Dün yoktu, bugünde yok.
Lakin seviye hiç bu kadar düşmemişti.
Peki, 60 yıl önce nasıldı?
Bakın nasılmış.
Demokrat Parti 1950 ve 1954 seçimlerini üst üste kazanır.
1957 yılı Ekim seçimleri ise gelir çatar.
Seçime başka partiler de girer, fakat seçim daha ziyade iki parti arasında geçecektir.
Yani Adnan Menderes’in DP’si ile
İsmet İnönü’nün CHP’si arasında…
İki lider kıyasıya söz düellosuna girer...
Yine bugünkü gibi İl, İl dolaşma vardır.
Fakat şimdiki gibi uçak ve helikopterlerle seçim gezisi yoktur.
Profesyonel danışmanlar, anket şirketleri, camdan metin okumalar, TV’ler, bilboardlar da yoktur.
Canlı yayın hiç yoktur.
İktidarın yanında ve karşısında olan gazeteler ile devletin elindeki Radyo vardır.
Seçim öncesi ülkede iki siyasi görüş arasında inanılmaz bir mücadele yaşanır.
Özellikle 7 yıldır iktidardan uzak olan kesimler, iktidardan intikam almak peşindedirler.
Yani muhalefet siyasi bir mücadeleden siyasi bir düşmanlığa dönüşmüştür.
Bu gelişmelerde DP iktidarının demokrasi karşıtı aldığı tedbirler de hiç kuşkusuz etkili olmuştur.
Ülkede tam bir kutuplaşma vardır.
27 Ekim 1957 günü yapılan bu seçimin öncesi, iki lider arasında karşılıklı atışmalardan bazı örnekler vereceğim.
54 yıl önce yaşanan bu seçim, geçmişle bugünü karşılaştırma bakımından önemli bir kaynaktır.
Tarih, 13 Ekim 1957. Başvekil Adnan Menderes Trabzon’da halka konuşur:
"…İsmet Paşa buhran var diyor. Buhran İsmet Paşa’nın kendi kafasındadır. İsmet Paşa hastadır. Bir nevi hastalığa müpteladır. Bu hastalığın adı da İktidar hastalığıdır. İsmet Paşa düştüğü andan itibaren bize karşı soğuk harp açmıştır.”
Tarih, 15 Ekim 1957. Menderes Giresun’da konuşmaktadır:
"İsmet Paşa ömrünün hiçbir devrinde bir tek gün dahi vatandaşın serbest reyi ile İdare başına gelmiş değildir. İlk serbest seçim yapıldığı gün ise iş başından derhal uzaklaştırılmıştır. Bu memlekette demokrasi yok diyorlar. O halde İsmet paşa’dan sormalı: Mademki demokrasi yok, 27 sene iktidarda kaldığın halde, o zaman sen neden kurmadın?”
Tarih, 16 Ekim 1957. İsmet İnönü Konya’dan cevap verir:
"…Bu iktidarın şansı varsa benim sağlığımda iktidardan çekilmeyi görür. Demokrat Partiyi bugünkü haksızlıklarının yarınki akıbetlerinden kurtaracak adam benim. Ben siyasi partilerin münasebetlerinde fikirlerin dostça söylenmesine taraftarım. Sayın Başbakan "birbirimizi kıracak sözlerden sakınalım” diyor. 24 saat sonra Trabzon’da kendini kaybediyor. Ağzına geleni söylüyor...”
Tarih, 17 Ekim 1957. İsmet İnönü Kırklareli’de konuşur:
"…Demokrasilerde bir iktidarın ilânihaye vazifesine devam etmesi imkânsızdır. Benden kendilerine kıymetli bir nasihat: Vakit gelince iktidardan gitmeği bilsinler. Vakit gelmiştir. Selamet bundadır. Sözlerimi unutmayın: memlekette birlik ve düzen kurulması için bu iktidarın gitmesi şarttır.”
Tarih, 18 Ekim 1957. Menderes Amasya’dan cevap verir:
"…Bugün tam bir hürriyet içinde istediği gibi tahrikkar, jurnalcilik imkânına sahip olan İsmet Paşa, 1946’da milletin namusu mesabesindeki seçim sandıklarını kırdırarak ve mazbata sahtekârlığı yaparak zorla iktidarda kalmanın yolunu aradı. Bugün hürriyet havarisi edasıyla karşımıza çıkan bu mütehakkim şahsiyet, 1946’da kendisinin Ankara’dan mebus seçilmediğini yüzde binbeşyüz bildiği halde, "Ben Ankara mebusuyum” dedi ve o seçilmemiş mebuslarla da kendisini Reisicumhur seçtirip dört sene o makamda oturdu. Sormalı: Hak adalet, namus, şeref, hakikat bütün bu mefhumlar o zaman mevcut değil miydi?”
Tarih 21 Ekim 1957. Menderes İstanbul’da yaklaşık iki yüz bin kişiye konuşur:
"Halk partisi İstanbul’un imarını da tenkit ediyormuş. İstanbul’a bu kadar masraf yazık değil mi? diyormuş. Halk Partisi imardan da anlamaz. Onların 27 senelik iktidarı boyunca şu canım İstanbul da inşaat namına eserimiz diye gösterecekleri neleri var? Taşlıkta beton üzerine oturtulmuş bir yol. O da belki İnönü’nün köşkü buradadır diye yapılmış. Tam yirmi, yirmibeş sene evvel Karaköy’de caddeyi genişletmek için birkaç harap dükkânı istimlâk kararı vermişler, fakat bir türlü elleri değipte bu işi bile bitirememişler. Onun için imarın ne olduğunu onlar anlayamazlar… Buraya gelip mitinglerde ağız dolusu fitne saçıyorlar. Zulüm, istibdat var diye feryat ediyorlar. Seçim sandıklarını kırıp siyasi şekavet yaptıklarını unutuyorlar, sonra da seçim emniyeti yok diyorlar…”
Tarih, 22 Ekim 1957. Menderes bu defa Ankara’da halka konuşur:
"…İsmet paşa kendisini iktidardan düşüren Türk milletini affetmemiştir. 1950 seçimini kaybettiği gün, Reisicumhur köşkünün balkonuna çıkarak yumruklarını savurduğu ve "Nankör Ankaralılar” diye haykırdığı herkes tarafından bilinen bir hakikattir. Yalnız Demokrat Partiye değil, aynı zamanda Türk milletine karşı da o tarihten başlayarak bir soğuk harp açmıştır…”
Tarih, 22 Ekim 1957. İnönü aynı gün akşamı Menderes’e Ankara’da cevap verir:
"…Bugünkü Ankara konuşmasında başbakan benim 1950’de "Nankör Ankaralılar” dediğimi söylemiştir. Bu iftirayı vaktiyle kendi gazeteleri yazardı, kimin uydurduğunu bilemezdim. Demek uydurmuş olan devletin başvekili imiş. Millet için çok esef edilecek bir talihtir… Siyasi mücadelede bilerek iftiraya sığınanların akıbeti ergeç feci bir hacelet(utanma) olacaktır…”
27 Ekim günü de seçim yapılır ve 610 milletvekilinin 428’ni Demokrat Parti, 174’ünü CHP,4’ünü Hürriyet Partisi, 4’ünü da CMP çıkarır.
Seçimi kazan Menderes artık şunları söyleyecektir:
"Muhalefetin zorlaya zorlaya bizi bazı tedbirler almağa mecbur etmeleri, demokrasiye uygun neticeler değildir. Eğer onlar zorlamamış olsalardı, bugün beğenmedikleri birçok kanunların çıkmasına imkân yoktu. Sizin üstünüze yürünürse elbette müdafaa tedbirleri alırsınız…”
54 yıl önce ile bugünün seçim meydanlarını karşılaştırmak elbette size düşecektir. Fakat bu 54 yıl içinde "siyasi hoşgörünün” ve "siyasi olgunluğun” gelişmediği çok açıktır.
Bu sözüm herkese; şikayeti bırakın sandığa gitmeye bakın.
Sandık ‘Çaredir’
Sorunlar ‘Sandıkta çözülür’
Haydi sandığa, hakkınızı önce sandıkta arayın.