Bu adama talih kuşu mu konmuştur?
Yoksa kuş kimin kafasını pisleyeceğini bildiği için mi orayı kakalamıştır?
İkisi de değil tabii ki.
Mecazdan çıkıp hakikate dönersek eğer; başında kuş kakası olan adamlarla pisliğin içinde kokarca olanların durumu arasında fazla fark yoktur.
Biri mokun içindedir, diğeri ben adamım diye başındaki pislikle dolaşmaktadır aramızda.
Bu tipte çok kişi tanıdım.
Kafalarındaki pislikten olsa gerek, böyle adamların kafaları çok karışıktır; çünkü haber bültenlerinden akıp geçen her şeyi beyinlerine şuursuzca biriktirmek ve bu haber-yorum sağanağından gözlerini ve kulaklarını bir türlü ayıramadıkları için kendi düşüncelerini dile getirmeye sıra gelmiyordur.
Ne duyuyor ve görüyorsa mutlak doğru odur.
Vatandaşın ne istediği, haklı talepleri gibi bir sürü beklentilerinin zaman bulup okumak için karıştırdıkları kitabın sayfalarında asla yeri yoktur.
Kendi yazdıkları kitaplarının sayfalarında ise altını kurşun kalemle çizdiği birkaç cümleden fazlası onlar için önemli değildir.
Hayatın hakikatini satır aralarında veren yanlış yerde aradıkları için, çok doğaldır ki kafaları hep karışıktır ve sürekli yönlendirilmeye açıktırlar.
Bu yüzden hep başının tepesindeki kuş kakasıyla gezerler.
Kimdir bu adamlar?
Şöyle etrafınıza bir bakın…
Yaptığı her işte, her icraatta, insanlarla iletişimlerinde, yönetim tarzlarıyla kim uygundur bu tiplemeye?
O yapboz parçaları olarak gördükleri insanları dağıttıkları yere mahkûm edenler kimlerdir?
“Ne olacak memleketin hali” sorusunu tüm içtenliği ve içi sızlayarak soranlarakarşı ‘onuncu köyü’ gösterenlerin ruh halini anlayan var mıdır aranızda?
Daha kibar bir dille söylersek, beyin mıncıklaması geçiren bu tiplerin kendi dünyalarından başka dünyalara bakışlarını değiştirecek bir güç mevcut mudur hali hazırda?
Boş ve gürültülü laflarla kafa ütülemekten başka bir şey bilmeyen, darmadağın notalarla ahenkli bir müzik üretemeyen, beynimizi incik-cincik eden bu tiplere yaşadığımız müddetçe katlanacak olmak ne hazin bir şey.
Sözlerinin son kullanma tarihi çoktan geçmişlere, şifadan çok dert üreten ilaçlardan içmeye ne kadar tahammül edeceğiz acaba?
Az konuşmak çok dinlemek ve hatta susmak zor mudur?
Hele hele dinlemediğimiz zaman bolca okumak bizi uyandırır diye korkanlar var mıdır ki?
Böyle yaparlarsa memleket daha hızlı gelişir diye endişelenmelerinde haklı olabilirler mi?
İşte böyle sorularla meşgul olan bendeniz sizleri de meşgul ediyorum.
Biliyorum; Çok ayıp ediyorum.
Konunun nereye bağlanacağını merak edenlere gelince…
Bu dağınık gibi görünen konu ancak ve ancak kuşun kakasına bağlanabilir.
Ve bu yazdıklarımdan ancak kafasında kuş kakası olmayanlar anlayabilir.
Lafın tamamını söylemeyeceğim…
Tamamı kime söylenir? Siz benden daha iyi bilirsiniz.
Siz iyisi mi tüm bu yazdıklarımı unutun ve tek şeyi düşünün…
Bu KAKA nerden çıktı.
Nereye KONDU.
Kalın sağlıcakla.