Hemen her gün TV kanallarında muhtelif görüşte insanlar yaşananları analiz etmeye gayret ediyor.
Bilmediğimiz, duyunca beynimizin şatırlarının pik yaptığı iğrenç olaylara tanık oluyoruz.
Kimisi mevcut iktidarın bu cemaate fazlaca taviz verdiğinden dem vururken, kimileri de FETÖ canavarının devletin içine sızmak için 1960 yıllardan bu yana hücre çalışması yaptığını, bu sebeple mevcut iktidarın diğer iktidar sahipleri gibi iyi niyeti sebebiyle kandırıldığını belgeleriyle ortaya koymaya çalışıyorlar.
Evet, bende bu iktidarın 11 yıl süreyle hasbelkader içinde bulundum.
Aldığım görevler il bazında üst düzey görevlerdi ve birçok şeye elbette şahit oldum.
Ancak ben şahit olduklarım sebebiyle bu meseleye yani “kandırılma-aldatılma” olayına başka zevahirden bakanlardanım.
O günlerde cemaat denilen bu şimdinin illegal örgütüne iyi niyet tarafından gayri bakanları hiç görmedim.
Yapılanların tamamı “bunlar bu devlete sızsın, biz seyredelim ve zamanı geldiğinde bize darbe yapsın” diye yapılmadı.
Hz. Peygamberimiz döneminde müşriklere karşı bir sürü savaş yapıldı.
Ancak bir tanesi vardır ki sanki bu günle özdeşleştirilecek mahiyettedir ve önemlidir.
Hepimiz İslam tarihini, Hz. Peygamberimizin hayatını az çok okuyanlardanızdır.
Uhud savaşını hepimiz biliriz.
Uhud dağının eteklerinde müşriklerle yapılan ikinci savaşta Peygamber Efendimiz (s.a.v.) Müslümanlara arkadan gelebilecek saldırıyı önlemek amacıyla dağın eteklerine okçuları yerleştirmiş ve kendisi emir verene kadar bu tepeyi terk etmemelerini söylemişti.
Düşmanın gelip dağın ön tarafına doğru konuşlandıklarını görünce, Efendimiz (s.a.v.) de en uygun bir şekilde askerlerini yerleştirmiş, stratejik bir konumu olan Ayneyn geçidine ise Abdullah b. Cübeyr komutasında elli okçu görevlendirmiş ve onlara şöyle talimat vermişti: “Ne şart ve durum olursa olsun asla burayı terk etmeyeceksiniz. Bizlerin cesetlerinin yaban kuşlar(akbabalar) tarafından parçalandığını görseniz bile yerinizi bırakmayacaksınız.”
Peygamber Efendimizin (s.a.v.) okçuların oradan ayrılmamalarını emretmeleri çok önemlidir.
Çok açık bir talimat ile Efendimiz (s.a.v.) sahabeleri uyarmış, bir yönü ile savaşın neticesinin o tepenin korunmasından geçtiğini onlara beyan etmiştir.
Sonuçta içlerinde Hz. Hamza, Hz. Mus’ab, Abdullah b. Cahş, Sa’d b. Rebî ve nice Sahâbe’nin büyüklerinden yetmiş kişi şehit oluyor, başta Efendimiz (s.a.v) olmak üzere yaralanmayan kalmıyordu.
Uhud Gazvesi, okçuların yerlerini terk etmeleri sonucunda ağır bir bedel ödenerek nihayete erdi ve savaş ganimet sevdası ve emre sadık kalmamaları sebebiyle kaybedildi.
Şimdi Âlemlere Rahmet olarak gönderilen Efendimiz (s.a.v.) dönemiyle bu dönemin arasında ne gibi bir bağlantı kurmaya çalışıyorsun diyenler olacaktır.
Şöyle bir düşünün; 17-25 Aralıktan bu yana Sayın Cumhurbaşkanımız tek başına mücadele etti mi? Etti.
MİT müsteşarına yapılan operasyonu engelledi mi? Engelledi.
MİT tırlarına yapılanları da engelledi mi? Evet.
Tek amacı ganimet edinmek, devleti ele geçirmek olan FETÖ ile mücadele edilmesi gerektiğini bas bas bağırdı mı? Evet.
Devletin istihbaratından, askeriyesine, emniyetine, adalet sistemine kadar gerekli talimatları vermiş, uyarılarını yapmışmıydı? Evet.
Yani adeta okçulara ““Ne şart ve durum olursa olsun asla burayı terk etmeyeceksiniz. Bizlerin cesetlerinin yaban kuşlar(akbabalar) tarafından parçalandığını görseniz bile yerinizi bırakmayacaksınız.” Demişmiydi? Evet.
Peki, ne yapıldı?
Çok özür dileyerek ifade edeyim; Kimse ipine takmadı.
Neden mi?
Çünkü bu günkü o tepedeki okçular müşriklerle bir olmuşlar ve tek dertleri ganimetten istifade etmekti.
Ok da onlardaydı yay da onlardaydı.
Bu günün okçuları olması gerekenler tanklarla insanlarımızı ezdiler, jetlerle meclisimizi, özel kuvvetlerimizi, emniyet genel müdürlüğümüzü bombaladılar, kurşunlarıyla, helikopterleriyle insanlarımız tarayıp şehit ettiler.
Bu ülkenin Cumhurbaşkanının kaldığı otele operasyon yapıp ailesi ile birlikte katletmek istediler.
Şimdi kendi kendime soruyorum; Bu namert okçulara güvenmekle hata yapıldıysa İslam tarihimizin en hazin savaşı olan Uhud savaşında kendilerine güvenilen okçulara güvenmek arasında ne fark var?
Efendimiz (s.a.v.) gibi Allah Resulünü dinlemeyen, onun emrine itaat etmeyenler olduğuna göre bu gün Cumhurbaşkanın sözüne itaat etmeyenlerin olması çok normal değil mi?
Aldanmak ve aldatılmak, itaat etmek ve etmemek çok insani bir şey demek ki…
Tiyniyetle alakalı bir şey.
Bunca şerefsiz ve haysiyetsiz şahsiyetlerin ilme ilme işleyerek on yıllardır devletin içine sızmış olmasının faturasını tek başına birisine kesmek bence büyük insafsızlık.
Allah’ a sonsuz şükürler olsun ki tohumu asırlar önce atılan bu günün iman sahipleri devletini ele geçirmek isteyen ganimetçilere fırsat vermemiş, sağcısından-solcusuna kadar tarihten aldığı dersine iyi çalışmış ve istilacılara dur diyebilmeyi canı pahasına da olsa başarmışlardır.
15 Temmuz akşamı ailemi karşıma alıp yaptığım konuşmayı buradan paylaşmak istemiyorum.
Ancak şunun bilinmesini isterim ki; Benim içinde bir 15 Temmuz öncesi bir de 15 Temmuz sonrası vardır artık.
Sohbetlerinden müthiş keyif aldığım, canım kadar sevdiğim, devletine sadakatle bağlı olduğuna sonsuz inandığım şahsiyetin bizlere verdiği terbiye ile bundan önce olduğu gibi bundan sonra da 15 Temmuzların yaşanmaması için elimden ne geliyorsa canım pahasına da olsa ve kim ne düşünürse düşünsün yapacağım.
İbrahim a.s yakan ateşi söndürmeye giden karınca misali…
“Bende biliyorum o ateşi tek başıma söndüremem, ama uğrunda da ölemem mi?”
Allah tüm şehitlerimize Rahmet eylesin ve o şerefe nail olmayı bizlere de nasip eylesin.
O dağı terk etmeyen okçulara da sonsuz selamlar olsun.
Kalın sağlıcakla…