Kimilerine göre de az çalışıp çok tatil yapıyoruz.
Tam 9 gün olan Ramazan Bayramı tatili de bir hayli uzundu.
Ve halen tatildeyiz, mesai pazartesi günü başlıyor.
Kuşkusuz bu izinler ailecek tatil yapma lüksü olan kamu personeli ve bazı özel şirket çalışanlarını sevindiriyor.
Tatil imkanından yoksun olan ve evde oturmaktan bunalan alt gelir grubundaki ailelerde, en fazla günübirlik Kandıra sahillerine gidebiliyor.
Tatili kim sevmez?
Ya da kim, birkaç gün işe güce ara verip dinlenmek istemez?
Lakin uzun tatiller üretim ve ticaretin konsantrasyonunu bozuyor.
Yine tatiller yüzünden insanlar tembelliğe ve rehavete sürükleniyor.
Bende sokakta dolaşırken vatandaşların ‘İdris Bey bu kadar uzun tatil olur mu? Çok tatil yapıyoruz ve bu durum üretimi de düşürüyor’ şeklindeki tepkilerine tanık oluyorum.
Evet, başka ülkelerle kıyasladığımızda tatili bol bir ülke olarak öne çıkıyoruz.
Bayram tatili, kar tatili, kış tatili, nezle tatili, grip tatili.
Her şeyin fazlası zarar; tatilinde.
Uzmanlar uzun tatillerin ardından adaptasyon sendromu yaşandığına dikkat çekiyor.
Yapılacak bir şeyin olmaması nedeniyle ortaya çıkan can sıkıntısı da, sağlığı hatta sağlıklı düşünmeyi bile olumsuz etkiliyor.
Bu belirtiler depresyon alarmı olarak da tanımlanıyor.
Çalışmak insanı diri ve canlı tutar.
İradeyi kuvvetlendirir.
Tembellik yapıp çalışmayanlarda genelde hastalıklarla ve psikolojik sorunlarla boğuşur.
Elbette tatil huzurun çok önemli bir parçasıdır.
Ancak fazlası da zarardır.
Muhtemelen Ağustos ayı içerisinde en az 10 günlüğüne bende tatile gideceğim.
Süre biraz daha kısalabilir, fakat asla uzamaz!
Evet, çalışmadan olmaz.
Ama kendimize dinlenmek ve eğlenmek için de vakit ayırmalıyız.
Bir süredir her gün 3 saati kendime ayırıyorum.
Ve bu süreyi biraz daha arttırmanın yollarını da arıyorum!
Bir dip not;
Gereksiz uzun tatiller ülkeyi geriye götürür.
Üretime ve ekonomiye darbe vurur.
Tatil yapalım, ama uzatmayalım!
BUNU DA YAZ! BÜYÜKLERE SAYGI KALMADI
Bayramın son günü kafede otururken yanıma gelen yaşlı bir amca ‘Bayramınızı kutlarım gazeteci kardeşim’ dedikten sonra başladı anlatmaya.
Bende ‘Lütfen ayakta durmayın, buyurun oturun' dedim.
Önce minibüs ve otobüs şoförlerinin tutum ve davranışlarından yakındı.
‘65 yaşın üstünde olduğum için ulaşım bana ücretsiz. Lakin şoförlerin bana ve benim gibi yaşlılara ters ters baktıklarını görüyorum. Bu durum canımı sıkıyor. Oysa devlet minibüsçülere ücretsiz ulaşımla ilgili ödeme de yapıyor. Galiba gözleri doymuyor, bizden de istiyorlar’ dedi.
Bu sözlere sadece kahkaha atarak karşılık verdim.
Yaşlı amca, sözünü kesip araya girmeden dikkatle dinliyor olmamın verdiği etkenle de konuştukça konuştu.
Adeta içini döküp rahatladı.
O amca gençlerden de şikayet ederek şöyle konuştu: ‘’Büyüklere saygı kalmadı. Otobüsler bazen balık istifi gibi tıklım tıklım dolu. Gençler yaşlılara yer vermiyor. Hatta bir yaşlı yanlarına doğru gelince ellerindeki telefonla oynayıp hiç başlarını kaldırmayarak görmemiş numarası yapıyorlar. Bunu da yaz! Yaşlıya hürmet, büyüğe saygı kalmadı.’
Evet, o yaşlı amca böyle konuştu.
Bence bir yaşlıyı kendi annemiz ve babamız olarak düşünelim.
Kendimizi de başka biri olarak.
Siz onlara yer vermezseniz, başkası da sizin yakınlarınıza iyilik yapmaz.
Sevgiyle kalın, Gerçek Kocaeli’de kalın!