Görüşürdü kendisiyle de.
Okumayı söktükten sonra her gün aldığı Tercüman Gazetesi’ni bana hatmettirirdi.
En beğendiği yazar ise Rauf Tamer’di.
Onun köşesini okutmadan bırakmazdı beni.
Devletini seven, insanları seven ve çok sevilen bir şahsiyetti.
23 yıl aralıksız Muhtar seçilmesinin sebebi de buydu.
En büyük mirası “ Hoş bir seda bırakmasıydı” ve bu da yetti bize.
1986 yılında ebedi aleme göç ettiğinde daha defnedilmeden Ankara’dan bir telgraf geldi.
Telgrafı ben teslim aldım.
Süleyman Demirel’ in başsağlığı mesajını içeren o telgrafı rahmetli annem çok uzun yıllar saklamıştı.
Bunu neden mi anlattım?
O günkü iletişimin zor şartlarında telgrafla bir ailenin gönlünü almanın ne denli önemli olduğunu, hele hele vefanın göstergesi olması açısından ne büyük izler bıraktığını ifade etmek için.
Siz iyi bir insan olabilirsiniz, ancak iyi bir insan olmanın karşılığını alamazsanız incinirsiniz, kırılıp dökülürsünüz.
Düşünün; o Süleyman Demirel o telgrafı nasıl çekti?
Babamın rahmetli olduğunu bu günkü gibi İnternetten veya cep telefonuyla öğrenme imkânı olmadığına göre ona birilerinden bir vesile ile bu haberin gitmesi gerekirdi.
Bunu kim yapmalıdır?
Elbette ki Kocaeli teşkilatı…
Lideri lider yapan teşkilatlarıdır desem herhalde yanılmış olmam.
Ancak vefalıyı vefalı yapan vicdanıdır, şahsiyetidir.
İki abimi aynı gün toprağa verdiğimizde uğrunda 11 yıl hizmet ettiğim, il başkan yardımcılığından, ilçe başkanlığına kadar her kademesinde görev yaptığım ve Civelek gibi bir şahsiyetle yaşadığım olumsuzluklar sebebiyle disiplin kuruluna kesin ihraç istemiyle gönderildiğim, onlara beni ihraç etme fırsatı vermemek için alınan karardan 6 gün önce istifa ettiğim partimden beklemiş olduğum şey vefadan başka bir şey olabilir miydi?
“Siyaset etmek zordur” dediğimde siyaset ederken yaşananlar değildir onu zor kılan.
Onu zor kılan; verdiğinizin karşılığını bir selam, başsağlığı veya bir telefonla hal-hatır sorulmamakla duyduğunuz vicdani ezikliktir.
Cenaze günü Ankara’dan rahatsız olduğu halde gelip saf tutan Şevki Yılmaz hocamı nasıl unutayım?
Hem telefon edip, hem evimize taziyeye gelen Sayın Bakanımız Fikri Işık’ ı kimle aynı kefeye koyayım?
Aramız pek iyi olmadığı halde işyerime gelerek başsağlığı dileyen Nihat Ergün’ üne ne diyeyim?
Bunların dışında beklediklerin yok mudur?
Vardır elbet…
Bu sadece benim yaşadığım örnektir.
Asıl vurgulamaya çalıştığım husus; vefanın ne denli önemli olduğu ve insanda bıraktığı derin izlerdir.
Yıl 1986’ da aldığımız telgraf ile yıl 2013 ve 2015’ de aldığımız ders “siyasetin piçleşmesinin” bizde bıraktığı izden başka bir şey değildir.
Şimdilerde herkes, önce, kendine bir dünya kurmakla başlıyor siyasete.
Kuruyor ve dağıttıklarından sonra ardına bile bakmadan devam ediyor dünyasına.
En yakınındakine dahi acımıyor.
Sırf koltuğunu korumak adına masasının altındaki siyaset çöplüğüne yeni çöpler atmaktan zevk alır hale geliyor.
İktidar olmayı becermeyi koyun bir kenara, elindeki mevcudu bile koruyamayanlar, dün en büyük yetkilerle donattıklarının ardından aklın asla kabul edemeyeceği cümleler sarf etmekten imtina etmiyorlar.
Yeniliği teslim olma zannıyla reddedenler, aslında kendi teslim aldıklarından uzaklaşma korkusuyla yapıyorlar yaptıklarını.
Hal böyle olunca “Ben böyle siyasetin içine tüküreyim” diyen insanlar haklı hale gelmiyor mu?
Saygı ve sevginin hüküm sürdüğü, onurun, merhametin, vefanın ve tevazunun çepeçevre kuşatması gereken siyaset mekanizması kötü idareciler, bencil ve merhametsiz liderler yüzünden ülkem insanlarının şeytandan kaçar gibi kaçtığı bir hale dönüşmüyor mu?
Hep kazanmak üzerine kurulu hayatı siyasetin kendisi sanmak gafletine düşerek toplumu nasıl kendi saflarımıza çekebiliriz ki?
Siyasette insana ait her iyiliğin beslenip büyütülmesi ve yaygınlaşması gerekirken kin ve nefret tohumlarının ekilmesi ne büyük gaflettir.
Mecliste koltuk işgal eden terör örgütü uzantıları milli değerlerimizle oynarken, milli olduğunu ifade edenlerin kan ve can kardeşlerine türlü oyunlar oynaması ne hazindir.
Siyasetin silkelenip kendine format atma zamanı çoktan gelmiş-geçmiştir.
Bunu başaramayanlar siyaset sahnesinden silinip gidecekleri gibi, çöp ettiklerinin de vebalini bir ömür boyu çekeceklerdir.
Bizim artık mecburen alıştığımız saygısız ve düşmansı tavırlar umarım en kısa sürede bir son bulur ve ülkemiz siyaseten normalleşme sürecine girer.
Zaten hemen her gün ciğerlerimizin yandığı, ana kuzularının şehadet haberleriyle yüreklerimizin dağlandığı terör ortamından İllallah dediğimiz bu günlerimizde bir de siyasetçinin kendi kardeşine kuyu kazma haberlerine içerliyoruz.
Hem de çok içerliyoruz.
Bir silkelenseniz kardeşlik, merhamet, vefa, saygı, sevgi, hoşgörü cebinizden dökülecektir lakin sizi maalesef pek niyetli görmüyoruz.
Sizin anlayacağınız; Biz sizden biraz umutsuzuz yani..!
Unutmayın; Zor zamanlar, insanlığımızın kaç dirhem çektiğini de tartıya çıkartır.
Kalın sağlıcakla.