banner542

BİST
4.854,16
ALTIN
1.043,73
DOLAR
18,62
STERLİN
22,41
EURO
19,31

O yıllarda meydanlarda sürekli olarak halkın karşısına çıkıp ‘Yoksulluğu ve yolsuzluğu ortadan kaldıracağım. Sizden sadece 3 yıl istiyorum’ diyen bir Tayyip Erdoğan vardı.

Siyasi partiler yasası değiştirilecek ve siyaset yeniden yapılandırılacak.

Dokunulmazlıklar kaldırılacak da demişti.,

Ne yoksulluk ortadan kalktı, ne de yolsuzluk.

Siyasi partiler yasası da değişmedi, dokunulmazlıklar da kalkmadı.

Siyasi partiler yasasının değişmesi, yüzde 10’luk seçim barajının da kaldırılması anlamına geldiği için Tayyip Erdoğan buna yanaşmadı.

Çünkü barajın aşağıya çekilmesi, AKP’nin bir daha tek başına iktidara gelememesi demekti.

Dokunulmazlıkların kaldırılması da, haklarında savcılar tarafından hazırlanan fezlekeler olan pek çok AKP’li vekilin yargılanarak cezaevine konulması demekti.

Aradan 13 yıl geçti ve bırakın yoksulluğun ortadan kalkmasını, yoksul sayısı daha da arttı.

Aynı Tayyip Erdoğan geçmişte sarf ettiği ve hala gerçekleşmeyen sözlerini unutarak şimdi meydanlarda falanca partinin lideri yalan söylüyor diyor.

Dün olduğu gibi bugünde amacına ulaşmak için her şeyi istismar eden bir Tayyip Erdoğan var karşımızda.

Gün geliyor 55 yıl önce yaşanan Adnan Menderes’in idamını gündeme getiriyor.

Gün geliyor idama çarptırılan Mısır’ın eski Cumhurbaşkanı Mursi’den bahsediyor.

Gün geliyor bir gazetenin attığı manşeti abartıp, işi darbe noktasına getirerek halkı etkilemeye çalışıyor.

Gün geliyor, Türkiye’nin en dindar insanlarının yaşadığı bir bölge olan Güneydoğu Anadolu’da halkın karşısına Kur’an’la çıkıyor.

Yine gün geliyor dün Sayın Öcalan diye hitap ettiği PKK liderine seçim yaklaşınca katil diyor, terörist diyor.

HDP’yi kastederek ‘Bunların arkasında teröristler var’ diyor.

Sormak lazım; ‘Günaydın Sayın Cumhurbaşkanım katil olduklarını yeni mi anladınız? Bunu anlamanız için illa seçim mi olması gerekirdi?

Elbette terörist olduklarını biliyordunuz, ama dün sizin iktidarınız için bir tehlike arz etmiyorlardı.

Bugün tablo değişti, sizde ağız değiştirdiniz.

Daha önce HDP’lilere ‘Seçimlere bağımsız olarak gireceğinize, parti olarak girin de boyunuzun ölçüsünü alın’ diyen de sizdiniz.

Sokağa çıktığımda benim gibi başlangıçta Tayyip Erdoğan’a saygı duyan pek çok kişi ile aynı fikirde olduğumuza tanık oluyorum.

Dün başka, bugün başka bir Erdoğan.

Benzer çelişkilerle ilgili binlerce örneği alt alta sıralamak da mümkün.

Fakat bu satırlara sığmaz, yaz yaz bitmeyeceği içinde okuyucuyu da yorar.

Türkiye’de hakimlerin, savcıların, polislerin hatta askerlerin baskı altında olmadığını söyleyenler dünyanın en büyük yalancılarıdır.

Yaşananlar bu baskının açık kanıtıdır.

Verdiği karar nedeniyle iki hakimin cezaevine konulması bir hukuk skandalıdır.

Bir mahkemeden yanlış karar çıkabilir, ama Yargıtay diye bir üst mahkeme de var.

Ve Yargıtay’da bunun için kurulmuştur.

Varsa bir yanlış, Yargıtay bozar.

Eski Tayyip Erdoğan’dan eser yok.

Çok gergin.

Belli ki çok da huzursuz.

AKP iktidarının sona ermesi, Tayyip Erdoğan’ın yanlışlarının sorgulanması anlamına da geliyor.

İktidar değişikliğinden sonra baskı ortadan kalkınca hakim ve savcılar daha önce kapatmak zorunda kaldıkları davaları yeniden açabilirler.

Bu durum AKP’lileri çok zora da sokabilir.

Hatta pek çoğu insan içine bile çıkamayabilir.

Gerçek Kocaeli olarak hiç bir partinin yanında ya da karşısında değiliz.

Bizim işimiz gerçekleri dile getirmek ve bu çizgimizi de koruyacağız.

Dün akşam Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ı, NTV’de canlı olarak izlerken gazeteciliğimden utandım.

Tayyip Erdoğan, NTV’nin sunucusu, usta gazeteci Oğuz Haksever’e hayatının şokunu yaşattı.

Erdoğan, Haksever’in ‘HDP’ye yönelik sert söylemleriniz’ sorusuna adeta fırça atarak cevap verdi.

Haksever’in gözbebekleri büyüdü, rengi attı, dili sürçtü.

Tayyip Erdoğan’ın tepkisine sessiz kalarak adeta ezildi.

Oysa soru sormak biz gazetecilerin işidir.

Gelinen noktaya bakın; gazeteciler soru sormaktan bile korkuyor.

Çanak sorular arka arkaya geliyor.

Oysa gazeteciler gözünün içine baka baka Tayyip Erdoğan’a ‘Sayın Cumhurbaşkanım siz tarafsız olacağınıza dair namusunuz ve şerefiniz üzerine yemin ederek göreve başladınız. Seçim startının verildiği günden beri sürekli muhalefeti eleştiriyorsunuz. Hani tarafsızdınız? Madem sözünüzün arkasında duramayacaktınız neden yemin ettiniz? Diyebilmeli.

‘Beni halk seçti, konuşma hakkımı elimden kimse alamaz diyorsunuz. Anayasa da halk seçerse o Cumhurbaşkanı siyasi mesajlar verebilir, muhalefete yüklenebilir diye bir madde var da biz mi bilmiyoruz! Diyebilmeli.

‘Tarafsızım diyorsunuz, fakat sadece muhalefeti eleştirirken AKP ile ilgili tek bir olumsuz laf etmiyorsunuz. Bu tavrınız milletin aklıyla alay etmek olarak yorumlanıyor, sizce haklı değiller mi? diyebilmeli.

‘Anayasaya göre Cumhurbaşkanlarının inancı ve düşüncesi ne olursa olsun herkesi kucaklaması gerekmiyor mu? Siz sürekli itham ediyorsunuz, bu da toplumda kamplaşmalara neden oluyor. Biraz dikkat etmeliyim diye düşünmüyor musunuz? Diyebilmeli.

Ya da ‘Size hakaret ettiğini öne sürdüğünüz CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nu mahkemeye verdiniz. Ama bu davanın duruşmasında 17 Aralık’taki Yolsuzluk ve Rüşvet Operasyonu’ndan sonra ortaya çıkan tapelerin montaj olmadığının belirlenmesi için bilirkişi heyeti kurulsun talebinin hemen ardından avukatlarınız bu isteğe karşı çıkarak neden davanın düşmesini sağladı? Diyebilirler.

Böyle yüzlerce soru var, ama soramıyorlar.

Çünkü korkuyorlar.

İşte ben bu yüzden gazeteciliğimizden utanıyorum.

SELÇUK ÇELEBİ DİLİMİ KESECEKMİŞ!

Bir dip not;

Körfez Aile Sağlık Merkezi’nde görev yapan bir doktora hakaret ettiği iddiasıyla yargılanan eski MİM eczanesi kalfası Ferhat Bedük’ün, 5 ay hapis cezasına çarptırıldığına dair gelişmeyi haber sayfalarına taşıyınca kendini gazeteci sanan Selçuk Çelebi’de deliye dönmüş.

Bilindiği gibi kullanma tarihi geçmiş ilaçları satarak halkın sağlığı ile oynamakla itham edilen Körfez’deki MİM eczanesinin işletmecileri skandal niteliğindeki bu iddialardan sonra eczanelerini de kapatmak zorunda kalmıştı.

Yine bilindiği gibi Selçuk Çelebi’de halkın sağlığı ile oynamakla itham edilen bu eczacılarla ilgili övgü dolu yazılar yazarak doktorlara da hakaret etmişti.

Aynı sağlık kuruluşunda görev yapan 3 doktor da basın yoluyla hakaret ettiği iddiasıyla Selçuk Çelebi hakkında savcılığa suç duyurusunda bulunmuştu.

Mahkemede şahit olarak gösterilen kişiyi telefonla arayarak ‘Kafana sıkarım’ diyecek kadar ileri giden, sinkaflı sözlerle pek çok kişiye saldıran Selçuk Çelebi yine çirkinleşti.

Eczacı Ferhat Budak’ın hapis cezasına çarptırıldığına dair haberde kendi isminin de yazıldığını fark eden Selçuk Çelebi, yaklaşık 3 ay önce kaleme aldığım köşe yazısının altına beni kastederek ‘ Dilini keseceğim’ gibi tehdit kokan bir yorum yapmış.

O yorumu aynen onayladım ve isteyen herkes bu lingi tıklayarak o köşe yazısını ve yorumu görebilir http://www.gercekkocaeli.com.tr/yazidetay.php?Yazi_id=1619&yazar=1

Böyle bir yorumu onaylayıp yayına vermek yürek ister.

Ve özgüven işidir.

Çiğ yemedik ki karnımız ağrısın.

Tehditlere pabuç bırakmayız, vız gelir tırıs gider.

Kem söz sahibine aittir.

Allah akıl fikir versin.

Selçuk Çelebi’ye sormak lazım; 3 ay sonra mı bunlar aklına geldi?

Gerçekleri haber sayfasına taşımayıp hataları görmesek, herhalde onun için bizden iyisi olmazdı.

Eşiniz bizim ablamızdır ona saygımız vardır.

Ama eminiz ki sizin bu çirkin sözleriniz onu çok rahatsız etmektedir.

Ne diyelim; Allah akıl fikir versin.

Ciddiye almıyoruz, fakat sessiz de kalmayız.

Kimse bizi başkalarıyla karıştırmasın.

Sevgiyle kalın, Gerçek Kocaeli’de kalın!

Yorumlar
Adınız
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.