Kime isabet ettiğini bilmem.
Kimin yaralandığını düşünmem.
Hele kim kan kaybından ölecekmiş umurumda değil.
Gecenin sinsiliğinde ürkütmeyecekler yürekleri.
Şakası yoktur gecenin.
Niyetim gündüzdü diyemezsin gecede.
Sindirmişsen alaca karanlığın ardına suretini.
Ve kıpraşmışsan belirsizce sesler çıkararak.
Yiyeceksin mermiyi beynine mi, kalbine mi? Orasını ben bilemem.
Razı olacaksın isabet ettiği yerine.
Acı bir siren sesiyle ve karanlığı yaran kırmızı mavi ışıklarıyla gelen ambulansa bineceksin sedyeyle.
Yerin yoğun bakım mı, morg mu? Ben bilmem.
Ben ateş ederim sadece...
Beni korkuttuğun yere.
Sabah uyandım ve gecenin bittiği sırada üstte ve altta okuyacağınız tüm duygularımı hızlıca yazdım.
Uyandım da yazdım.
Kime dokunacağını düşünmeden.
Kanayan yarama tampon değil maksadım.
Ağlayan anaların ıstırabıdır matemim.
Daha önce duymadığımız ve nefret ettiğimiz seslerle rahatsız edildiğimiz bu günlerde sessiz kalmayan adam olmak daha asilce geliyor bana.
Elinde ne varsa, cephanen neyse dökmelisin ortaya.
Hiçbir meselenin silahla kanla halledilemeyeceğini bilecek kadar akıllıyım ve hiçbir şeye körü körüne teslim olmayacak kadarda cesur.
Fikir üretirim.
Teslim olmam hazır fikirlere.
Varsa yanlışım düzeltirim doğru işlenmiş fikirle.
Her önüme koyulanı yemeyen midem vardır.
İnek muamelesi görmek istemem yalak başında.
Şimdi her yapılanı sineye çekemeyecek kadar zorda bırakıldığım bu günlerde kaldırırım başımı göklere.
Orada şanıyla sallanan bayrağa bakarım.
Sonra indiririm içinde beynimin olduğu başımı toprağa.
Bakarım Ayşe anamın Fatma ninemin ciğer pareleri ne diyor bana.
İlgilendirmez o, şu, bu.
Analar ne diyorsa o.
Al beyaz inmesin mi?
Mehmet ağlamasın mı?
Razıysam kahpeliğe.
O halde sorarım kendime ben kimim diye.
Nerede doğdun?
Nerede yaşıyorsun?
Hangi ananın karnındaydın?
Hangi babanın kanında.?
Sorularımın cevabı her Türk gibi mert ve keskince...
Dinlemem amcamı.
Bakarım Dedeme.
Meselem itiraz safsatası değil.
Nefretimle titretmem yüreğimi.
Herkesi yapmam vatan haini.
Bilmeyen değilim, öğrenmeyene kızarım.
Meselem vatan-milletse üşenmem, çeviririm başımı geriye.
Fatmagül’ün suçu ne” dizisini keyifle seyreden akla sorarım şehit Mehmetlerin suçunu.
Ben haklıyım.
Sorarım aslanım.
Ölümüne sorarım.
Tek miyim, yalnız mı kaldım?
Değilim ama var ki öyle olsun.
“Toprağımızı kanla kirletenlerle oturduğunuz masada Türk kahvesi içirtmem size”
Kızma dediklerime, gerçi kızsan da fark etmez amma bilesin ki bu millet “PKK ile müzakere yapacak kadar namussuz ve şerefsizlerden değiliz” dediğiniz için arkanızdaydı.
“Değiliz” dediğiniz özellikleri size kazandıran bu süreçte nedense bize kızar oldunuz.
Girdiniz çalıların arkasına karanlıkta bizi korkutmaya başladınız.
Akillerinize ses çıkarmayalım…
Sınır dışına sırtında teçhizatıyla çıkan teröristlere sus pus olalım.
“Gün helalleşme günüdür” diyen yeni kahramanınıza teslim olalım.
Bu millet bunun için sevmedi sizi.
Bu millet bunun için iktidar etmemişti bizi.
Şimdi damarımdaki kanın aktığı yöne baktığımda başka şeyler görüyorum.
Ricamdır sizden; Beni vurun, beni öldürün ama kanınıza başka serumlar bağlanmasına müsaade etmeyin.
Hasta yatağına düşürmeyin bu milleti.
Hangi şerefsizin kanının takıldığı belli olmayan şişeden derman aratmayın millete.
Ismarlama anketlere denek etmeyin bizi.
Vicdanlardaki sonuçlara bakın…
Yüzde kaç veriyorsa baş üstüne.
Ey bu millete bu günleri yaşatanlar…
Çözümü bir an önce çözün.
Ama ne yapın yapın…
Sakın bizi çözdürmeyin.
Kalın sağlıcakla.