Gazeteci ağabeyim Ramazan Buçum, ki ben ona Rambo derdim!
Ramço diyenler de vardı
2008 yılında bel fıtığı ameliyatı olmak için yürüyerek gittiği özel bir hastaneden felçli olarak çıkmıştı.
Bu durum haliyle beni üzmüştü.
O dönemin yöneticileri Nevzat Doğan ve Bünyamin Dal ile görüşmüştüm.
Ameliyattan sonra 3 ay, en geç 6 ay içinde ayağa kalkar denilen Ramazan Buçum bir daha asla yürüyemedi.
Ve kısa bir süre öncede bu dünyadan göçüp gitti.
Sağlığında yatağa mahkum hale gelmesine neden olanlarla ilgili açılan davanın nihai sonucunu göremedi.
Kurumları suçlamayı doğru bulmam, zira bende bir kurumu yönetiyorum.
Yanlış yapan olursa yollarımızı ayırıyoruz.
O özel hastane avukatlarının ameliyatı yapan doktoru cansiperane savunduklarına tanık olmak insani açıdan beni rahatsız etti.
Kuşkusuz bu davranış avukatlık ilkelerine aykırı da değil.
Avukatlar kim olursa olsunlar müvekkillerini savunurlar, sanığın suçluluğunu kanıtlama görevi de savcılığın, başka bir ifadeyle mahkeme heyetinin sorumluluğudur.
Sağlığını kaybeden Ramazan Buçum’un başlattığı hukuk mücadelesinde yerel mahkemeden çıkan aleyhte karar üst mahkeme tarafından bozulmuş ve dosya tekrar yerel mahkemeye gönderilmişti.
Bende bugün Kocaeli Adliyesi’nin Kadıköy Mahallesi’nde yer alan ek binasında gerçekleştirilen duruşmada tanık olarak ifade vermek için hazır bulundum.
Her şey normal seyrinde başladı ve ilk olarak benim ifadem alındı.
Ayrıntılara lüzum yok durum neyse tekrarladım.
İlgili hastane avukatlarından birinin benim daha önceki ifademde risk var dememi hatırlatması müvekkillerini savunan her avukatın kurnazca hamlelerinden biriydi.
Ama bende aynen şu sözlerle taşı gediğine koydum: Evet riskten söz edildi ama felç kalır da denilmedi.
Adını sonraki satırlarda yazacağım o avukat beni kastederek ama hakime bakarak daha önceki ifadesinde hastane yöneticileri ile görüştüğünden bahsetmemiş deyince de anında aynen şöyle cevabı yapıştırdım: Elinizdeki metnin son kısmına dikkatle göz gezdirirseniz bahsettiğimi görürsünüz!
Bir daha da soru sormadı!
Kimse üzerimde psikolojik hakimiyet kuramaz.
Ben yasalara saygılı bir vatandaşım ama kendi kurallarımı asla ama asla çiğnetmem!
Değil 3-5, milyonlarca kişinin karşısında bile heyecanlanmadan takır takır konuşurum.
Buna da özgüven denir!
Bir duruşma esnasında bana bize verdiğiniz belge ıslak imzalı değil, geçersiz diyen hakime bir saniye sonra aynen şöyle karşılık vermişliğim de vardır: Islak imzalı belge savcılık kaleminde bir zahmet mübaşiri gönderin ve aldırınız!
Hakim beyin hafif rengi atmış bir daha da soru sormamıştı.
Aslında mert de bir adamdı, büyük ihtimalle o davranışım hoşuna da gitmişti.
Şuraya varmak istiyorum; hakim karşısında bile olsa heyecanlanacak biri değilim!
Asla saygısızlık yapmam ama ne demem gerekiyorsa onu da mutlaka söylerim!
Gelelim ilgili hastanede çalışan tanıkların dinlenmesi sırasında yaşananlara!
Bana da hakime bakarak sorular soran avukat birden bire öfkelendi ve hakimi taraflı olmakla itham etti.
Diğer tanıklara böyle sorular sormadınız diyerek!
Hakim de haliyle durumun öyle olmadığından bahsetti.
Dakikalar içinde duruşmada sesler yükseldi.
Avukatların laubali davranışları beni hayrete düşürdü.
Ara veriyorum diyen hakime ara veremezsin, erteleyemezsin bile dedi ismini az sonra yazacağım avukat!
Dahası birde tanıklar yalan söyledi, mesela İdris Çelebi 2008’deki ameliyatın 2016’da gerçekleştiğini söyledi deyince tepem attı!
Fakat mahkemeye saygı gereği hemen tepki göstermedim.
Avukatlar mahkeme başkanından davanın ret edilmesi talebinde bulundular.
Tanıkların yeniden dinlenmesinin anlamsız olduğuna da vurgu yaptılar.
Yani istiyorlar ki dosya kapatılsın, kazanan kendileri olsun!
Müvekkillerini savunan her avukat da bunu yapar, ortada anormal bir durum yok.
Vatandaş felç kalmış kimin umurunda!
Malum avukat hakimi karar vermeye de zorladı ama hakime hanım hayır bu duruşmada karar vermeyeceğim şeklindeki sözlerle sağlam bir duruş da sergiledi.
Duruşma biterken o avukatın yanına gidip bana yalancı dediniz der demez uzaklaşın diyerek sesini yükseltti.
Bu agresif tutumuna rağmen kontrolü kaybetmedim, salondan çıktıktan sonra yanına giderek bana yalancı dediniz.
Siz 20 yıllık geçmiş dönemin her anını hatırlıyor musunuz? Elinizdeki dosyaya bakarak konuşuyorsunuz, benim elimde dosya yok. Tarihi yanlış telaffuz etmemi yalancılık olarak yorumlamanız yakışıksız bir davranış dedim.
Ben size yalancı demedim beyefendi deyip ses tonunu yine yükseltince; bağırmayın, içeride hakime de bağırdınız karşılığını verdim. Sonrada hızlı adımlarla uzaklaştım.
Kardeşim duruşma salonunda doğruyu söyleyeceğine dair yemin eden kişiyim neden yalan söyleyeyim?
Yalan söylemek benim kitabımda yazmaz.
Mertçe konuşur, mertçe yaşarım.
Yalandan, yalancılardan da hiç hoşlanmam.
Bana yalancı diyenler avukat bile olsalar koridorlarda yanlarına gidip o sözü aynen iade de ederim!
Nitekim öyle de yaptım.
Uzatmayayım; önce iki avukatında AKP’li olduğunu düşünerek bu davranışlarını bal gibi hakime baskıdır şeklinde de yorumladım.
Fakat ben çok kolay gaza gelen biri de değilim.
Enine boyuna araştırmadan asla bir konuda yazı da yazmam.
AKP’nin çok önemli bir ismini aradım.
İznini almadığım için adını yazmayacağım.
Durumu aktardım.
Avukatın biri CHP’li karşılığını aldım.
CHP kanadından tanınmış bir ismi aradım; bana konuyu biliyorum. Duruşmada hakimle kavga eden avukat Osman Can Ayaz CHP’nin Kocaeli İl Disiplin Kurulu üyesi ve yine CHP’li olan Hüseyin Acurman’la birlikte çalışıyorlar deyince durum değişti!
İlgili hastanenin diğer avukatı da AKP Kocaeli İl Yönetim Kurulu üyesi Alper Doğan’dı.
Kuşkusuz CHP’li, AKP’li olmak da suç değil.
Ezcümle; Hakimin avukatların laubali davranışlarına, psikolojik baskı anlamına gelen agresif yaklaşımlarına boyun eğmediğine kendi gözlerimle tanık oldum.
Ben avukat Osman Can Ayaz gibi laf cambazlığı yaparak bir hakimin vereceği kararı etkilemeye çalışacak kişide değilim, haddimi bilirim!
Avukat değil gazeteciyim, gözlem yapmak, yazmak da benim hayatımdır.
Durum bundan ibarettir.
Avukatların duruşma salonlarında hakimlere yönelik tutum ve davranışları nezaket kuralları dışına çıkmamalıdır!
Eğer ısrarla laubalilik alışkanlık haline getirilirse; bir gün o duruma bir gazeteci tanık olur ve kaleme alır!
Tıpkı benimde yazdığım gibi! Nokta.