Sonuçtan elde edilen takdir il başkanına aitse eleştiri ve tenkiti üstlenmekte ona ait olmalıdır.
Sonuçla övünürken objektiflere sırıtarak poz verenler, işin sahteliği ortaya çıktığında yüzünün kızarıklığıyla objektiflerden kaçmamalıdır.
Kaçıyorsa bunun tek nedeni vardır; Suçluluk psikolojisi.
Kocaeli’ de Mahmut Civelek dönemi sansasyonlarla anılacaktır.
Bu kadar insanın harcandığı, binlerce insanın partisinden soğutulduğu bir dönem asla olmamıştır.
Ak Parti Ak Parti olalı böyle zulüm görmedi.
Gençlik Kolları kongreleriyle başlayan gerilim ve stres hiç hızını kesmeden aynen devam ediyor.
Her gün bir başka gerilim, her gün bir başka sansasyon.
Bir gün uyanıyorsunuz dayatmayla başkan yaptığı genç istifa etmiş.
Bir gün bakıyorsun ilçe kongrelerine tek liste dayatması.
Öbür gün Ankara’ ya 10-15 adayla gitmeler gelmeler.
Yetmedi, ilçe yöneticilerini gece yarısı istifa ettirmeler.
Olmadı kongreleri iptal etmeler.
Bir gün okuyorsun gereksiz yere, sırf millete hava basmak için 41 bin kişiyi kongreye getireceğim balonu ve fiyasko manşetleri.
Öbür gün bakıyorsun 100 kişilik il gençlik kolları 40’ a inmiş, 60 kişi istifa etmiş.
Sonraki gün meclis üyeleri disipline verilmiş.
Haydiii hepsini disipline vermeler, günlerce manşet.
Bir bakıyorsun “özür dilediler, affettik” yalanı.
Herkesin içinde bayan meclis üyesine “Başkanlar yer içer, siz karışamazsınız” lafları.
Bir gün Sultan Öztürk faciası.
Babasının uyuşturucu beyanatları, kongreye girmesinin engellenmesi.
Öbür gün uyanıyorsunuz sahte üyelik krizi ulusal basına kadar düşmüş.
Ya sorarım size; Bu kadar stres yüklü bir dönem hiç geçirdi mi bu parti?
Kaç tane il başkanı geldi geçti de hangisi böyle yönetti Allah aşkına?
Bu kadar sorunlu bir siyaset olur mu?
Bir tane başarı olmaz mı?
Bir tane ya…
Pardon…
Yüksek istişare heyeti diye bir şey çıkardı ya…
Hiç o toplantılara katılanlarla sohbet ettiniz mi bilmem.
Ben ettim.
Evlere şenlik.
Ye, iç, üst kattaki ev sahipleri konuşsun alt kattaki kiracılar dinlesin, kalk gel…
-Ne oldu?
-İstişare ettik.
-Ne ettiniz?
-Bilmem.
Bu kuruldan bir tane kara çıktı mı?
Çıkmaz, çıkamaz.
İşte gidenler de ağır ağır gitmemeye başladı.
Eleştiri yok, öz eleştiri yok, konuşsan tahammül yok, önersen takan yok…
Ne oluyor orada?
Adı istişare ya… Çok önemli şeyler oluyor.
Gelenlere bir iki gaz... Sen önemlisin, sen değerlisin, biz sana değer verip çağırıyoruz ya al sana büyük bir nişane.
UYU BEBEK UYU, UYUTAYIM SENİ.
NİNNİLERLE MİNNİLERLE AVUTAYIM SENİ.
Yapılan bu.
Eğer gerçekten duymanız gereken sözleri dinleyecekseniz bizi niye konuşuyor diye yaftaladınız?
Toplantılarda bütün bu yazdıklarımın on katı fazlasını yüzünüze karşı söylemedim mi?
Öyle davrandığımı bilmeyenlere karşı aklınız sıra “gitti ya, ondan böyle yapıyor” çamuruyla beni itibarsızlaştıracaksınız.
Yemezler…
Civelek dönemi tam bir felaketler dönemi.
İnşallah sizin yaptıklarınızın bedelini parti ödemez.
Yönetimi kur, teşkilatın “T” sinden anlamayan İbşiroğlu’ nu teşkilat başkanı yap, ipler Nuri Güney’ le Mehmet Uzunoğlu’ nda… Sonra gelsinler buralarda hava basmaya çalışsınlar.
Üstten aristokrat bir bakış, kimseyi beğenmeme, teşkilata şamar oğlanı muamelesi, asarız, keseriz.
Bu işler üçtepede KANTİN işletmeyle olmaz.
İhaleli işlerde ödenek yükseltmekle de olmaz.
Hele hele devlete kira borcu takmakla hiç olmaz.
Mert adam lazım mert…
Özü sözü bir olandan niye rahatsızlık duyuyorsunuz?
Fakir-fukaranın, garip-gurabanın hakkını gözetin diyenden,
Bu işte kul hakkı var yapmayın diyenden,
Parti sayesinde makam geçip çaka satarak 5-10 bin lira alanlar bari aidatlarını ödesin, adamlar ilçelerine dahi uğramıyor diyenlerden neden rahatsızlık duydunuz?
Normal bir insan bunlardan rahatsız olur mu?
Bak, burada şöyle bir sorun var, pis kokular geliyor, işte adamları sana getirdim ve sende dinledin. Konuya bir el at ya.
-Ya sen bunlarla uğraşma!
Neyle uğraşacağız kardeşim, neyle?
Başbakanın tavrına bak, bizim ağaların tavrına bak.
Biz konuştuk kardeşim.
Duymayanlar duysun…
Dibine kadar konuştuk ve bedelini de ödedik.
Kimse konuşmasa, herkes sussa da ömrümüz yettiği kadar biz konuşacağız.
Ne zaman mı susarız?
Şimdi mevsim kış…
Havalar soğuk.
İlkbahar gelecek, havalar biraz ısınacak.
Sonra yaz gelecek, güneş hepimizi kavuracak.
Ardından Sonbahar…
Yapraklar patır patır dökülmeye başlayacak.
Derken yine kış gelecek…
Ne soğuk olacak… Bizi ısıtmak için meydana çıkacaklar… Sırf üşümeyelim diye üstümüze battaniye örtecekler… Yine de üşürsen evine doğalgaz bağlatıp kombiyi de kendi elleriyle yakacaklar.
Olmaaaaz…
İşler değişti.
Doğalgazla çalışmıyoruz artık.
Biz şimdiden eski kuzinelerimizi bodrumdan çıkardık…
Bir güzel ortaya koyduk ve bekliyoruz.
Mevsim gelecek.
İçinde yakacağımız öyle odunlar ve üstünde pişireceğimiz öyle çizilmiş kestaneler olacak ki…
Onları çıtır çıtır kabuğundan soyup afiyetle yiyeceğiz.
Sonra kuzinemizin dibindeki külleri alıp bahçemize sereceğiz…
Toprakla karışacaklar ve birkaç ay sonra ilkbahar gelince küllerinden çiçekler açacak…
Kimilerine gül… Kimilerine kaktüs.
Biz susarız dostum, merak etme susarız…
Birilerine; GÜLE GÜLE SANA, YOLUN AÇIK OLSUN şarkısını söyleyene kadar.
Biz dinlemiştik ya…
Sizde dinleyin…
İyi oluyor.