Aslında kafaların içinde büyük mutsuzluklar, saplantılar ve travmalar yaşanıyor.
Fakat tam tersi bir tavır sergileyerek kendilerini güçlü ve mutlu göstermeye çalışıyorlar.
Amaçlarına ulaşıncaya kadar kafalamak istedikleri kişiye, kendilerini melek gibi gösterebiliyorlar.
Kandırabildikleri kadar kişiyi kandırıp kullanarak hiç bir şey olmamış gibi hayatlarına devam edebiliyorlar.
Her haltı yemelerine rağmen sütten çıkmış ak kaşık gibi davranabiliyorlar.
Nereye kadar? Elbette dereyi geçene kadar.
Maskeler er geç düşüyor ve gerçekler ortaya çıkıyor.
Allah vergisi bir yetenek, sahtekarı bir bakışta gözünden tanıyorum.
Daha önce hiç görmediğim bir kişiyle ilgili yürüyüşüne, oturup kalkması gibi hal ve hareketlerine bakarak karakter tahlili yapabiliyorum.
Beni yakından tanıyanlar bu yönümü çok iyi bilir.
Kuşku duydukları kişileri de bir yolunu bulup benimle tanıştırarak fikrimi alırlar.
Ne düşünüyorsam onu söylerim.
Meslektaşım ve değerli büyüğüm Murat Yoldaş (Özgür Kocaeli Gazetesi muhabiri) bir gün bana “Seni tanıyanlar başlangıçta soğuk buluyor, ama sonra çok seviyorlar” demişti.
Kendisine “neden soğuk buluyorlar? Neden çok seviyorlar?” diye sorduğumda Yoldaş şu karşılığı verdi: “Sen fazla samimi olmadığın insanlara karşı başlangıçta daha ciddi ve mesafeli yaklaşıyorsun. Bu durumda soğuk biri olarak algılanmana neden oluyor. Sonra seni tanıdıkça seviyorlar. Çünkü ne düşünüyorsan söylüyorsun, dobra bir yapın var. İşte bu yüzden de seni seviyorlar” demişti.
Dün neysem bugünde öyleyim ve yarında böyle olacağım.
Bırakın kendini sevdirmek için kılıktan kılığa giren kişilere benzemeyi, onlarla aynı ortamda bile uzun süre kalamam.
Özellikle siyasiler ve işadamlarının bir açığını bulup milyarları cebine atan, sonrada dürüstlük naraları atanlara gülüyorum.
Zira tatlı tatlı yemenin acı acı geğirmesi olur.
Ayrıca bu kentte bazı siyasiler ve işadamları da buna müstahak.
Üç kuruşluk adamların karşısında dik duramayacak kadar zayıflar.
Şantaja, tehdide pabuç bırakıyorlar.
Böyle olunca çocuklarının geleceği adına bir kenara koyduklar paralarını da kaptırıyorlar.
Daha açık bir ifadeyle donlarına kadar soyuluyorlar.
Sonrada “yandım anam” diye bağırıyorlar.
İş işten geçmeden söz dinlemeyenler aynı akıbetle karşı karşıyadır.
Bazıları şantaj kokan haberlerle kendilerinden reklam isteyen gazetecilerden de yakınıyor.
“Hatta araya başka biri girip bizden açık açık para istiyor, yüklü bir miktarda çek yazıldığı zaman kurumumuzla ilgili tek bir kelime bile olumsuz bir şey yazılmıyor” diyorlar.
Bu dostlara her seferinde“Dik durun sakın taviz vermeyin, hatta çıkın basın toplantısı yaparak onları deşifre edin” diyorum.
Fakat susmayı, haber yapalım deyince de kaçmayı tercih ediyorlar.
Sadece kapı arkalarında delikanlılar!
Madem cesaretiniz yok o zaman kapı arkalarında da konuşmayın!
Bir dip not;
Kalemini satmayan, doğruyu mertçe savunup yanlışın karşısında dik duran meslektaşlarımı yürekten kutluyorum.
Fakat şunu herkes bilsin ki kalemini satan anasını da satar!
Sevgiyle kalın!