Darbe süreci 1971'de başladı.
12 Eylül 1980 darbesinin ardından ise filizlendi.
1980 darbesinin ardından görev yapan tüm siyasi oluşumlar, hükümetler, ANASOL-M hükümeti (DSP-MHP-ANAP) dahil bu yapıya göz yumdular.
3 Kasım 2002'de tek başına göreve gelen AKP iktidarı da bu değirmene su taşıdı.
Çünkü onların küresel bir ortağı, onlara vizyon katan bir yapı vardı.
Sözde Ergenekon ve Balyoz davalarında TSK içinde ne kadar Avrasyacı-Ulusalcı komutan varsa hepsinin uzaklaştırılması amaçlandı.
Asıl amaç; millet iradesine saygı duyan komutanları ordudan uzaklaştırmak, sözde darbe iddialarıyla emir-komuta zincirini ele geçirmekti.
Nitekim gelinen sürecin ardından kısmen de başarılı oldular.
Bu yapı 1 günde peydahlanmadı, emin olun 1 günlük kırılmanın ardından da süreç normalleşmeyecek.
Çünkü hala iş dünyası, MİT, TSK ve devletin bir çok organında, dün akşamdan sonra bile bu yapının uyuyan hücrelerinin olduğu bir gerçek.
28 Ekim'i 29 Ekim 2012'ye bağlayan gece Türkiye Gençlik Birliği üyesi, mensubu olarak, Ankara'ya 29 Ekim kutlamalarına gitmeye çalıştığımız süre zarfında İzmit Orduevi önünde malum yapının polisleri tarafından otobüsümüz durdurulmuş.
Zor konularak otobüsten indirilmiştik.
Sonrasında o gece bizleri otobüsten indirenlerin hangi yapının ürünü olduğu ortaya çıkmıştı.
Teğmen Mehmet Ali Çelebi'nin telefonuna Hizb-ut Tahrir terör örgütüne mensup kişilerin telefon numaralarının, malum yapıya hizmet eden polisler tarafından eklenmesiyle ise en somut süreç başladı.
Sevgili Can, Yarbay Ali Tatar'a ve nice Atatürkçü üst düzey komutana yapılan kumpasla süreç giderek büyüdü.
2007, 2008, 2009, 2010, 2011, 2012, 2013 yıllarının ardından Erdoğan uyandı ve devletin en az 150-200 yıllık yapısına sırtını dönemedi.
Dün akşam yaşanan süreç püskürtüldüyse, sadece Erdoğan değil, onun dışında milli iradeye sahip çıkan yüzlerce komutan, general, amiral ve aziz Türk Milleti ayakta alkışlanmalıdır.
Sırf Erdoğan karşıtlığından ötürü darbecilere çanak tutmak en hafif tabiriyle alçaklıktır.
Şahsi menfaatlerimiz ve bireysel siyasi beklentilerimiz ülke meselelerinin üstünde olmamalıdır.
Makamlar, mevkiler gelip geçici, asıl olan ise aziz milletimiz ve Türkiye Cumhuriyeti devletidir.
Cumhuriyetimiz büyük bir sınavdan geçmiş, millet iradesiyle süreç tamamlanmıştır.
Şu an en çok sevindiğim, mutlu olduğum durum ise, 12 Eylül 2010 referandumunun ardından “darbecileri temizleyeceğiz” diyen Ak Partili arkadaşlarımın, benim öngörülerimi destekler nitelikte açıklamalar yapmaları oldu.
Geçmiş olsun Türkiyem, büyük fotoğrafa odaklanalım.