddeyi gece yarısı ilave ettirmek olabilecek bir iş değildir bir kişinin bilgisi dışında.
O bir kişi en tepede oturan o bir kişi. Bunu bütün meclis biliyor. O yüzden, o yüzden şunu ifade etmeliyim ki ben siyasette şunu asla yapmam, yapmadım, yapmayacağım, yapmıyoruz: "Tencere dibin kara, seninki benden kara." yok.
Suçlu kimse biz hala başımıza dert diye, sorun diye söylenen İski skandalını ortaya çıkaran bizim belediye başkanımız, ihbarını yapan. Yalova'da belediye başkanımızı aldılar. Hakkındaki bütün olumlu bilirkişi raporlarına rağmen çoğunluk kendilerinde diye vekille 5 yıl Yalova'yı yönettiler. İhbarı yapan bizim belediye başkanımızdır. Suçlu varsa bizden ayrı dursun. Yolsuz varsa bizden ayrı dursun. Bu konularda tavizimizin olmadığını bilirsiniz.
Siyaset, 14 Ocak 2025 10:07
Yorumlar (0)