15 Temmuz hain darbe girişiminin ardından emperyalizm destekli hain FETÖ-PDY yapılanmasının çökertilmesi neticesinde ülkemiz tekrardan iç ve dış güvenliğini tesis etmişti.
İç güvenlik sorunu olarak, Kuzey Irak merkezli, yaklaşık 35 yıldır PKK ile mücadele eden ülkemiz son dönemde bunların farklı ülkelerdeki yapılanmalarıyla da mücadeleyi hızlandırdı.
Bu terör örgütleri ve uzantıları, ülkelere göre çok farklı isimlerle tanımlanıyor.
15 Temmuz hain darbe girişiminin ardından Türk Silahlı Kuvvetleri, Fırat Kalkanı Harekatı’nı gerçekleştirmiş ve belirli bir hat boyunca Türk askeri, Özgür Suriye Ordusu ile birlikte bu bölgeye yerleşmişti.
2011 yılında başlayan Suriye iç savaşının süreç içinde seyrinin değişmesiyle, Suriye’nin komşusu olan Türkiye, savaştan en çok etkilenen ülke haline geldi.
Bu savaşın ilerleyen aşamalarında, gittikçe güç kazanan aktörler, iki terör örgütü oldu.
PKK’nın Suriye uzantısı PYD ve DEAŞ.
Bu çerçevede; PYD ve DEAŞ’ın, Türkiye sınırındaki bazı bölgeleri ele geçirmesi, Suriye ile 911 kilometre sınırı bulunan Türkiye'nin güvenliği için büyük bir tehdit oluşturmaya başladı.
Türkiye, daha önce defalarca Fırat Nehri’nin batısını milli güvenliği için hassas nokta olarak gördüğünü söyleyerek sert ikazlarda bulunmuştu.
24 Ağustos 2016, saat 4.
Türkiye, güneyindeki yani Suriye sınırındaki terör tehdidine karşı büyük bir operasyon başlattı.
Saatler 11.07'yi gösterdiğinde Türk tankları Suriye topraklarına girdi.
2011'de başlayan Suriye iç savaşında, DEAŞ, PYD/PKK ittifakının Türkiye'yi hedef haline getirmesine karşı başlatılan sınır ötesi operasyona 'Fırat Kalkanı' ismi verildi.
Fırat Kalkanı Harekatı’nı, 15 Temmuz’da darbecilere ilk kurşunu sıktıran Özel Kuvvetler Komutanı Korgeneral Zekai Aksakallı yönetti.
Aksakallı’nın komuta merkezinde olması orduya güven ve dinamizm sağladı.
Fırat Kalkanı’nın ardından Suriye’nin durumu ve gerçekleşen terör saldırıları Zeytin Dalı Harekatı’na zemin hazırladı.
1939’da Hatay’nın anavatana katılmasının ardından ülkemiz 1974 yılında Kıbrıs’a barış harekatı düzenlemiş ve neticesinde Türk Mukavemet Teşkilatı önderliğinde Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti kurulmuştu.
Burada dönemin Merhum liderleri Bülent Ecevit ve Rauf Denktaş’ı bir kez daha saygı, rahmet ve minnetle anıyorum.
Suriyesınırları içerisinde Rusya’nın limanlar, üsler açtığı, Amerikan emperyalizminin teröristleri ağır silahlarla donattığı bir ortamda Türkiye yerinde bekleyemezdi.
Uyuyamazdı.
Türkiye Cumhuriyeti, devlet geleneği olan bir ülkedir.
Pigme devleti değildir.
Kabile devleti değildir.
Ve bu coğrafyada boyun eğen değil, oyun kurucu olma zorunluluğu vardır.
Bu çerçevede ülkemizde siyaset üretme gayretinde olan tüm politikacıların ağızlarından çıkacak her söz çok kıymetlidir.
Türkiye Cumhuriyeti şayet Fırat Kalkanı yahut Zeytin Dalı Harekatları’nı düzenlememiş olsaydı, emperyalizm destekli terör uzantılarının açık hedefi haline gelmeye devam edecekti.
Hali hazırda zaten Irak’ın kuzeyinde 35 yıllık bir sorun dururken, bu sorunun bir de Suriye sınır hattı boyunca kaşınmasını sağlamak ülkemizin bekasına zarar verecektir.
Elbette Suriye’nin birliği ve toprak bütünlüğü önemlidir, Suriye’nin birliğinin önemli olduğu kadar ülkeyi yöneten Esad’ın babasının zamanında PKK terör örgütü Apo’ya kucak açtığı da unutulmamalıdır.
Lakin diplomasi kin ile yönetilmez.
Dün ve bugün kavramı vardır.
En müsait konjonktürde sen güneye inip, belirleyici olamazsan zamanı geldiğinde birileri senin toprağını ameliyat etmeye çalışır.
O yüzdendir ki Afrin sadece Afrin değildir, yüzlerce yıllık devlet geleneğinin somut bir uzantısıdır.
Gelenek, tüm siyasi partilerin üstündedir.
Kişiler, sözde belirleyici olan siyasi liderler işin sadece görünen kısmıdır.
O yüzdendir ki, “aman dikkat” diyoruz.