Hikâyeyi bilmeyenlere hatırlatmak maksadıyla bu sözün neden sarf edildiğini önce bir hatırlatalım;
Bir gün Nasrettin Hoca’nın eşeği çalınmış. Can sıkıntısı içinde durumu komşularına anlatınca her kafadan bir ses çıkmaya başlamış.
Birisi:
- Hocam demiş niye ahırın kapısına iyi bir kilit takmadın?
Bir başkası:
- Evine hırsız giriyor da senin nasıl haberin olmuyor?
Bir diğeri de:
- Hocam! Demiş. Kusura bakma ama eşeğin çalınmasına en büyük sebep yine sensin. Çünkü doğru dürüst bir ahırın bile yok. Nerden baksan dökülüyor.
Hoca kızmış:
- Yahu! Demiş. El insaf, kabahatin hepsi benim mi? Hırsızın hiç mi suçu yok?
Bu sözü işimize gelen her yerde kullanırız.
Yeter ki işimize gelsin.
Kafama nerden takıldıysa bu Nasrettin Hocanın kendisini acımasızca suçlayanlara karşı kullandığı son cümle beni aldı bir yerlere götürdü ve aynı soruyu iç âlemimde onlarca kişiye sormama sebep oldu.
Bu kişileri tek tek sayacak değilim elbette.
Kimisi zaten belasını buldu…
Kimi silindi gitti…
Kimisi de kuyruğunu kısmış, ne yapacağını bilemez halde etrafta dolanıp duruyor.
Ne ağabeylerinden beklediği desteği bulabiliyorlar ne de işgal ettikleri koltuklarda yerlerini ısıtabiliyorlar.
Alttan esen rüzgarla sürekli ishal hali anlayacağınız.
Siyaset yeni Anayasa ve başkanlık sistemine kilitlenmiş, muhalefette liderlik fırtınaları esmekte, iller-ilçeler feshedilmekte, yeni kurulacağı söylenen partinin arka sokaklarında ise bir sürü stratejik hamleler yapılmakta.
Ekonomik kriz esnafı Per perişan ederken ürkütücü bir sessizlik hüküm sürmekte…
En büyük acıları yaşadığımız bu günlerde milletçe kafamız karışmış, kime ne diyeceğimizi bilemez halde beynimizin etrafında dolap beygiri gibi dolanıp duruyoruz.
Beş ay içinde üçüncü kez canlı bombayla sarsılan, onlarca kardeşimizin yaşamına son veren terörist eylemler sonucunda herkesin beyninin içindeki onlarca soruların cevabı belki de “Hırsızın hiç mi suçu yok” hikâyesindedir.
Aslında sorunun şeklini değiştirip “Kantarın topuzunu kaçıranın hiç mi suçu yok?” diye sormak en akılcısıdır ama bu sefer de dünyanın en namert adamlarının bir araya geldiği terör örgütünün şerefsiz ve haysiyetsizce yaptıkları katliamları göz ardı ederimgibi bir endişe taşıyor insan.
Biz yine hikâye üzerinden giderek bu sefer Nasrettin Hocayı haklı çıkarmayacaksonuca varmaya çalışalım.
Çünkü güçlü bir devlet yapısına sahip olarak; Ahırın kapısına iyi kilit takmak, içeri giren hırsızdan haberi olmak zorundayız.
Hikâyedeki gibi elden giden Nasrettin Hocanın sahibi olduğu mal değildir.
Masum halktır.
Umutları, hayalleri olan, evine bir tas çorba götürmek için akşama kadar çalışan, sabaha kadar mesai yapan, gencecik, pırıl-pırıl vatan evlatlarıdır söz konusudur.
Biz Devlet olarak terörle yaşıyoruz on yıllardır.
Bunca yıldır terörle mücadele etmeyi ezberlemiş, tecrübeleri zirvede olan asker ve emniyet mensuplarımız, milli istihbarat teşkilatımız var.
Gel gelelim Türkiye’ nin kalbi Ankara’ nın göbeğinde onlarca vatandaşımız teröre canlı bombalarla kurban oluyor.
Burada bir sorun var…
Bu sorunun muhatabı elbette bizler değiliz.
Nasrettin Hoca hiç değil.
Bunu çözecek bizlerde değiliz.
Allah aşkı için bize “Hırsızın hiç mi suçu yok” demesin kimse…
Gereğini yapsın.
Nasıl son aylarda yüzlerce terörist inlerinde avlanıyorsa bu canlı bombalar da sinsi ve hain emellerineulaşmadan yakalansın ve bu işkenceden artık biri bizi kurtarsın.
Ciğerimiz fazlaca yanıyor.
Ve artık bildiğimizhikâyeleride dinlemek istemiyoruz.
Kalın sağlıcakla.