Bu kararı alanda bizzat bendim.
Kırk derece ateşim olsa bile işimin başında oldum.
Özgür Kocaeli Gazetesi’nde çalıştığım dönemde bu özelliğimi çok iyi bilen İsmet Çiğit “İdris yeni bir eleman alalım. Herkes senin gibi değil, her gün birinin kıçı başı ağrıyor işe gelmiyorlar” demişti.
Geçtiğimiz günlerde yolda yürürken bu kentte çok tanınan bir sivil toplum örgütünün başkanı “İdris Bey asık surat size hiç yakışmıyor. Biz gülmenize alıştık” dedi.
Anladım ki somurtmaya da hakkım yok!
Hastalanmayacağım, keyif yapmayacağım ve asık suratlı olmayacağım!
Başka bir emriniz var mı?
Bu kadarı da fazla!
Bende insanım ve benimde dinlenmeye, moral depolamaya ihtiyacım var.
Bir süredir kent dışına çıkmayı planlıyordum.
Fakat CHP’nin ön seçimi ve haber yoğunluğu gibi çeşitli nedenlerle sürekli erteleniyordu.
Cuma günü sabah saatlerinde kendi kendime “hayat biter, haber bitmez” dedim ve bir kaç saat sonra İstanbul Şile’ye bağlı Ağva’ya gitmek için yola koyuldum.
Yanımda yavruyken aldığımız ve bizimle birlikte büyüyen Golden cinsi köpeğimiz Paşa’da vardı.
Paşa arka koltukta otomobilin camından manzara seyretmeye bayılıyor.
Ağva adeta bir cennet parçası.
Asmalı kafedeki Türk kahvesinin tadını ve trekking keyfini unutmam mümkün değil!
Nehir kenarında oturup çay içmek, kuşların sesini dinlemek de ayrı bir keyifti.
Bu durum Paşa’nın da çok hoşuna gitti.
Fakat belli ki evden uzakta olmanın etkisiyle Paşa bir an olsun yanımdan ayrılmadı.
Çay içmek ya da yemek yemek için onu yolun kenarına bağladığım anlarda hiç olmadığı kadar yüksek sesle havlayarak, hiç tanımadığı yerlerde sahibini de kaybetmekten korktuğunu anlatmak ister gibiydi.
Israrla benden Paşa’yı isteyen dayımın arkadaşlarını da üzdüm!
Onu Ağva’da bırakmaya gönlüm razı almadı.
Beni 1 dakika bile olsa görmediğinde ağlamaklı bir biçimde havlayan, görünce de sevinçten yerinde duramayan bir dostu nasıl bırakabilirdim ki?
Oturduğumuz kafede bir genç yanımıza geldi ve bana ağabey siz hangi dizide oynuyorsunuz? Sizi bir yerden tanıyorum, siz ünlü birisiniz ama çıkaramadım”dedi.
Kendimi tutamadım, kahkahalara boğuldum.
Ciddi bir surat ifadesiyle yüzüme dikkatlice bakan gence “Hayır sanatçı değilim, çobanım” karşılığını verdim.
“Yeme bizi abi”dedi.
Bu şakayla karışık sohbet ve karşılıklı gülüşmeler masaya gelen çayla sona erdi.
Yokluğumda teknik nedenlerle Gerçek Kocaeli’de güncellenemedi.
İki gün boyunca ne internetle ne de telefonla işim olmadı.
Bir ara baktım ki okuyuculardan yüzlerce mail gelmiş.
Telefonumda onlarca cevapsız çağrı ve mesaj var.
Mümkün olduğunda herkese tek tek dönmeye ve tatilde olduğumu izah etmeye çalıştım.
Bu kısa süren tatilde anladım ki; daha güçlü olmalıyım.
Birlikte çalıştığımız arkadaşlar için daha da çok çalışmalıyım.
En önemlisi meydanı ortalıkta adamım diye gezen iki yüzlü sahtekarlara, şantajcılara bırakmamalıyım.
Ben istemediğim sürece kimse Gerçek Kocaeli’den çivi bile sökemez.
Gazeteci olup da tehdit edilmeyen var mıdır?
Eğer suya sabuna dokunmayan haberler yapmıyorsanız, tehdit edilirsiniz.
Doğrular acıtır misali size iftira atanlar da olur.
Hatta yanınızda çalışan ve cebi para gören bazı vefasızlar bile size dil uzatabilir.
Fakat tüm bunlar bize vız gelir tırıs gider.
Tehditten korkmam.
Üç günlüğüne il dışına çıktım; birileri hemen dedikoduya başlamış.
Neymiş idris Çelebi tehdit edildiği için kaçmış!
Neymiş İdris Çelebi kafayı yemiş!
Allah Allah!
Yok böyle bir şey.
İşte buradayım.
Sevgiyle kalın, Gerçek Kocaeli’de kalın!