banner542

BİST
4.854,16
ALTIN
1.043,73
DOLAR
18,62
STERLİN
22,41
EURO
19,31

Eskiden çok meşhurdu bu tür haber yapmalar.

Sanal kahramanlar, bir bilenler oluşturup, iplerini kendi elinde tutarak Hacivat-Karagöz oynatmak olmamalıdır gazetecilik.

Çıkarsın, kendi fikirlerini, duyumlarını, analizlerini yazarsın, eleştirilerini kütür kütür yaparsın, milletin zekâsını test etmeden direk dalarsın konuya.

Evirip çevirmeye, kendine düşman kazanmamak, aldığın destek ve reklamdan olmamak için katakulliye gerek yoktur.

“Bu yazdıkların ne kardeşim? Biz sana elimizden gelen desteği veriyoruz, bu mudur yaptığın?” tepkilerine karşı “Vallahi ben yazmadım, gölge adam söyledi” karşılığı vermek en başta okuyuculara saygısızlıktır, enayi yerine koymaktır.

Kimse aptal değil, maşallah herkes abdal artık.

Siyasi spekülasyonların en yoğun yaşandığı, medyanın başkan olmasını arzu ettiği şahsiyetlere destek vermeye çalıştığı ve hatta “şu partiden şu adam çıkmasın” diye inceden inceye operasyonlara başladığı günlerdir bu günler.

Elbette medyanın, yazar-çizerlerin de bir siyasi görüşü vardır ve bu görüşlerini haber ve yazılarına yansıtırlar.

Kabul etseler de etmeseler de iktidar savaşlarının tarafıdır medya.

Örneğin; yerelde bir Sefa Sirmen rüzgârı estiriliyor ve herkes çok farkında ki CHP'nin diğer aday adayları bilinçli bir şekilde ikinci plana itilmeye çalışılıyor.

Yani Sayın Sirmen iyi bir mühendislik çalışmasıyla İzmit Belediye Başkanı yapılmak isteniyor.

Buna karşılık iktidara yakın olan bütün gazetelerde Sefa beyin Kocaeli ve özellikle İzmit üzerindeki etkisinden fazlaca korktukları için eski defterleri açıp Sirmen’i bitirme planları yapıyor.

Ve ayrıca iktidarın elinde tuttuğu bu gazeteler veli nimeti olan mevcut belediye başkanlarını yeniden aday gösterilmeyeceği, yani işinin kesin biteceği güne kadar böyle şişirip şişirip duracaklar.

Kısaca taraf olan her iki medya da üzerine düşeni gayet iyi yapıyor!
Bu durumda birine kızıp diğerine iyi yapıyorsunuz demek ne kadar doğru olur?

Ya ikisi de doğru yapıyordur, ya ikisi de yanlış.

Medya ilişkilerine siyasi partilerin kendi içlerinde de farklı bakış açıları vardır ve bu ilişkiler aynı siyasi partide olmalarına rağmen kişiden kişiye değişkenlik göstermektedir.

Çok sert geçmesine rağmen epey yumuşatarak somutlaştırırsak şöyle örnekleyebiliriz de; her kapalı toplantıda olduğu gibi yine bir toplantıda bir belediye başkanı çıkmış ve “ bize, Büyükşehir’imize her gün sövüp sayan, aleyhimizde haberler yapan şahsın gazetesine bizim arkadaşlarımız yüklüce reklam veriyor ve adeta bizi eleştirsin diye destekleniyor” demişti.

Tabii bu eleştiriye muhatap olan diğer belediye başkanlarından birisi de çıkmış ve “Sizde Başbakanımıza her gün hakaret eden, sövüp-sayan gazeteyi destekliyorsunuz, ona ne demeli? Hiç olmazsa biz satıştaki ürünlerimiz için mecburen reklam veriyoruz ya siz neden yapıyorsunuz peki” demişti.

İşte size aynı çatı altı altında, aynı zihniyeti paylaşan kişilerde oluşan medya paranoyasından bir örnek.

Senin medyan- senin gazetecinle, benim medyam-benim gazetecim ikilemi.

Zaten bilinen ilişkilerdir, önemsediğimden yazmıyorum bunları, bir mantığa oturtmak niyetindeyim.

Dert yanan siyasetçiyle dert edilen medya arasında müthiş bir ittifak vardır aslında.

Siyasiler en şiddetli muhalefet edenlerini dahi bir müddet sonra kendilerini yere göğe sığdırmayacak hale getirebiliyorlarsa bunun mutlak bir nedeni vardır, olmalıdır da.

Neden eleştiriyordun, neden desteklemeye başladın?

Namı-ı değerler ve merkez duayenlerinin üzerinden yürütülen bu ilişkilerin uzağında kalan isimler her nedense hiç anılmaz, gündeme taşınmaz, adeta yok sayılır.

Mesela bundan 4-5 ay öncesine kadar bize uzak görünen Gebze ve yakın ilçeleri ile alakalı merkez basınında pek fazla haber bulamazdınız.

Sadece Belediyelerin Basın-Yayın Müdürlüğünden gönderilen haberleri, yapılan flaş açıklamaları veya açılış törenlerini görürdünüz.

Şimdilerde ise bu ilçelerdeki tüm partilerin bütün aday adaylarıyla ilgili “Toplum algısını yönetmeye yönelik” haber ve yorumlar görmektesiniz.

Tabii burada da bir eşitsizlik söz konusu…
Yine kendi düşünce yapılarına uygun isimler, uygun medya tarafından zerk ediliyor beynimize ve ” bunlardan başka kimse yok mu?” gibi sorgulama şansı bırakılmıyor bize.

Mesela Gebze’ de hali hazırda Meclis Üyesi olan Muharrem Ayyıldız isminde bir şahsın Gebze Belediye Başkanlığı için çalışma yaptığını ve teşkilatlar tarafından da kabul görecek durumda olduğunu biz bilemiyoruz.

Neden? Çünkü hiç duyulmadı… Yazılmadı… Ama şimdi bildik.

Neden? Çünkü ben yazdım… Kendisini yakından tanımam, bir kere gördüm ama araştırdığımda isminin fazlaca öne çıktığını gördüm.

Belki şu an bende istemeden de olsa bir ismi angaje etmeye çalışıyorum ve okurların bilinçaltına bu ismi itiyorum.

Bu yazıdan sonra Muharrem Ayyıldız aranacak ve kendisinden böyle bir niyetinin olup olmadığı sorulacak veya partisi tarafından şımarıkça uyarılacak… Bilemem, ama bildiğim şudur ki; medya tarafından yürütülen Toplum Mühendisliği böyle bir şeydir.

Bizler okuduklarımızla ve görsel objelerle algı yönetmek, bilinçaltına isimler göndermek gibi birçok “Sosyal Psikoloji” alanına giren metotlarla etki altına alınıyoruz ve bu etkinin bizde oluşturduğu pozitif veya negatif zihin yapısıyla kararlar veriyoruz.

Sosyal Psikoloji de “Kalabalık Yönetimi” şöyle ifade edilir; telkin bir fikrin bir dimağa ithal edilip o dimağ tarafından kabul edilmesidir.

Kalabalık içerisinde kişi tıpkı fırtına içerisindeki yaprak gibidir.

Yapılan telkinler onun hangi yöne sürükleneceğini belirler.

Siyasi kabullendirme yönünden bakıldığında “Kalabalık Yönetimini” en iyi, en hızlı başaran MEDYA’ dır.

Yani bu satırlar, okuduğunuz gazeteler, seyrettiğiniz TV kanalları, vb…

Ve bu gücün farkına varıp en sistemli çalışmayı yaparak Medya gücünü eline geçiren parti de Ak Parti’dir.

İktidar partisinin medya üzerinde oluşturduğu baskı ve ele geçirme isteğinin en önemli sebebi; toplumun tüm katmanlarının en çok etkilendiği bu alanı en verimli şekilde kullanarak, önce sürekli iktidara gelme sonrasında ise iktidarını sürekli kılma çabasıdır.

Yani, yapılan telkinlerle fırtına içindeki yaprakların yönünü tayin etme gayretidir.

Ne yazılırsa inanın, ne söylenirse doğrulayın.

Yerelde bile uygulamalarına çokça şahit olduğumuz onlarca yazar neden işinden edilmiş olabilir ki?

Onların toplumu etkileme biçimleri kimlerin hoşuna gitmemiştir?

Kendi yazar-çizerlerinin telkinleri ile bizi hangi fırtınadan kurtarıp (!) hangi iklime razı etmişlerdir?

Sadece düşünün!

Şimdi toparlayalım.

Önümüzdeki 6 ay boyunca gölge oyunlarına tanık olacaksınız, olacağız.

Kimileri bizleri ters ışıklı beyaz perdenin önüne oturtarak elindeki iplerle Hacivat ile Karagöz’ ü oynatarak uyutacak, kimileri ücretini takı takır aldıkları sözüm ona tarafsız ve objektif TV programları yapacak, kimileri anketler yayınlayarak toplumu yönlendirecek, kimileri ise kaybetmesini istediği partinin veya adayın her türlü melanetini ortaya dökmek için elindeki tüm kozlarını piyasaya sürecek.

Bunların en saf olanı; Kaybettirmek adına elindeki imkânları, karalamadan, iftira boyutuna taşımadan, hakaret etmeden fakat en etkili şekilde kullanmaktır.

Bu siyasetteki en hafif savaş biçimidir ve medya da bunun bir yerinde mutlaka olacaktır.

O halde dikkat etmemiz gereken şunlardır; medya tarafından bize kim telkin edilmeye çalışılıyorsa SORGULAYACAĞIZ.

Kamuoyu anketlerini önemsemeyeceğiz.

Partisine bakmaksızın, kenti en iyi yönetecek kişilere destek vereceğiz.

Destek vereceğimiz kişinin inciğini-cinciğini araştıracağız.

Başkana oy vereceğiz ancak el alışkanlığıyla aynı partiye takır takır mühür basmayacağız, yani belediye ve il genel meclis üyeleri listelerinde çok seçici olacağız.

Kısa ve net bir şekilde; Yönlendirenlerin, toplum mühendislerinin figüranı olmayacağız.

Tekraren söylüyorum; biz hayatımızın en büyük hatasını bize 5 yıl oynayan artistle yaptık.

Aynı hataya sizler düşmeyin ve artistlerin başrol oynadığı ve oynatıldığı bu tiyatroya seyirci olurken karanlıkta ışık tutan fenercinin gösterdiği koltuğa hemen oturmayın.

Kendi ışığınızı yakın ve bakın.

Doğru numaralı koltukta mısınız?

Kalın sağlıcakla…

Yorumlar
Adınız
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.